Yazarlar

Taceddin Kutay

Taceddin Kutay

İslamofobi ve blasfeminin dört mevzii

Taceddin Kutay tüm yazıları

B.

Mushaf-ı Şerif'e vole vuran çocuk sosyal medyada infiale yol açtı.

Evet, çok rahatsız edici bir görüntü, Allah ıslah etsin. Fakat bu çocukları linç etmek yerine terapiye almak gerektiği açık. Adı üstünde çocuk. Tepkileri mutedil bir noktada tutmalı. İçten içe yaşatacağı bir kin hediye edersek bu çocuğa hayırlı bir iş yapmış olmayacağız.

Toplumun çeşitli kesimlerinde kendisini blasfemi suretinde ortaya koyan İslamofobi, bendenizin gözlemleyebildiği kadarıyla dört kaynaktan neşet ediyor. Bunların üçü, dinle diyanetle zerre kadar alakalı değil; ancak birisi din tatbikatı ve din yorumuyla doğrudan alakalı.

Bu tepkiler dönemsel olarak farklı ağırlıklarla ortaya çıkıyor ve zamanın ruhu bu tepkileri farklı şekilde doğuruyor. Kanaatime göre, yoğunluk sırasına göre zikredeyim.

Evvela siyasal bir karşı duruş olarak İslamofobi ve blasfemik çıkışlar dikkat çekiyor. Ak Parti ile İslamiyet'i birbirinden ayırmayı becerebilecek kadar zeki olmayan yahut kendince kolaycılığa kaçan bir kesim var ki, AK Parti'ye ve Erdoğan'a olan protest tavrını İslamiyet'e hakaret ederek ortaya koyuyor. Elbette cehalet. Kinle dolu bu tutumu, kini izale etmeden izale edemezsiniz.

İkincisi nativist bir tutumun eseri. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı derken; Arap ve Asyalı karşıtlığı üzerinden geliştirilen bir İslamiyet karşıtlığı son dönemde had safhaya çıktı. Doğunun kültürlerine olduğu kadar, dinine de tepki göstererek kendince burası bizim diyor kimileri. Irkçılıkla açıklayamayız, zira bu tavır içinde bulunanların bir kısmı Türk de değil; Balkan yahut Kafkas göçmenleri hatta Kürtler arasında da yaygınlaşıyor bu tutum. Dolayısıyla ırkçı değil nativist.

Üçüncüsü çok daha sakil, sınıf atlama kaygısıyla üretilen bir şey. Kimilerince toplumun alt sınıflarına ait görülen, sınıf atlama kaygısına yahut diğerlerinden üstün bir sınıfta olduğunu ispat etme çabasına mani bir amil olduğu varsayılan İslamiyet'e karşı "a yok biz o işi hallettik" diyen bir uzaklaşma, uzaklaşmanın akabinde ise alt sınıfı tahkir eder mahiyette onun inancına hakaret etme... Bu da aşağılık kompleksiyle doğrudan alakalı. Aşağılık kompleksinden İslamafobi üretmeyi ve blasfemik saldırılarda bulunmayı neticelendiriyor.

Dördüncüsü ise gerçekten din ile alakalı bir marazdan neşet ediyor. İnanç bir yana, teşri bir din olan İslamiyet'in gündelik hayatı tanzim eden kısımlarıyla, yaşadığı hayat arasında bir paralellik kuramayanlar, inanç vicdan ve hayat arasında oluşan gerilime tahammül etmektense; inanca karşı çıkıyor, hatta bunu tatbik edenlere hakaret ediyor.

Bu noktada otokritik yapmakla mükellefiz. Ehemmi mühimme tercih etmekle mükellef olan Müslüman, acaba gençler arasında inançsızlık, eşcinsellik, madde bağımlılığı ve intihar gibi illetlerin modalandığı şu günlerde "hoparlörden ezan okumak caiz midir?" tartışmalarını ala mele'in nas yapmalı mıdır? "Sakız orucu bozar mı" bir gündem olmayı sürdürmeli midir?...vb. gibi konuları okuyanların irfanına havale ederim.

Elbette Şer-i Şerif'in hiçbir meselesini hafife almam, onun devri geçti demem, ehemmiyetsiz görmem. Fakat o mühim olan, ehemm olana perde olur mu olmaz mı diye sorarım.

Şimdi Allah aşkına simit aldığım sakallı, nur yüzlü abinin gömlek cebindeki misvak benim midemi kaldırırken, steril alanlarda büyüttüğümüz yeni neslin bunu anlayabilmesini nasıl bekleyebilirim? Söyleyince Sünnet-i Rasulullah'ı tenkit etmiş olur muyum?

Bunlar suallerimizdir. İlk üç sebepten neşet eden İslamofobi'ye ve dinden soğumaya yapacak bir şey yok, zira ahmaklık tedavi edilemez. Ancak dördüncü olarak zikrettiğim İslamofobik tavırda mesuliyetimiz olduğunu belirtmek isterim. Dindarlığını sürekli olarak ibnül vakt olmakla harmanlayan bir milletin efradındanım zira. Bu mübarek şey hepimizin en büyük sermayesidir.

Taceddin Kutay Diğer Yazıları