Yazarlar

Hüseyin Besli

Hüseyin Besli

atifhuseyin@gmail.com

Dün-bugün Bağdat-Kiev; İngiliz aklı ve ‘namus' meselesi

26 Şubat 1917 (16 Şubat 1333) günü sabahleyin Altıncı Ordu Kumandanı Halil Paşa'dan vilayete gelen telgrafta Bağdat'ın tahliyesi ve yerli olmayan memurların aileleriyle birlikte Samerra'ya gitmeleri ve hükümet dairelerine ait resmi evrakın da Samerra'ya gönderilmesi emredilmişti.

"Koca Bağdat şehrinin her tarafına yayılan bu kara ve çok acı haber üzerine birçok Bağdatlıların bize müracaat ederek hakikati öğrendikten sonra gözlerinden acı yaşlar akıtarak ayrıldıklarının acı tesirini hala vicdanımda hissetmekteyim. Koca Bağdat bir anda susmuş, ses seda kesilmiş, yeis ve matem içinde teneffüs etmez olmuştu...

"Bağdat sessizliğini muhafaza ediyordu, ikamet ettiğim evin arka tarafındaki Halil Paşa caddesine nazır balkona çıkıyorum. Halil Paşa caddesinde nakliye kolları, topçular, yaralı kafileleri ve kıtaât arka arkaya, uzun ve mütemadi kollar halinde Bağdat'ı terk etmek üzere yürüdüklerini görüyordum. Caddelerin sağ tarafında otuz veya kırk metre ara mesafelerde saçları, yüzleri ve elbiseleri çamurlara batmış, Arap kadınlarının, Arapça çok gür ve yanık, hüzünlü seslerle 'Kardeşlerimiz! Biz sizin namusunuz değil miyiz? Bizi kime bırakıp nereye gidiyorsunuz? Tarzında feryatları duyuluyordu. Bu kadınların bazıları su getirmiş; geçen askere su ve bazıları pide, ekmek ve bazıları da hurma ikram ediyordu...

"Kazımiye kasabasından geçerek istasyona geldik. (...) bir İngiliz tayyaresinin trene atacağı bomba koyun sürüsü içine düşerek...

"Tayyare istasyon binasına bomba atmak üzere vaziyet alıyordu (...) keyfiyeti Memduh Bey'e anlattım, beraberce koridora çıktık. Memduh kapı tarafında ben de duvar tarafında koridorun arka yerinde konuşurken tayyare bombasını attı ve kalabalığın sığındığı köşeyi yıktı; bizler toz duman içinde kaldık ve dışarı çıktık, tren hattı boyunca yavaş yavaş yürürken bir Arap çocuğunun; başımıza bomba düşüyor, kaçınız demesiyle hattan uzaklaştık. Evvelce bulunduğumuz yere bomba düştü, büyükçe bir kuyu açtı. Memduh ve ben ufak yaralar almıştık, benim baldırıma bir misket saplanmıştı, yaralarımızı su ile yıkadık; baldırımdaki yaraya tütün koyarak kanı durdurdum...

"İstasyona isabet eden bombadan (İngiliz uçakları tarafından atılıyor hb.) yirmi altı Türk çocuğu parça parça olarak şehit olmuş, on yedi Türk evladı da ağır yaralı olarak ölüm yolcusu idiler. Bu mübarek şehit ve mecruhların bir kısmı yedek subay ve bir kısmı da yaralı veya nekahat devrinde hasta gaziler idi. (...) Akşam karanlığında Kazımiye'den gelen bir imam ile birkaç kazma kürekli insan istasyon binasının hemen hariminde on beş yirmi santim derinliğinde geniş, çukurumsu bir yer kazdılar, şehitleri oraya sıraladılar ve birçoklarının kopmuş olan kol, bacak, baş ve barsaklarını o çukura koyarak üstlerini bir perde gibi toprakla örttüler..."

Acaba şimdi o mübarek yer, o şehitlik ne haldedir, bilinmekte midir? Bilen var mıdır?

(Süleyman Beyoğlu, İki Devir Bir İnsan: Ahmet Faik Günday ve Hatıraları)

Hüseyin Besli Diğer Yazıları