Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

Sosyal medyada ‘denge-denetleme'yi kim sağlayacak?

Sel gider, kum kalır...

Ata sözlerinin binlerce yıla varan geçmişten günümüze gelmesinin tek nedeni var; ‘geçerlilik’...

Belki yaş itibarıyla bir saatten sonra atasözleri daha anlamlı gelmeye başlıyor.

Büyüklerimizin daha fazla atasözü, daha fazla yaşam öykülerinden alıntılı konuşması da sanırım bunlara ‘kendi deneyimleriyle’ yeniden ulaşmalarının sonucu...

***

ABD seçimleri, -başka birçok şeyin dışında- geriye, sosyal medya ile demokrasi, devlet, egemenlik, güvenlik ilişkisine dair çok ciddi ‘sorular’ bıraktı.

Almanya’da Hitler’in yükselişinin örnek gösterildiği, ‘halktan aldığı meşruiyeti zaman içinde demokratik kurumların içini boşaltarak, denge ve denetleme mekanizmalarını yıkarak yerine kendi kurallarını koyma’ öyküsü, o günden beri ‘demokrasiler için ciddi tehditler’ arasında sayılır.

Eski ABD Başkanı Donald Trump da bununla suçlandı.

Buna rağmen demokratik sistemin temel taşı olan seçim, bugünlerde ABD’de sıkça kullanılan ifadeyle ‘demokrasiyi kurtardı’...

Kurumlarda yaşanan aşınmayı tamir etmek işin ‘nispeten’ kolay tarafı.

Ancak bu süreçte karşımıza ‘o eski sorunun yeni bir versiyonu’ çıktı.

Zira, demokratik hak ve özgürlükler listesinin başında gelen ‘ifade özgürlüğü’ için ‘bayrak taşıyıcı’ olan sosyal medya, etik ve hukuki kurallarını ‘kendisinin koyduğu’ bir sistem yarattığını, bu sistemin denetlenebilir veya hesap sorulabilir olmadığını gösterdi.

Siyasete yansıttığımızda;

Sosyal medya şirketleri, ifade özgürlüğü adına halktan aldıkları meşruiyeti, zaman içinde demokratik kurumları, hukuk sistemlerini ve hatta evrensel hukuk kurallarını, denge ve denetleme mekanizmalarını devre dışı bırakmak için kullandılar ve kendi kurallarını uygulamaya başladılar.

***

ABD seçimleri sırasında tüm dünya, bu şirketlerin ‘kimin ifade özgürlüğünü kullanacağını, kendi koyduğu kurallara göre belirleyecek’ kadar ileri gittiklerine tanık oldu.

Trump bütün yalanları ve provokasyonları için sosyal medyayı kullanmalı ve buna ses çıkarılmamalı mıydı?

Elbette hayır.

Ancak daha vahim ve ‘terör’ üreten, yayan, ülkelerin halklarını, demokrasilerini manipüle eden, yönetimleri sorunlu bile olsa demokratik çözümler yerine iç savaşı körükleyen sosyal medya kullanımına yönelik böyle bir ‘kısıtlama’ görülmedi.

Konu Trump olunca, işin bu tarafı ABD’de önce tartışılmadı.

Bu konuda en duyarlı ve zamanında tepkiyi Fransa verdi.

Türkiye’nin de hakkını teslim etmeliyiz, tepki verildi.

Ancak, ‘anti-Trump’ kumpanyasının gözü o kadar körleşmişti ki, Türkiye’den çıkan ‘sosyal medya birinin sesini kısmaya nasıl karar verir’ tepkilerine, ‘Trump yandaşı’ yaftasını yapıştırdı.

Oysa mesele Trump yandaşlığı veya karşıtlığı değil; sosyal medyanın “ABD Başkanı’nı bile” tek başına aldığı bir kararla ‘susturabileceği’; ancak bir terör örgütünün elebaşının ‘kod adı kullansa bile’ onaylı hesabından ‘propaganda yaptırabileceği’ gerçeğidir...

Ve bu gerçeği ‘denetleyecek’ veya ‘dengeleyecek’ bir mekanizma yoktur.

Körfez Savaşı’nın dönemin ABD medyası tarafından ‘sahte haberlerle’ nasıl meşrulaştığını bilenler için, bu durum daha da vahimdir.

Vahameti anlamak için ‘Başkanın adamları’ filmini tekrar izlemek bile yeterlidir!

Zira sosyal medya şirketleri, ‘devletler üstü’ bir yapılanmayı sergiliyorlar.

Demokrasilerde ‘yürütmenin/iktidarın güç aşımı’ ciddi tehlike iken, sosyal medyanın güç aşımı küresel bir tehdittir.

***

ABD seçimlerinin seli gittikten sonra kalan kumlar üzerinde yazılar yayınlanmaya başlandı.

Bu iyi bir gelişme.

Foreign Affairs’te yayınlanan ve yazarları arasında Türkiye’de de ‘Tarihin sonu’ makalesiyle iyi tanınan ABD’li bilim insanı Francis Fukuyama’nın bulunduğu ‘Demokrasi teknolojiden nasıl korunabilir’ başlıklı makale işaret fişeği niteliğinde.

Biraz araştırınca, başkalarının da onu takip ettiğini gördüm.

Birçoklarına ve bana göre ‘fazla liberal’ bulunan Fukuyama, ‘platformların içerik denetleme görevini dış kaynaklara havale edeceği rekabetçi ara katman yazılımı şirketleri kurmayı; böylece ana şirketlerin kontrol gücünü sınırlamayı ve istedikleri sesleri güçlendirme, istemediklerini susturma gücünü azaltmayı’ öneriyor.

Tartışma henüz çok yeni.

Ama “ABD’nin başına gelince” başladığı için hızla yayılacaktır!

***

Tekrar vurgulamalıyım;

Sosyal medya, ‘ifade özgürlüğü’ meşruiyetinden yararlanarak bir ‘bağımlılık’ yarattı ve buradan aldığı gücün adil ve denetlenebilir olmasını sağlamak uluslararası toplumun, en az ‘gıda güvenliği’ kadar önemli bir görevi.

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları