Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

Kadına erkek şiddeti ve feodal baskı

Kadının özgürleşmesi…

Erkek egemen yapı…

Kadın üzerindeki feodal baskı…

Bu kavramların öyle bir siyasi, akademik ve ekonomik rantı var ki…

Benim hatırladığım 80’li yıllardan beri bir dünya sözümona ‘solcu’ siyasetçi, akademisyen, aktivist, gazeteci bu kavramları evire çevire kullanıp ‘kariyer’ yaptı!

Birçoğu da konferans, rapor, araştırma adı altında bu kavramlardan ‘dünyalık’ elde etti!

HDP de, ‘fikri kurucusu’ da bu kavramlarla ‘kadın’ı kullandı.

Son birkaç ayda yaşananlar mide bulandırıcı bir karaktersizlik örneği.

HDP’li bir milletvekili eşini hastanelik ediyor, bir başkası bir kadına tecavüzle suçlanıyor, iki kadın da ‘erkek egemen’ güçle, ‘feodal baskı’yla tehdit ediliyor, sindirilmeye çalışılıyor.

Biri şikayetini geri çekiyor, ‘doktorlara ve polise yalan söyledim’ demek zorunda bırakılıyor.

Diğeri, tehdit ve oyalamayla geçen 9-10 ay sonunda ve ailesi dağıldıktan sonra cesaretini toplayarak savcılığa şikayet edebiliyor. Ama bu kez ‘neden o kadar süre sustu’ sorusuyla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

HDP’nin kadın eş başkanından da, kadın milletvekillerinden de, diğer ‘prof’ eş başkanından da, seçim müttefikleri CHP ve İyi Parti’den de ses çıkmıyor.

Efendim, partiden ihraç edilmiş işte!..

Geçiniz.

Mecburiyetler değil, inisiyatifler önemlidir.

Kadının özgürleşmesinden, erkek egemen yapıdan, kadın üzerindeki feodal baskıdan en çok söz edenler, erkek tehdidiyle, feodal baskıyla kadını esaret altına alıyor!

Tecavüzcüler de bundan cesaret alıyor. 

BBC ÇELİŞKİYİ SORMAMIŞ! 

HDP Muş Milletvekili Mensur Işık’ın eşi Ebru Işık, hastanede doktorlara ve karakolda eşinden dayak yediğini anlattı, ‘uzaklaştırma’ tedbiri bile aldırdı.

Ancak sonra şikayetini geri aldı.

BBC Türkçe, bu geri adımda ‘baskı var mı’ diye iki isimle de konuşmuş.

Kadın, “Eşim hepimize koronavirüs bulaştırdı, o kızgınlıkla intikam için yalan yledim” demiş; erkek de onaylamış!

Ancak anlattıkları ‘yaralanma’ senaryosundaki çelişki, tam da baskıyı ortaya koymuş. Ebru Işık, “Eşimle tartışma esnasında sinirle dolap kapağını açınca gözüme çarptı” derken, HDP’lı Işık, “İki gün önce mutfak dolabına çarpmış kafasını” demiş.

Ama BBC Türkçe, bunu sorgulamayınca, ortaya bir ‘aklama haberi’ çıkmış.

Başka sözüm yok. 

‘O İSİMLER NEREDE’ DEMEYİN 

Filan kadın dernekleri nerede?

Feşmekan partinin kadın il başkanı neden susuyor?

Tecavüzcü, dayakçıların partisinden neden ses çıkmıyor?

Evet, böyle zamanlarda gözler doğal olarak kadından en çok söz edenlere çevrilir.

Evet, kadına yönelik feodal şiddet, erkek şiddeti ‘kendi mahallesinden’ gelince alçak bir sessizliğe bürünenler mide bulandırıcı.

Ama bu soruların bir yararı yok.

Bence gereği de yok.

Zira bu karakterdekilerin hala ‘kanaat önderi’ muamelesi görmesi adil değil.

Onlara hala ‘söyleyecek sözleri varmış’ gibi davranmak doğru değil.

Kendilerini ‘yok’ edenleri ‘var’ etme çabası anlamsız. 

KARABAĞ’IN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN FIRSAT OLABİLİR

Ermenistan, 1 Aralık 1989 da SSCB Anayasası’nın ‘cumhuriyetlerden biri başka bir cumhuriyetin toprağını ilhak edemez’ diyen 78. maddesine ve SSCB’nin en yüksek karar organı Yüksek Sovyet Prezidyumu’nun 10 Ocak ve 21 Şubat 1990 tarihli “Dağlık Karabağ Azerbaycan toprağıdır, bu değiştirilemez” kararına rağmen Dağlık Karabağ’ı ilhak etti. (Muammer Elveren, Hürriyet, 9 Nisan 2016)

Uyguladığı terör yüzünden Azeri Türkü nüfusunun azalmasından istifade 10 Aralık 1991’de Azerbaycan’dan ayrılma referandumu yaptırdı ve tek taraflı bağımsızlık ilan etti.

Bunu ne Moskova ne de uluslararası toplum tanıdı.

Ama Ermenistan durmadı.

Kızılordu’dan rüşvetle aldığı ve Lübnan’dan yasadışı getirttiği silahlarla Azeri Türklere yönelik terörünü arttırdı. Saldırılar 25-26 Şubat 1992’de Hocalı’da çoğu çocuk ve yaşlı 613 kişinin katledilmesiyle sonuçlandı.

Karabağ Türkleri daha fazla göç ettirildi.

Ama Ermenistan durmadı.

2-5 Nisan 2016’da yeniden saldırdı. Fakat bu kez Azerbaycan’dan sert karşılık gördü. Bunun üzerine Rusya devreye girdi, Avrupa, ABD ve BM ‘kaygı duyduğunu’ ilan etti!

Rusya arabuluculuğa soyundu ama anlaşma çıkmadı.

***

Bu süreçte Azerbaycan ekonomisini kalkındırdı, halkı zenginleşti.

Türkiye ile BTC, TANAP enerji boru hatları ve demiryolu hattı ile birleşti.

Ermenistan ise saldırganlığıyla fakirleşti, Erivan yönetimi otoriterleşti, ülkede ayaklanmaya varan protestolar başladı, hükümetler devrildi.

12 Temmuz’dan bu yana Ermenistan, yeniden ve bu kez ‘ekonomik noktaları’ hedef alarak Azerbaycan’a saldırıyor.

Azerbaycan’ın Tovuz milletvekili Ganire Paşayeva, “Azerbaycan ile Türkiye’yi birleştiren tek yol bu bölgeden geçiyor. Büyük enerji projeleri petrol, doğal gaz ve demiryolu projeleri bu bölgeden geçiyor” diyerek, Erivan’ın asıl hedefini açıkladı.

***

Neden?

Bu sorunun üç yanıtı var:

Bir: Erivan ülkeyi yönetemez hale geldikçe halkı ‘Türk düşmanlığı’ ile motive etmeye çalışıyor.

İki: Büyük bir kıskançlıkla, zenginleşen ve güçlenen Azerbaycan’ı zayıflatmak istiyor.

Üç: Azerbaycan’a yönelik saldırıya Türkiye’nin de tepki vereceğini bildiği için, Moskova’ya “Libya ve Suriye’de Rusya ile çıkarları çatışan Türkiye’ye yeni bir cephe açma” rüşveti sunmaya çalışıyor.

***

Üçüncü yanıt, çözümü de içinde barındırıyor:

Moskova-Ankara diyaloğu.

Yeri geldiğinde Erivan’ı kullanan ama Bakü’yü de kaybetmeyi göze alamayacak olan Rusya lideri Putin ile her şartta Azerbaycan’ın arkasında duracağını ilan eden Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni bir statüko inşa edebilir.

SSCB’nin dağılma sürecindeki boşluktan, Bakü ve Türkiye’nin zayıf döneminden yararlanan Erivan, bugün siyasi ve askeri alanda etkili bir Türkiye, güçlü ve zengin bir Azerbaycan ve her iki ülkeyle de ilişkilerinde yeni bir döneme girmiş bir Rusya ile karşı karşıya.

Ankara bu süreçten, sadece Ermenistan’ın saldırganlığını durdurmayacak; Karabağ’da Ermenistan işgalini sona erdirecek bir çözüm çıkarabilir. 

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları