Yazarlar

Vedat Bilgin

Vedat Bilgin

vedat.bilgin@aksam.com.tr

Mursi'nin şehadeti ve Müslüman toplumların demokratikleşmesi

Vedat Bilgin tüm yazıları

Mısır’ın seçimle gelen ilk devlet başkanı Mursi, darbe rejiminin zulmü altında, binlerce insanı katleden cuntacı diktatör Sisi’nin mahkemesinde,  ‘son söz’ hakkının verilmemesi, savunma hakkının engellenmesi karşısında yaşadığı sıkıntıyla kalp krizi geçirip, yirmi dakika süresince adeta can çekişmesi seyredilirken hayatını kaybetti. İnancımıza göre zulüm altında hayatını kaybeden her Müslüman şehittir. Bu dünyaya, evlat acısı da dâhil her türlü zulmü yaşayarak halkının demokrasi mücadelesini sürdüren bir kahraman olarak veda eden Mursi’nin öyküsü başka bir olayın düşünülmesini, etraflıca ele alınmasını gerekli kılmaktadır. 
Meseleye, ‘Müslüman Kardeşler’ örgütü etrafından bakarak, onu da soğuk savaş ortamının faşizan militarist BAAS rejimi söylemiyle değerlendirmek olsa olsa BAAS rejimlerini kutsayan, bizdeki 27 Mayısçı cuntacı zihniyetinin hastalıklı yapısını savunmak, bu zihniyeti sürdürme arayışı olacaktır.

BATI’NIN DEMOKRASİYLE İMTİHANI

Meselenin, doğrudan doğruya Müslüman toplumların demokratikleşmesiyle ilgili olduğunu belirlemek gerekir. Bunun için, önce Sisi’nin darbesini destekleyen, sonra cinayetlerine ses çıkarmayan, göz yuman başta ABD ve AB olmak üzere cunta rejimiyle işbirliği yapan Batı sisteminin durumun ne anlama geldiğini irdelemek zorunludur çünkü Mısır’ın demokratikleşmesinin önünün kendiliğinden kesilmediği açıktır; ayrıca olay Mursi’nin sertliği veya uzlaşmacı olmadığına bağlanarak açıklanacak bir mahiyette de değildir. Bu tür iddialarda bulunmak, esas itibarıyla Türkiye’nin yaşadığı bir olayı yani 60 Darbesi’ni, Menderes veya DP’yi suçlayarak onları sorumlu tutarak açıklamak hatta onların idamlarını haklı göstermekle benzer bir anlama gelecektir.

Nitekim Arap Baharı denilen süreçte, bu ülkelerinin demokratikleşmesi için harekete geçen bütün sivil yapılar etkisiz hale getirilmekle bırakılmayıp, hepsinde demokrasi yönündeki hareketler yok edildiği gibi, istikrarsızlıklar oluşturulup parçalanmalara, işgallere giden müdahaleler yapılmıştır. Açıkçası Müslüman ülkelerin demokrasiye geçişleri önlendiği gibi Batı kontrol edemediği bu ülkeleri doğrudan parçalamaya, bölmeye yönelmiş ya da denetimindeki adamları vasıtasıyla yeniden bağımlılık ilişkileri altında ‘yeni sömürgeler’ haline getirmeye girişmiştir.

MENDERES YA DA MURSİ

Burada esas sorun Müslüman toplumların demokratikleşmesi ile Batı arasındaki çelişkide yatmaktadır; Müslüman ülkelerdeki Batı işbirlikçilerinin veya Batı vesayetinde iktidarın ortağı olan ya da etrafında yer alanların konumu da doğrudan Batı’ya bağlıdır. Bu bakımdan, ülkelerindeki konumları Batı’ya bağımlılığın sürdürülmesi şartına dayalı olan bu zümrelerin kendi toplumlarına karşı bir yerde durmalarını anlamak zor değildir! Mısır, Tunus, Cezayir’de yaşananları hatta Irak, Libya, Suriye meydana gelen olayları bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.

Türkiye’nin farkını, demokratikleşme sürecinin tarihiyle, toplumsal yapısının sivil dinamikleriyle, yaşadığı sosyal/ekonomik dönüşümle ve Menderes, Özal; Erdoğan çizgisinin bugün ulaştığı seviyeyle açıklamak mümkündür. Mısır Türkiye’nin 1960’larını yaşamaktadır, halkının önünde zor bir yol var.

Vedat Bilgin Diğer Yazıları