Yazarlar

Vedat Bilgin tüm yazıları

İstanbul’u yönetmek kolay bir iş midir; burayı yönetmek sıradan bir şehri yönetmekten çok farklıdır. Bu şehri yönetme iddiasında olanların bu kentin kimliğine, taşıdığı değerlerin bilincine sahip olması böyle bir üslup sahibi olmaları gerekmez mi? 

Dünyanın neresine giderseniz gidin eğer dönüşünüzde İstanbul’a iniyorsanız dünyanın en güzel şehrine gelmenin mutluluğunu, sevincini hatta bu şehrin ülkenize ait olmasının gururunu yaşadığınızı hissedersiniz. Böylesine güzel, böylesine muhteşem bir şehrin tarihi de, efsaneleri de, bugünkü hikâyesi çok farklı olduğu gibi sorunları da farklıdır. Bir şehir, aynı zamanda bir medeniyetin sembolik temsilcisi ise o zaman durum daha da önem kazanmaktadır. 

HUKUK DEVLETİ 

Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Başkanlığı ile ilgili verdiği kararı tartışanların en azından bir kısmına bakıldığında, ilk dikkat çeken şeyin yüksek mahkemenin verdiği kararı eleştirmekten öteye, yok saymak, reddetmek maksadıyla, suçlayıcı ağır ifadeler kullanılarak, küfre varan bir üslup bozukluğuyla seviyesiz bir hal takınıldığı dikkat çekmektedir. Mahkemelerin kararı elbette eleştirilebilir, fakat kararı kendi lehine bulmayanların bu eleştiri hakkını, hukuk, siyasi ahlak kuralları içinde yapması beklenir; üstelik bu durum keyfi bir beklenti değil ‘hukuk devleti’ kavramının bir sonucudur. Kısaca söylemek istersek seçim süreci, oy verme, oy sayımı ve bunların YSK tarafından açıklanması aşamalarını kapsamaktadır. YSK’ya yapılan itiraz ve onun verdiği kararlar da anayasa gereği bu sürecin bir parçasıdır; YSK’nın anayasal bir kurum olarak verdiği kararlar hukuk devleti kavramı içinde değerlendirilmelidir. Eleştirilebilir fakat karar kendi lehimize değilse, reddedilip o kararlara karşı savaş açmak yerine eleştirinizin gerekçelerini ortaya koymanız lazımdır. 

ELEŞTİRİ HAKKI 

YSK kararlarına dönük ilk eleştiri, YSK’nın İstanbul seçiminde tüm oyların yeniden sayımını reddetmesiyle ilgili olmalıdır, eğer YSK bunu yapmış olsaydı meseleyi siyasal bir gerginlik meydana getirmeden daha makul bir biçimde çözebilirdi.  Sandıkların %10’unun yeniden sayılmasıyla ortaya çıkan sonuç yaklaşık on altı bin civarında AK Parti lehine değişmişken bunu dikkate almayarak tamamının ‘sayılmamasına’ karar vermek büyük bir yanlışa yol açmıştır.  Zira sandıkların tamamı sayıldığında aynı oranda bir değişme eğilimi olması durumunda oy farkının Binali Bey lehinde 140-160 bin civarına ulaşmasını tahmin etmek zor değildir, fakat karar bu yönde kesinleşmiştir. 

Meselenin daha vahimi, seçime örgütlü bir müdahalenin yapıldığını gösteren ‘sandık başkanının kamu görevlisi olması şartının’ ihlaliyle ilgilidir. Korkarım ki AK Parti ve CHP arasındaki fark tersine yani Binali Bey lehine de çıkmış olsaydı bu operasyonu yapanlar bu defa, bu durumu bilinçli olarak duyurup aynı gerilimi CHP için yaratıp, seçimi iptal ettirme arayışına gireceklerdi. Başta sağduyulu CHP’liler olmak üzere herkesin meseleyi bütünüyle görüp bu operasyonu boşa çıkarmaları gerekmez mi? 

Vedat Bilgin Diğer Yazıları