Yazarlar

Vedat Bilgin

Vedat Bilgin

vedat.bilgin@aksam.com.tr

Ekonomiye muhalefet etmek

Vedat Bilgin tüm yazıları

Döviz piyasalarında bir hareketlilik görünür görülmez ‘Kriz Sevenler Kulübü’ üyelerinin ağızları kulaklarına varıyor. Muhalif yazarçizer, ekonomist yahut siyasetçi taifesinin bütün ümitlerini çıkacak bir ekonomik krize bağlamış bulunmaları dramatik bir durumdur; bekledikleri krizin başlatıcısı olarak eski bir alışkanlıkla dövizde meydana gelen/gelecek olan dalgalanmaları görmeleri ise oldukça düşündürücüdür. Bunlara sorulursa, döviz fiyatlarının her artışında ‘mevcut ekonomi bakanı istifa etmelidir’ derler; peki yerine kimi tasfiye ederler dersiniz, döviz fiyatını baskılayıp ülkeyi ithalata boğanları mı?

Dünya değişmiş, Türkiye değişmiş onların umurunda değildir; bu yüzden sadece dövizdeki dalgalanmaların artık Türkiye’yi sarsamayacağının farkında da değillerdir; hatta hala alışkanlıkla ‘ucuz döviz pahalı dış borç’ politikasının sonunun geldiğinin dahi anlayabilmiş değillerdir.

BOŞUNA HEVESLENMEYİN

Hatırlatalım, Türkiye ucuz döviz veya pahalı Türk lirası ile ancak ithalatı teşvik edebilirdi ki geçmişte bu iktisat politikasının nasıl sürdürülemez olduğu Türkiye’yi ekonomik krizlere elbette oradan da IMF politikalarına mahkum ettiğini unutmamak gerekir. 2000 krizi böyle bir krizdir; öncesinde yine IMF programı doğrultusunda döviz fiyatları bir çıpaya sabitlendikten sonra yabancı para bulmak için dışarıya/dolara dünyada kimsenin vermediği faizler verilerek borçlanıp bunu çeviremez hale gelince de bir krizin çıkması için, 28 Şubatçı politikaları tavizsiz desteklemekle kalmayıp onları neredeyse her daim sürdürmek isteyen dönemin Cumhurbaşkanının Anayasa kitapçığını atması yetmişti.

Ekonomideki bu yanlış siyaset, Türkiye’yi sürekli Batıya bağımlı kılan her defasında yeniden Dünya Bankası ve IMF’nin kapısına götüren kısır bir döngüden ibaretti. O yılların Türkiye’si sadece ekonomide değil her alanda Batı bağımlısıydı, onun için bağımsız davranabilmenin şartlarından biri olan bu ekonomik kıskacın dışına çıkma konusunda kimse bir adım atamamıştı. AK Partinin yaptığı tamda budur. Türkiye Erdoğan liderliğinde iktidarın ilk 15 yılında yaklaşık 300 milyar dolarlık bir ekonomiyi 800 Milyar doların üstüne taşıdığı için arka arkaya saldırılarla karşılaşmıştır.

ÜRETEN TÜRKİYE

Ekonominin sorumluluğunu zor bir dönemde üstlenen Bakan Albayrak kurumsal olarak yapısal sorunların üzerine gittikçe, dışa ve ithalata bağımlı bir yapıyı dönüştürme konusunda yerli üretimi destekleyen politikaları devreye soktukça dışardan yönlendirilen finansal operasyonlarla karşılaşmaya devam ediyor. Buna rağmen salgın sürecinde, Türkiye’nin toplumu korumaya dönük sosyal politikaların ağır maliyetine karşın sanayinin çarkları dönmeye devam etmektedir. 2020’nin ilk çeyreğinde G20 içinde en yüksek büyüme oranı olan % 4,5 lik büyüme bunun eseridir; geçtiğimiz ay 15 Milyar doları aşan ihracat rakamı bunun göstergesidir.

Sorun yok mudur? Bana sorarsanız en büyük sorun geçen yıl ekonomiye turizm sektörü vasıtasıyla giren 40 Milyar dolar civarındaki döviz gelirlerinde yaşanacak düşüştür fakat bunu yeni ihracat imkanları ile ikame ederek ‘ihracata dayalı büyüme stratejisiyle’ fırsatlara çevirmek mümkündür. 

Vedat Bilgin Diğer Yazıları