Yazarlar

Vedat Bilgin tüm yazıları

Geçtiğimiz günlerde çok konuşulan ‘İmparatorlukların geri dönüşü’ meselesinin, batı için endişe kaynağı olarak görüldüğü açıktır; burada geriye dönenin ‘imparatorluklar’ olmadığı fakat onların miraslarından yükselen yeni küresel aktörler olduğunu söylemek gerekir. Neden mi? İmparatorluklar tarihsel olarak hem siyasi hem toplumsal yapıları farklı örgütlenmelerdir ve milli/ulus devletler çağıyla birlikte zamanlarını doldurmuş olmaları hiç tesadüf değildir çünkü imparatorlukların dayandıkları, üzerine kuruldukları sosyal formasyonlar değişmiştir.

Gerçekten de, meseleye politik aktüel tartışmalardan biraz uzaklaşarak bakıldığında, olayın mahiyetinin daha iyi anlaşılması kolaylaşacaktır. Bunun, yani değişimin dünyanın batısından da doğusundan da görülmesi zor değildir ki görenlerin sayısı az olmadığı gibi olay yeni de değildir. Dünyanın gelişim dinamiğinin Asya’ya kaymış olduğu bilinen bir gelişmedir.

DEĞİŞİM BAŞLADI

Meseleye başka bir yerden bakmak gerekir. Geçmişlerinde büyük bir medeniyet kuran sayılı ülkeler arasında yer alan, sömürgecilik çağında büyük acılar yaşayan koloni haline getirilen Hindistan, Çin bugün büyük bir uyanış içindedirler. Çin şimdiden dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmakla kalmamış aynı zamanda en hızlı büyüyen ekonomisi olarak gelişmeye devam ederken, Hindistan hızla yükselmeye devam etmektedir ve dünyada ilk beşe adaydır. Japonya’dan bahsetmeye dahi gerek bulunmamaktadır, onların bu konudaki yolculuğu çok erken başlamıştı.

Bütün bunların anlamı açıktır: Sadece geçmişte büyük imparatorluk kuran milletlerin değil, aynı zamanda büyük medeniyetleri temsil eden ülkelerin yeniden tarih sahnesinde kendi ağırlıklarını hissettirdikleri bir zamandan geçilmektedir. Esasen büyük medeniyet birikimine sahip olmadan, hayatın bütün alanlarında batılı kalıplar içinde sadece ekonomik güçle varlık göstermek fazla önemli tesirler bırakabilecek bir olay değildir; kısaca Asya’nın bu yükselişi farklı bir dünya kurma iddiasını fiili hale getirdiği zaman esas değişim başlayacaktır.

GELECEK

İşte Türkiye’nin konumunu tam da bu noktada ele almak gerekir. Türkler, sadece büyük tarihsel imparatorluklar kurmamış hatta sadece geleneksel toplumlar çağının son büyük imparatorluğunun kurucuları değil, aynı zamanda koloni olmamış ve emperyalizmi yenerek milli bağımsızlıklarını yükselten bir devlet geleneğine de sahip bir millettir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘asrın uyanışı’ dediği olayı tam da bu bağlamda anlamak lazımdır. Emperyalizm karşısında bağımsızlık geleneğini daha ileriye taşımak, yani güçlü kalkınmış bir Türkiye yaratmakla kalmayıp, yeni bir uygarlığın ruhunu ayağa kaldırma iradesi tarihi bir olaydır.

Bunun anlamı nedir, bu topraklar sadece bir devlet anlayışını değil, bir kültür, bir dünya görüşü, bir estetik bir bilim anlayışının mirasçısıdır. Bugün insanlığın, son hâkim medeniyet olan Batı sayesinde/yüzünden kaybettiği/tükettiği insanlık değerlerinin birikimi bu topraklarda bu halkın derin kültüründe/irfanında saklıdır. ‘Asrın uyanışı’ bunu, insani değerleri yeniden yücelterek, ayağa kalkma iddiasını taşımaktadır. 

Vedat Bilgin Diğer Yazıları