Yazarlar

Vedat Bilgin tüm yazıları

Kültürel hayatımız nasıl gidiyor? Bu sorunun cevabını bulmak için muhtelif göstergelere bakmak bize bir ipucu verebilir. Yayınlanan, okunan kitap sayıları, kütüphanelere, sergilere yapılan ziyaretler veya açılan sanat sergilerinin yıllar itibariyle sayıları ve başka ülkelerle mukayesesi yanında yıl içinde üretilen telif eserler, yabancı eserlerin tercümesi, beste sayıları, seyirlik oyunların durumu, sinema ve tiyatro eserlerinin nitelik ve niceliğini gösteren verilere bakmak kültürel hayat hakkında bir fikir verebilir. 

Mesela alınan edebiyat ödülleri, film festivallerinde sinema eserlerinin kazandığı ödüller, tiyatro armağanları elbette kültürel hayatın gidişatı hakkında ciddi bir veri sayılabilir; hatta başka dillere çevrilen eser sayısı başka ülkelerde gösterime giren filim veya benzeri ürünlerin durumu da çok önemli göstergelerdir. Yılda, bırakınız niteliğini, kaç şiir kitabı çıkıyor, yayın evleri bu kitapları basıyorlar mı? 

“Ülkeler, milletler dahası medeniyetler sahip oldukları kültürel varlıklarla ayakta kalırlar, mevcudiyetlerini devam ettirme veya yeni hamle yapma imkânı bulabilirler. İnsanlığın düşüncesine katkı yapacak düşünürleri olmayan, sanat adamları bulunmayan, şehirlerine estetik değerler katacak mimarlara, şehircilere sahip olmayan, şairleri, hikâyecileri, romancıları bulunmayan toplumların nasıl bir kültürel mahrumiyet nasıl bir beşeri yoksulluk içinde olduğunu tahmin etmek zor değildir.” 

Kültürün var mı? 

Burada birkaç ayrım yapmak gerekebilir. Bunlardan biri, bir estetik entelektüel değer olarak kültür; bir de ürün olarak kültür. Ürün olarak kültürün varlığının ya da piyasadaki yerinin de büyük ölçüde birincisine bağlı olduğunun altını çizmek isterim. 

Biz kültürü yaralı olan bir ülkeyiz. Batılılaşma süreci nereden bakılırsa bakılsın, estetik değer üretme kodlarını tahrip eden bir sürecin başlamasına yol açmıştır. Buna, biz tiyatroyu, sinemayı batıdan almadık mı biz de roman mı vardı düzeyinde itiraz etmeye kalkmak söyleneni anlamamakta ısrar etmek demektir. Burada hangi ürün, hangi türün nereden alındığından değil estetik anlayıştan, düşünce biçiminden bahsedildiğini fark etmek gerekir. “Bugün klasik şiirimiz, musiki ve mimari anlayışımız ancak mekteplerde bazı ders konusu için kullanılan bir ‘malzeme’ halindeyse, toplumsal hayatın içinden çıkıp ‘müzelik bir koruma meselesi’ haline gelmişse eğer, geleneksel sanat diye ancak bazı kurslarda kötü taklitleri öğretilen düzeyde kalmışsa, bütün bunlar bir ‘düşünce tarzını kaybetmenin, yaratıcı muhayyilenin parçalanmasının’ sonucudur.” 

Sinemanın yolu 

Kültür bir eserin yaratıcısından çeşitli unsurlarına kadar, onun dayandığı anlayış dâhil hepsini kapsayan bir dünya görüşü, bir estetik beğeniye sahiptir. Bir sinema sanatçısının ölüm haberi bize onun sinemada oluşturduğu oyunculuk kimliğini, filmografisindeki eserlerin kattığı değeri irdelemeden bir haber olarak geçiyorsa çok fazla bir şey söylemez. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz sinema oyuncusu Fikret Hakan’ın ölüm haberi de ne yazık ki medyada böylesine geçiştirildi. 

“Oysa Fikret Hakan Metin Erksan’ın Yılanların Öcü’nde oynadığı Kara Bayram’la nasıl bir Anadolu insanı tiplemesi gerçekleştirmiş, Yücel Çakmaklı’nın TRT için Tarık Buğra’nın o unutulmaz Küçük Ağa romanından dizi filme aktardığı eserde, nasıl bir Çolak Salih tiplemesine ulaşmıştı! Başrol sanatçısı alınmasın, Çolak Salih’i oynayan Fikret Hakan o filmde, herkesi gölgede bırakacak bir oyunculuk sergilemişti.” 

‘17 Numaralı Yolcu’ onun oynadığı bir Yeşilçam filminin adıdır. Sinemanın bir kültür alanı olarak varlığını kavramak onun tarihini estetik kıymetinin yerini tartışmakla mümkündür; kültür hayatının eserleri kadar, kültür insanlarının ona kattıklarını da anlamak ele almak gerekiyor. Fikret Hakan’ın kapsamlı sinema kitabı bu konuda önemli bir kaynaktır. 

Vedat Bilgin Diğer Yazıları