Yazarlar

Türkiye, Amerika’yla ilişkilerde “sorumlu yetişkin” olmaya devam ediyor. Net ve şüphe götürmez bir şekilde haksız olduğu konularda dahi ABD’nin uzunca bir süredir müzakereden ziyade tek taraflılığı tercih ettiğini görüyoruz. Bir tarafta ekonomik-siyasi gücün verdiği kural tanımazlık, diğer tarafta ise Washington D.C.’de tüm dünyanın muhatap olduğu bir çokseslilik hali var. Maalesef bu çokseslilik düşünce zenginliği anlamına gelmiyor; çatışan siyasi gündemler çoğu zaman kısa vadeli hesapların ön plana çıkmasına sebep oluyor. Stratejik ve uzun vadeli düşünme yetisi şu günlerde Washington için büyük bir lüks. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi Türkiye ile ilişkilere dair Washington’da bazı çevrelerdeki yaklaşım. Olumlu geçen her görüşmeden sonra Washington’da bir başka kanadın müspet havayı bertaraf etme gayretine girdiğini görüyoruz. 

ABD Suriye’de YPG-PKK’ya askeri destek veriyor. CENTCOM YPG-PKK’lılarla aynı kareye girmekten çekinmeyecek bir ruh halindeler. Bunu Türkiye’nin yanı başında yaparken, Türkiye’nin bu konudaki eleştirilerini dinlemekten ziyade kısa vadeli ve sığ taktiklere başvurmayı tercih ediyorlar. FETÖ konusunda da benzer şekilde bir “müttefik” olarak Türkiye demokrasisine destek vermeleri gerekirken, Türkiye üzerine siyasi baskılarını artırmayı tercih ediyorlar. Yerel seçim konusunda bile, henüz kendi seçim kaosunu çözemezken Türkiye’ye dair üst perdeden konuşma nobranlığındalar.  

Bütün bunların yanında Türkiye’ye Patriot sistemlerinin satışına yönelik elle tutulur ve kabul edilebilir bir teklif yapmama hatalarını, Türkiye’nin S-400 sistemlerinin alımına yönelik yaptırım diliyle baskılama gayretindeler. Aynı şekilde Türkiye’nin büyük emekleri olan F-35 projesini S-400’lerle bağlantılandırmak suretiyle NATO’nun kolektif savunma kabiliyetine zarar vermeyi dahi göze alabiliyorlar. 

Bu günlerde ABD’nin müttefiklikten ne anladığını sorgulayan birçok aktör var. NATO, BM kurumları, AB ile ilişkilere bakış; Washington’un bu kurumlara karşı takındığı geleneksel olmayan tavır ve demeçleri doğal olarak Washington’un müttefiklik anlayışının diğer müttefiklerden ayrıştığını gösteriyor. 

Türkiye’nin tartışılması bile abesle iştigal olan hava savunma sistemi ihtiyacını gidermek için yıllardır çaldığı kapı müttefiki ABD idi. Müttefiklik ruhu bu meşru ihtiyacın iyi bir teklifle giderilmesini gerektirirdi ki bunun kolektif savunmaya katkısı da büyük olacaktı, hâlâ olabilir. 

Sonuç alınamayan yıllar sonrasında Türkiye’nin artan ihtiyacını S-400’ler vasıtasıyla gidermek için inisiyatif almasının doğal karşılanması gerekiyor. Hele ki müstakil olarak konuşlandırılacak bu sistemlerin NATO’nun kolektif savunmasına halel getirmemesinin sağlanması konusunda Türkiye müttefiklik ruhuna uygun bir şekilde hareket eder ve edecekken…

Ufuk Ulutaş Diğer Yazıları