Yazarlar

Ufuk Ulutaş

Ufuk Ulutaş

Milli Mücadele ruhu

Ufuk Ulutaş tüm yazıları

Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı 19 Mayıs 1919 olarak kabul edilir. Kitaplarda yer alan ve çocuklara ezberlemeleri için öğretilen en önemli tarihlerden birisidir. Senelerdir tedavülde olan tarih öğretim sistemimiz, çoğu kritik aşamayı olduğu gibi 19 Mayıs ve Kurtuluş Savaşı’nı da kuru tarihlerden, listelenen “önemlerden” ve önemsiz anekdotlardan ibaret kılmayı başarmıştır. Maalesef, eğitim sistemimizin özelde 19 Mayıs’ın genelde ise Kurtuluş Savaşı’nın üzerine hak ettikleri miktarda öğrencileri düşündüremediği bir gerçek. Takvimlere sıkışan tarih anlatımları, olayların derin arka planını ve o millet için gerçek önemini kaçırıyor. 19 Mayıs gibi tarihleri ezbere biliyor olsak da Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz mahiyetini anlayıp zihinlerimize yerleştirdiğimiz söylenemez.  

Kurtuluş Savaşı’na mukayeseli bir bakış ezberlerin ötesine geçebilmek için oldukça önemli. Bunun için hem dönemin Kurtuluş Savaşı verebilen veya veremeyen milletlerine hem de zamanında Kurtuluş Savaşı veremeyen milletlerin günümüzdeki hallerine bakmak lazım. Tüm iç destekli dış çabalara rağmen, terör, darbe ve operasyonlara karşı Suriye veya Yemen’leştirilemeyen Türkiye’nin sırrını Kurtuluş Savaşı ya da Çanakkale ruhunda, bağımsız karakterinde aramak lazım.   

Toprağı bol olsun, Bilkent’te öğrencisi olduğum yıllarda “İmparatorluktan Cumhuriyete” başlığıyla Türk Kurtuluş Savaşı’nı 6 ciltte kaleme alan Stanford Shaw’dan uzun uzun dinleyene kadar Kurtuluş Savaşı’nda ortaya koyulan destansı direnişin, aklın, fedakarlığın, reelpolitik yaklaşımın sadece o yıllar için değil günümüz için de ne anlama geldiğini zihnimde canlandırabildiğim söylenemez. O yıllarda ortaya koyulan topyekun mücadelenin, teşkilatlanma ve devlete/ata yurduna sahip çıkma kabiliyetinin, bugünler için de büyük anlam taşıdığının altı ne kadar çizilse az. 

Self-determinasyon ilkesi çok abartılır ve hiçbir zaman taşımadığı anlamlar yüklenir. Osmanlı işgalden kurtulup Anadolu ve Doğu Trakya’ya çekilse ve devletin devamlılığı Türkiye Cumhuriyeti ile sağlandıysa bu “kendi geleceğini tayin” hakkımıza duyulan saygıdan kaynaklanmadı. Aksine Allah’ın izniyle kendi geleceğimizi Kurtuluş Savaşı’nda ortaya koyduğumuz mücadele ve birlik ruhuyla kendimiz tayin ettik. Yani bir lütuf değil, mücadeleyle kazanılmış bir haktan bahsediyoruz.  

İşgallerin kısa ömürlü olmasının, Batı’nın sömürgeciliğinin bu topraklara yerleşememesinin Türkiye ve bu topraklarda yaşayan insanlar üzerindeki etkileri hakkında cilt cilt kitaplar yazılır. Türkiye’nin dışarıya karşı en büyük caydırıcılığı gelişen teknolojimizle birlikte 1915’ten 1919’dan 15 Temmuz’a Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’na uzanan bu ruhtur. Yani 100 yıl önce verdiğimiz Kurtuluş Savaşı bugün hâlâ caydırıcı gücünü korumaktadır.

Ufuk Ulutaş Diğer Yazıları