Yazarlar

Ufuk Ulutaş

Ufuk Ulutaş

Libya Satrancı

Ufuk Ulutaş tüm yazıları

Koronavirüs sürecinin çatışmalar üzerindeki dondurucu etkisi oldukça kısıtlı kaldı. Söz konusu Libya olunca hiçbir etkisinin olmadığı da söylenebilir. Libya’da çatışmalar hız kesmeden devam ederken; tek değişiklik Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) yani meşru hükümetin, darbeci Hafter güçlerine karşı kazandığı ivmeyi artırması oldu. İvme ikili mutabakat gereği Türkiye’nin meşru hükümete verdiği desteği artırmasıyla başladı ve kısa süre içerisinde sahada sonuç alacak boyutlara ulaştı.

Hafter ve temsil ettiği darbeci zihniyet, Ortadoğu’daki hatta ötesindeki çatışmaların ve meşruiyete vurulan darbelerin çarpıcı bir örneği. Aylardır Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) sponsorluğunda Fransa ve Mısır’ın aralıksız desteğiyle Hafter’in savaş makinesi çalıştırılıyor. BAE, bölgede gayrimeşruluğun ve darbe/çatışma odaklarının merkezi haline geldi. Mısır, Tunus, Yemen, Suriye, Somali ve daha birçok gayrimeşru operasyonlara imza atarken Libya’yı ana odaklarından birisi haline getirdi.

İki temel gayesi var. Birisi, Ortadoğu’da BAE’nin temsil ettiği ve Mısır’daki darbeyle taçlanan gayrimeşru statükonun kanlı bir şekilde Libya’da da tesis edilmesi. İkincisi, takıntı haline getirdiği Türkiye’nin bölgesel çıkarlarına zarar vermek. Libya’yı BAE için ziyadesiyle önemli kılan husus, mutabakat gereği Türkiye’nin UMH’ye destek vermesi. Elbette BAE sponsorluğundaki bu çabanın BAE’nin çapını çokça aşan yönleri var, bu da BAE’nin önde göründüğü bu çabanın arka planında başka devlet ve odakların olduğunu gösteriyor.

Mısır, Hafter’in lojistik üssü haline gelmiş durumda. Sisi ile Hafter arasındaki ünsiyeti anlatmak kelime israfı olur. Zira her ikisi de aynı bölgesel statüko projesinin birer parçası. Sponsorlar ve destekçiler hemen hemen aynı. Sisi, Hafter’i kendisi için de bir sigorta olarak görüyor, bu sebepten hava kuvvetlerini de kullanarak Libya’daki meşruiyete saldırıyor.

Fransa ise bir taraftan ambargoya rağmen Hafter’e sofistike silah desteğine devam ediyor, diğer taraftan da meşru hükümetin kendini savunma kabiliyetini sınırlamak için Irini operasyonunda olduğu gibi Libya’ya denizden silah transferini engelleme gayretleri içerisine giriyor. Silah sevkiyatını havadan ve Mısır üzerinden karadan yapan Hafter’e de AB eliyle destek çıkmış oluyor. BM sürecinin Hafter’i meşrulaştırma sürecine sokulma gayretlerine de öncülük ediyor.

Denkleme nispeten yeni eklenen ve kritik bir aktöre dönüşen Rusya ise gün geçtikçe Libya’daki varlığını paralı askerleriyle ve BAE parasıyla gönderdiği sofistike silahlarla artırıyor. UMH’nin elindeki Türk SİHA’ları karşısında çaresiz kalan Hafter’e hava koruması Rus teknolojisiyle kurulmaya çalışılıyor. İdlip’ten ders alınmamış olacak ki bu teknolojinin Türk SİHA’ları karşısında etkisiz kaldığını gün aşırı izliyoruz.

Suriye’den hareketle ihtiyatlı olmakla birlikte, ABD’nin artan Rus varlığı karşısında UMH-Türkiye pozisyonuna yaklaşan açıklamaları, NATO Genel Sekreteri’nin benzer tondaki açıklamaları oldukça önemli. Türkiye’nin oyun değiştirici desteği ile birlikte Libya’daki ABD-Rusya rekabeti, krizin gidişatının şekillenmesinde büyük rol oynayacak. 

Ufuk Ulutaş Diğer Yazıları