Yazarlar

Taceddin Kutay

Taceddin Kutay

Kavalcı, fareler ve mandal madrigali

Taceddin Kutay tüm yazıları

B.

Fazilet durağı tartışmalarını hatırlayacaksınızdır. Her şey ayan beyan ortada iken öyle ciğerden ve canhıraş bir şekilde Ekrem İmamoğlu'nu, Murat Ongun'u savundular ki, bir an biz de acaba öyle mi gerçekten dedik.

Sonra çıktı ortaya ki hayır, Fazilet Durağı mevzuunda bile isteye yalan söylüyorlar ve aslında mevzilerini savunuyorlar.

Peki, olabilir... Neticede "hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal" diyen bu milletin her bir ferdi Hakk'a tapmaz. Zaten pek çoğu İstiklal Marşı'nı da doğru dürüst okuyamaz. İnanmazsanız internete sorarak Ekrem İmamoğlu'nun İstiklal Marşı'nı nasıl okuduğunu yahut okuyamadığını kendi kulağınızla işitebilirsiniz...

Gün sonunda gördük ki söyledikleri yalana kendileri de gayet inanmış bir becerikli yalancılar topluluğu olarak yalanlarını koro halinde söylemeyi başarıyorlar. Hem de büyük bir harmoni içinde...

Böyle ahenk içinde saçmalayanların çıkardığı uyumlu sesi batı müziğinde "Madrigal" olarak adlandırıyorlar.

Her neyse bu geçti ve İmamoğlu peşi sıra potlar kırmaya devam etti. Hiçbir potunda İmamoğlu bir kabahat etmiş olmadı bunlar için; aksine her seferinde mutlaka bizlerin cahil ve eğitimsiz aklımızla anlayamayacağımız bir hikmete binaen yapmış oldu o şeyleri; biz ise kötü niyetli troller olarak onu biteviye yerden yere vurduk.

Bu minvalde şeyler söylediler bize.

Derken o meşhur hadise yaşandı, İmamoğlu kar küreme araçlarının önderliğinde İngiliz büyükelçisi ile balık yemeye gitti.

Hepimiz adımız gibi biliyorduk İmamoğlu'nun o gece o balığı yediğini; zira haber kaynağımız oldukça sağlamdı. Daha acısı bu nereden elde ettiklerini bilmediğim, ancak göğüslerini gere gere kullandıkları "sanatçı" sıfatı sayesinde her yorumu bir üst perdeden yapabilme hakkına sahip olduğunu düşünenler de biliyordu o hadisenin aslında öyle olduğunu. Utanmadan bir kolektif yalanın parçası oldular ve restoranda bulunan bir beyefendinin giydiği tişört üzerinden haklı çıkmaya çalıştılar.

Tişört dediğin bir şey değildir. Katlarsın, bir poşete, çantaya koyarsın, ceketinin iç cebine saklarsın, hiç kimse fark etmemiş olur senin bir tişörtünün olup olmadığını. Dedim ya tişört önemsiz bir şeydir fazla abarttılar. Nasıl da alışkınlarsa, asıl görmeleri gereken, bütün heybeti ve kurumu ile ortada duran beş metre soba borusunu göremediler bile.

"Ahlaksızlar, yalancılar! Bu resim yazın çekilmiş, adamın tişörtünü de mi görmüyorsunuz?..."

Söyledikleri kadar, söyleyiş şekilleri ve içeriği de o kadar aynıydı ki, sözlerinin aynı suflörün ağzından çıktığını ispata gerek bırakmadılar.

Aynı ipe dizilmiş çamaşır mandalları sizin anlayacağınız. Rüzgar ne tarafa sevk ederse hepsi o tarafa aynı ahenkle seyirtiyor...

Normalde bu kadar sert söylemem, muhatabımın izzetini-şerefini düşünürüm, ancak bunlar yalakalık yapacağım derken etmedikleri hakaret, düşmedikleri çukur kalmadı... Doğrusu, üzerlerindeki çamurun kokusu kendimi onlara yakın hissetmeme mani oluyor.

İşi öyle abarttılar öyle pohpohladılar ki adamcağızı, zaten tabiatı itibarıyla şımarmaya çok mütemayil bir kimse olan İmamoğlu, bakan başkan derken bunları da yolladı okkanın altına.

Neyse mesele değil bunlar küsüşür ve barışırlar; neticede ketenli kağıdın üstüne basılmış bir parça mürekkebe bağlıdır bunların onur ve prensipleri. Barışırlar... Sonra sizinki yine ikinci Atatürk, ikinci Nuh Aleyhisselam, birinci Napolyon, dördüncü Brütüs olabilir. Erenköy'de, Bakırköy'de dublör bulabilir.

Fakat birden bir şey oldu ve bu zamana kadar alenen işlediklerini görmeyenler, bütün beceriksizliklerini büyük başarı olarak görenler, bizlere ettiği hakaretleri iltifattan sayanlar birdenbire koro halinde İmamoğlu'na saldırmaya başladı. Aniden, birdenbire... Bir aydınlanma yaşadılar ve aslında İmamoğlu'nun iddia ettikleri kadar iyi bir adam olmadığına karar verdiler.

İpe takılmış çamaşır mandalları işte... Ayşe teyze, ipi bu balkondan söker, diğer balkona takar, rüzgar sağdan değil soldan esmeye başlar ve mandallar artık sola değil sağa yatar olurlar.

Kulaklarına "İmamoğlu'nu övün" diye üfüren ses şimdi "bir başka planımız var oraya önünüzü dönün" mü demek istiyor acaba? Yoksa İmamoğlu'nun safra atma planlarına hizmet, elifi merteği bilmeyen bu cahiller sürüsünü kendince manipüle mi ediyorlar onu yakında göreceğiz.

Fakat bildiğim ve gördüğüm, bunların hiçbirinin saygın bireyler olmadığı, aksine sürü psikolojisi ile sağa ve sola seğirten karşıdaki uçurumu görmekten aciz bir güruh olduğu.

Bakmayın onurlu adamı oynadıklarına, eğitimli çocuk taklidi yaptıklarına... Bendeniz bu yazıyı literar bir sonla bitirerek olayın aslını bir cümle ile özetleyeyim:

Bunları sağa sola sürükleyen kavalcı bir süredir bir başka yöne sevk etmektedir. Bu madrigal, bu kakafoni, bu harmonik işkence bu kavalın deliklerinden yükselmektedir. Bu kalkan toz ise farelerin koşuşturmasından...

Farelere değil kavalcıya bakınız...

Bilmem başka ne denir?

Taceddin Kutay Diğer Yazıları