Yazarlar

Taceddin Kutay tüm yazıları

İlk iki yazıda kamusal alanda yürüttüğü anlamsız savaşı konuştuk, seninkinin elbette gazete yazısı ölçeğinde.

Şimdi sıra derunumuzu tanzim etmeye yönelik iştihasına geldi.

Kamusal alanda yaşanan laik-dindar çatışması Fransız İhtilali sonrası Batı sekülerleşmesinin karakteristiği haline gelmişti.

Buna mukabil dindarlara din tasavvuru dayatan bir aydınlanmacı tipine denk gelmemiştik.

Peygambercilik oynamamıştı yani hiçbiri.

Gelgelelim bizdekiler kadar ukala olmamalarının en önemli sebebi adamların temel eğitim almış, eğitimli ve terbiyeli insanlar olmalarıydı.

Bizdekiler gibi sonradan görme, görmemiş tiplerden müteşekkil bir kitle değildi yani.

Dolayısıyla hudut dediğin şeyden haberdar, kavga ettiği şeyin mahiyetinden yana malumattardı.

Seninki öyle değil.

En mühimi temel eğitim eksiği var.

Bakmayın önünüze yaldızlı diplomaları, sertifikaları sıralayacak olmasına; eğitimsiz dedim, tahsilsiz demedim.

Her şeyden önce ait olduğu bir değerler silsilesi yok.

Kara düzen, el yordamıyla yol buluyor karanlıkta.

Bu sebeple bunlarla dolu her toplulukta kafadan onlarca fikir çıkıyor ve “şöyle olması gerekir” şeklinde kaziye yumurtlayanın haddi hesabı olmuyor.

Demokrasinin zenginliği falan değil bu, aksine eğitimsizlik.

Geleneksel olana karşı alerji sahibi ancak hayatını üzerine bina ettiği bir modern ahlak sistemi yok.

Hal böyle olunca her gün bir yerlerinden norm uyduran tiplerle karşılaşıyoruz.

Dilerseniz köksüz deyin, dilerseniz cahil.

Her ne derseniz deyin bu had bilmezlikleri ile merhameti hak etmiyorlar.

Çünkü hem kel hem fodul.

İç âlemi viran olmuş, merkez kaç kuvveti sayesinde hayatı sürüp gidiyor.

Hayatın ritmi biraz yavaşlayınca büyük boşluklar buhranlar oluşuyor derununda.

Ölüm karşısında çaresiz, izahsız. “Şimdi ne olacak?” sorusu beynini kemiriyor.

Hayata karşı geliştirdiği yegâne anlamlandırma hedonist bir motif. Bu da dediğimiz gibi düşük ritme karşı savunmasız. Hemencecik devriliveriyor.

Bu haliyle senin değerler sistemini de dönüştürmek istiyor.

Cahil cesareti işte…

Bu dönüştürmeyi gerçekleştirmeye azmettiği yer ise bizim derunumuz.

Kollektif karakterimizi ortaya koyan, aslında bireysel gibi duran, ancak sadası ta asırlar öncesinden gelen bir ses.

Bunu dönüştürmek istiyor; zira biliyor ki, anlamsızca yürüttüğü savaşında, manasızca hasım bellediği bizlerin sosyal sermayesinin dayandığı yıkılmaz-çatlamaz kaya o değerler sistemi.

Seradan süreyyaya kadar, molekülden gezegenlere kadar her şeyi anlamlı kılan.

Hayatı da ölümü de eşit derece de güzelleştiren bir şey.

Bunun ahengini, insicamını bozarsam çatlatırım diye düşünüyor.

Bu güzelliği yok etmek tasasında.

Hadi onların anlayacağı kelimelerle örnekleyeyim: Shire’ı yok etmek isteyen ork sürüsü.

Akabinde tesis edeceği alternatif bir güzellik yok, anca kaosunu yayacak.

İşte bu sebeple bunların ağababaları en çok “yanlış biliyorsunuz efendim” diyen ilahiyatçılara, hocalara teveccüh gösteriyor.

O sapasağlam kayamızın aslında o kadar da güvenilmez olduğuna hepimizi ikna etmek istiyorlar.

Bu sebeple dinimizi onlar kadar bile bilmediğimizi, sosyal hayatımızı çevreleyen ananelerimizin barbarca bir kurallar bütünü olduğunu ve bunlar gibi onlarca saçmalığı günbegün dayatıp duruyorlar.

Kamusal alanda elde ettiği mevzi başarıların kendisini muzaffer kılamayacağını kısmen de olsa anlamış.

Değerlerimizle aramızdaki bağın meydanlık yerde görünmez olmakla yok edilemeyeceğini görmüş.

Zira bir habl-i metîne tutunmuş adamın ya elini keseceksin ya ipi koparacaksın.

İp kopmayacak kadar kavi.

Öyleyse elini keselim, uyuşturalım kendi bıraksın da düşsün diyor.

Ramazanımızı ertelenebilir hale getirme çabası, eşcinselliği hoş görmemiz dayatması, umreye de gitmeyin efendim hadsizliği hep bu motivasyondan neşet ediyor.

İpi tutan elimize iğne yapmak istiyor.

Namussuzun kendisi de biliyor, Ramazan günü, iftar vakti, sırtını Kur’an tefsirlerine verip içki içilmeyeceğini; elimdekinin bira olmadığını o da biliyor.

Ve ekliyor, “biraysa ne olmuş kardeşim, içilemez mi?”

Linç ederken beni de yanına alacak, özgürlük var falan dedirtecek.

Kara propagandasını benim ağzımdan aklayacak. Derunumu dönüştürecek.

İçilemez kardeşim! Bu mahallenin ayyaşı Ramazan gelince paydos eder, Kur’an görünce hürmet eder, iftar vakti dua eder.

Sen benim mahallemin ayyaşının bile derununu dönüştürememişsin.

Üç beş zemini kaymış ilahiyatçıyla, kendisi ne olduğundan bihaber özenti ile din algımızı mı değiştireceksin?

Kaosun senin olsun, bu kaya çatlamaz!

Taceddin Kutay Diğer Yazıları