Yazarlar

Taceddin Kutay

Taceddin Kutay

Her muhtıra hevesi aslında muhalefet krizidir

Elbette siyasi kanaat beyan etmek Türkiye Cumhuriyetindeki her ferdin hakkıdır, olmalıdır.

Ancak emekli amiraller sıfatıyla bir sepette toplaşıp, üstelik gece yarısı "Yüce Türk Milletine" şeklinde başlayan bir bildiri kaleme alırsanız, ister istemez radyoyu açmaya, Hasan Mutlucan'ı dinlemeye koşturursunuz; gözleri, gelmek bilmeyen darbenin yollarına baka baka kalmış o me'yus dinozorları.

Oysa 103 emekli amiral arasında pek çok isim bizzat yahut endirekt şekilde CHP ve İyi Parti ile iltisaklıymış.

Beklemiyor değildik, öğrenmiş olduk.

Doğal olarak bir sorunun muhatabı buluyoruz kendimizi:

Bir siyasallaşmayı neden siyaset dairesi içinde yapmak yerine, naftalin kokulu apoletlerini referans göstererek yapmak durumunda hissetti kendini bu 103 kişi?

Öyle ya, siyaset kurumu erişemedikleri, ulaşamadıkları bir kurum değildi. Aksine, vitrini oldukça kısır bir muhalefetin sinesi kendilerine sonuna kadar açıktı.

Böyle bir hengamda neden, niçin kendilerine levha olarak bir siyasal partiyi, düşünce kuruluşunu, ne bileyim bir vakfı, derneği vb. değil de Türk Silahlı Kuvvetleri'ni seçtiler? Bu sorunun cevabının göğsümüzü kabartması ve bizi kahretmesi gereken iki veçhesi var.

Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine mensubiyet iddia eden nicelerinin zaman zaman işlediği kusurlara rağmen, milletimiz nazarında halen en muteber, en sevgili; evladının canını emanet edeceği, hatta uğruna kurban edeceği kadar bağlı olduğu göz bebeği...

Bu itibara kendini isnad etmek istedikleri açık. Zaten tenkidler karşısında kalkan olarak kullanılan da "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin şerefli mensupları" kalıbı oldu.

Bununla birlikte muhalefetimiz o itibardan hissemend midir? Cevabını ben arz etmeyeyim.

İçine düşen altını sakıt kılacak bir çamur adeta (Hakaret etmiyorum. Atasözünü hatırlatıyorum) öyle ki, anlı şanlı amiraller altında öbekleşmeyi göze alamıyor; beyanlarının bir kıymet-i harbiyesi kalmayacak diye.

Gerçi toplanabilselerdi de muhtıra özlemi çeken ve "şu üç günlük dünyadan anlı şanlı bir muhtıraya imza atmadan geçip gitmeyelim" diyenler benzer bir açıklamada bulunabilirlerdi.

Ancak, muhalefetin azıcık itibarı olsaydı, bendenizin değil amirallerin gözünde, böyle bir muhtırayı kaleme almadan evvel, iktidardan değil muhalefetin tepkilerinden çekinirlerdi.

"Nasıl yani? Biz politik muhalefeti beceremiyor muyuz da asker sıfatınızla geliyorsunuz hemşehrim?" demesinden örneğin ana muhalefet partisi liderinin....

O itibardan hissemend olsaydı İyi Parti, bildiriyi kaleme alan İP uluslararası siyasi kuruluşlar ve jeostratejik analizlerden sorumlu başkan yardımcısı emekli tuğamiral Ergun Mengi, bildiri yayınlamak yerine parti faaliyetini yerine getirir, Akşener'in Erdoğan'ı köşeye sıkıştıracağı müthiş bir dosya hazırlardı. Bunların hiç biri olmadı.

Aksine çatı olması gereken muhalefetten muhtıraya destek geldi. E bu da alışık olmadığımız şey değil.

Hadi İyi Parti'yi anlıyoruz. Uzunca bir süredir tavşana kaç tazıya tut siyaseti sayesinde millet ittifakı içindeki devamlılıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Aytun Çıray imza atıyor, Akşener zevzeklik diyor... Bu parti içi tutarsızlık İyi Parti açısından bir tesadüf olamayacak kadar olağanlaştı ve adet haline geldi. Hal böyle olunca İyi Parti içinden bir grubun bildiriye destek vermesini zaten beklerdik. Peki CHP'nin sürekli ayıplılık psikolojisi ile alud duruşuna ne diyeceğiz?

Adeta, sürekli olarak "bir aday çıksa da ona destek versem" diyen ancak doğal olarak aday olması gerektiğini bir türlü hatırlayamayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun psikolojisi sinmiş partinin üstüne.

Ne olur birileri konuşsa da biz de onları desteklesek, ne olur gündem çıksa da biz de o gündem içinde doğal olarak yer alsak....

Ya hu, ana muhalefet partisi dediğin gündem içinde sörf yaparak yıldızlaşmaya çalışmaz, aksine o dalgaları yapan, dağlar gibi tsunamileri yaratan şeydir muhalefet.

Asla beceremeyeceklerinin farkında oldukları için ellerinde sörf tahtası kumsalda bekleşiyor muhalefetimiz.

Bir gündem olsa da biz de sörf yapsak...

Neticede yazı yine bir klişe ile bitmek durumunda kalıyor....

Korkmayın, "her şeyin başı eğitim" yahut "coğrafya kaderdir" diyerek sizlere eziyet etmeyeceğim.

Ancak en az onlar kadar duymaktan bezdiğiniz bir başka klişeyi sizlere hatırlatacağım:

Türkiye'nin asıl sorunu muhalefet sorunudur!

Makamına ve pozisyonuna sivil toplumun her kesiminin dilediği gibi oturup kalkabildiği, ancak siyasal parti olarak kendilerinin bihakkın yürütemediği muhalefet!

Taceddin Kutay Diğer Yazıları