Yazarlar

Merak ediyorum. Türkiye’yi 2013 yılından bu yana etkisi altına alan yoğun ve kesintisiz “yıkıcı propaganda” uğruna içeriden, dışarıdan kimler ne kadar bütçe kullanmaktadır? Bu işi sürükleyenlerin yapıp ettiklerini “gönüllü çaba” olarak mı değerlendirmeliyiz yoksa  “kadrolular” mı devrede? Ve daha da önemlisi acaba toplumsal dokumuzda delikler açmak için her yolu deneyen bu yıkım faaliyetleri karşısında “yapıcı propaganda” adına ortaya konulan çabaların etkisi, katkısı nedir?

***

Sosyal medya yalanları için “milli güvenlik sorunu” dediğimizde evham üretmekle suçlanıyoruz. Peki yedimizden yetmişimize an be an maruz kaldığımız “kara propaganda” yüzünden iletişim ortamının deyim yerindeyse “pis bir bataklığa” dönüştüğünü inkar edebilir miyiz? 

Evet, kelimenin tam anlamıyla bataklık... 

Sosyal medya arenası algı savaşlarının sınırsız, kuralsız, denetimsiz meydanı haline geldi. 

Burada yoksan yoksun, varsan varsın. Genel kabul bu... Hangi siyasi görüşten olursan ol...İçinde güreşmeye mecbursun. Çamura bulanmaktan kurtulamazsın. 

Böyle bir bataklıktan ne çıkabilir?

***

Herhalde bilmeyen yoktur. Sosyal medya ortamında “kapak yapmak” diye tabir edilen bir iş var. 

İş evet iş... Meslek yani... 

Tarafların birbirlerini benzetmesine, rezil etmesine, alay edilecek hale düşürmesine “kapak yapmak” deniliyor. İşin içinde hınç almak, kin kabartmak, öfke kusmak, hakaret savurmak, yalan ve iftira ile saldırmak, itibar cellatlığı yapmak olmasa “mizah” der geçeriz belki ama öyle değil. Nerede kaldı ahlak, saygı, güven, birlik, dayanışma, dış kaynaklı tehditlere karşı kenetlenme...! 

Bunları tesis etmenin derdiyle dertlenmek durumunda değil miyiz?

***

Güncel gerçek, ideal olanı yani hakikati görmemizi engelliyor sanki. Politik önceliklerimiz yüzünden kısa vadeli “kazanma-kaybetme” duygusuyla suvarıldığımızı fark edemiyor gibiyiz. Ama “Vatan, Devlet, Bayrak, Millet” söz konusu olduğunda tüm rezervlerimizi bir yana bırakmak çok mu zor? 

Hem, milletçe içine düştüğümüz miyopluktan kurtulup “birlikte uzağa bakabilmenin” yollarını tartışmaya başlasak ne kaybederiz? 

Doğruyu, iyiyi, faydalıyı, güzeli görmemizi engelleyen, birleştirmeyip ayrıştıran, sevdirmeyip nefret ettiren, kolaylaştırmayıp zorlaştıranların dost değil düşman olduğunu söylüyor inancımız. 

Adalet, merhamet medeniyetinin evlatları ve insanlığın umudu olduğumuzu fark ederiz etmesine de... Gözlerimiz ile cep telefonlarımız arasındaki kısa mesafeye sıkışıp kalmaktan, o dar alandaki yalanlardan, algı oyunlarından kurtulabilirsek. 

Önümüzde uzun bir süre seçimlerin olmaması “kısa mesafe tuzağından” çıkış için bir fırsat sunabilir mi dersiniz? 

Hayırlısı bakalım. 

Mevla görelim neyler. 

Neylerse güzel eyler. 

Serkan Fıçıcı Diğer Yazıları