Yazarlar

Günlerdir Doğu Akdeniz’deki gerilim gündemde. Yunanistan’ın saldırgan ve pervasız davranışları her geçen gün sinirleri germeye devam ediyor.

Bugüne kadar yaşananalar, aslında tarihi sürecin içinden süzülen birçok olgunun tükenmeyen hesaplaşmasının dışa vurumu.

Her şeyden önce meseleyi sadece Türkiye-Yunanistan ekseninde görmekten çıkartarak, geniş bir çerçevede ele almak gerekir. Meselenin çapı da, ekseni de, niteliğe de Türkiye-Yunanistan ekseninden çok daha geniş ve tarihsel içerik taşıyor.

100 yıl sonra sömürgeci güçler bölgede yeniden sahnedeler. Doğu Akdeniz’in enerji kaynaklarının kokusunu aldılar. Yine sömürge damarı devrede. Yine piyonları devrede. Ve yeniden bölgenin ne sömürge ne sömürgeci ülkesi olan Türkiye hedefte.

Ege Denizi’ni de içine alan Doğu Akdeniz’i de kapsayan geniş bir Akdeniz Jeopolitiği yeniden oluşturulmak isteniyor. Yeni enerji kaynaklarının keşfi, bölgede Türkiye’nin hem teknoloji hem de enerjide dışa bağımlılığının azalacağına dair umudun doğması uluslararası sistemi ve bölgeyi yönetmek isteyen sömürgeci güçleri tedirgin ediyor. Yunanistan’ın arkasına kümelenerek, Türkiye’nin yükselişini durdurmanın her yolunu deniyorlar.

Açık bir yeni haçlı saldırısıyla karşı karşıyayız. Sömürgeci Fransa’nın eski sömürge topraklarında yeniden cirit atma çabası. Almanya’nın etki gücünü azaltacak gelişmelere karşı jeopolitik refleksini dışa vurması, ABD’nin İsrail merkezli yeni Ortadoğu planının Akdeniz’i içermesi, tüm bunlara karşı Rusya’nın pozisyon alma çabası, bölgenin yeni jeopolitik şekillenmesinde baskı unsurları olarak yapılanıyor.

Doğu Akdeniz’in hidrokarbon kaynakları üzerinden Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)-İsrail denklemine Mısır’da darbeyi tezgahlayıp başa getirdikleri Sisi eliyle Mısır eklemleyerek yeni bir sömürge oyununu sahneye koymaya çalışan sömürgeci güçlerin önlerindeki tek engel, Türkiye’nin varlığı. Bu engeli aşmadan istedikleri yeni sömürge jeopolitiğini yerleşik kılmalarının mümkün olmadığının farkındalar. Çabaları bu engeli aşmak. Bu noktada Doğu Akdeniz’in çevresindeki ülkeleri, kukla yönetimlerle donatarak, bölgedeki egemenlik heveslerini yerleşik hale getirmenin çabasındalar. Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) sahaya sürmeleri, Libya’da darbeci Hafter ile 2.Sisi üretme çabaları bölgede kurmak istedikleri sömürge jeopolitiğinin araçları olarak şekilleniyor.

Mısır’ın başına getirilen Sisi’ye, Türkiye ile iki karşı kıyıdaş olarak Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasını yaptırmayıp, buna karşın hukuksuz ve coğrafi gerçekliğe uymayacak biçimde Yunanistan’la MEB imzalattıranlar, Mısır’ın deniz alanlarında 43 bin km2 alan kaybına uğramasına yol açtılar. Bu bile tek başına Türkiye’nin nasıl hedef alındığını, sömürgecilerin önünde Türkiye’nin nasıl engel olarak görüldüğünün açık kanıtıdır.

Bugün Doğu Akdeniz’in çevresindeki Türkiye dışında hiçbir ülke kendi sahip olduğu hidrokarbon kaynaklarını bir sömürgeci gücün himayesi, egemenliği olmadan keşfedip, çıkarıp, tamamen ülkesinin çıkarına kullanmaya muktedir değildir. Mutlaka sömürgeci güçlerin aslan payını almalarına göz yummak zorundadır.

Türkiye’nin son dönemde sismik arama ve sondaj gemi filosuna sahip olması, kendi denizlerinde, kendi iradesiyle, kendi kaynaklarını arama ve çıkarma imkanına kavuşması, Akdeniz’de yeniden şekillenmesi istenen sömürge jeopolitiğini olumsuz etkiliyor.

Türkiye bölgenin mazlum halklarına umut oluyor. Çekim gücü oluşturuyor. Kukla rejimlerin maskelerini düşürüyor. Arkalarındaki sömürgeci güçlerin karanlık ilişkilerini açığa çıkarıyor.

Çıldırıyorlar. Hazmedemiyorlar. Sömürge düzenleri sarsılıyor. Uykuları kaçıyor, korkuları büyüyor.

Ama korkunun ecele faydası yok. Bu coğrafyada sömürgeci güçlerin kirli ve karanlık oyunları tutmayacak. Yeni Sevr heveslileri yine yenilecek. 

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları