Yazarlar

Yeni hükümet sisteminin siyasete katacağı imkanları değerlendirmek yerine, onunla çatışarak, meseleyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yıpratmanın aracı haline getirmenin ne ülkeye, ne millete, ne de siyaset kurumuna faydası vardır. Tabi fayda elde etmek istenirse.

Her şeyden önce siyaset alanının; sadece siyasi partilerin faaliyetleriyle, kurumsal işleyişleriyle sınırlı olmadığını hatırlamak gerekir. Siyaset, hayatın her alanında son derece dinamik işleyen esasen derinlikli, donanımlı, kapsayıcı, erdemli davranışlar bütünlüğüdür. Zira siyaset, yönetime dair görüş ve anlayışların toplamıdır. Bu nedenle de siyasetin alanı geniş olmalıdır. Siyasete alabildiğince alan açılmalıdır. Siyaset kurumları bu alanları özgürce kullanarak, varlığını fikri derinliğiyle güçlendirmelidir.

Tüm bunlar için yeni hükümet sisteminin yeni imkanlar sunduğunu ve bunun içinde kıymetli olduğunu kabul etmek gerekir. Yeni sistemin 50+1 aritmetiği, siyasi partilerin; her cenahtan, her yöreden, her düşünceden, her anlayıştan destek alabilmeyi gerektirir ve bunun içinde kucaklayıcı, sentezleyici, kapsayıcı dil ve anlayışı zorunlu kılar. Bu zorunluluk; hiç kuşkusuz ülke ve millet bütünlüğü içinde güven verici ve son derece gerekli atmosferi işaret eder. Ancak bunun için yan yana duruşlardan, eklektik dizilişlerden öte, fikri harmanlanmanın olması gerekir ki; kalıcı, süreklilik taşıyan ve siyasi partileri fikri düzeyde çok daha güçlü kılacak bir siyaset atmosferi oluşabilsin.

Unutmamak gerekir ki; Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yapılan anayasal değişiklik esasen çerçeve değişikliktir ve süreç içinde gerek destekleyici yeni mevzuat yapılanmalarıyla gerekse yaşanılanların zorunlu kıldığı pratiğiyle olgunlaşacaktır. Bu durum; bir anlamda yaşayarak olgunlaşma çabası şeklinde cereyan edecektir.

Mevcut durumda Cumhur ve Millet ittifaklarının geleceğini de belirleyecek olan; yeni sistemin yeni siyasi ikliminin öngörülerini, gereklerini yeterince hayata geçirebilme becerisinde saklıdır.

Cumhur ittifakının bugüne değin aldığı yol, fikri harmanlamayı önemseyen ve uygulayan tercihe dayalıdır. Bu anlamıyla stratejik buluşmadır. Yani içeriğine dair anlamlı fikri mülahazalar devrededir ve halk buluşmasında çok daha net ve çok daha kapsayıcı başlıklar içerir. Bilhassa Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu mücadele iklimini, ittifakın paydaşlarının fikri mutfağından sentezlenerek “beka mücadelesi” üst başlığı altında öne çıkması meselenin özünü oluşturur. Bu üst başlık, Türkiye’nin bilhassa son on yıldır yaşadıklarının başlığıdır ki, buna dair esasen bizim vurgumuz “istiklal mücadelesi” üst başlığıdır. Hangisi benimsenirse benimsensin esas olan meselenin özüdür. O öz ki, Türkiye’nin benimsediği rotası, dayandığı tarih tezidir. Türkiye’nin rotası, bağımsızlık rotasındadır. Tarih tezi buna dayalıdır ve tüm medeniyet havzasını kucaklar. Türkiye’nin rotası ve tarih tezi; siyasetinden, ekonomisine, kültür alanından, sosyal yapısına varana kadar tüm toplum kesimleriyle, tüm kurum ve kuruluşlarıyla milli karakteri güçlenmiş, birbiriyle kenetlenmiş, iç cepheyi tunç kılan geleceğine sahip çıkma bilincine odaklıdır.

Millet ittifakının bir araya getiren motivasyon ise; yeni hükümet sistemine karşı olmaya ve bundan da daha katı biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığına odaklıdır. İttifak protokollerinde bunu görmek mümkündür. Zira fikri bir harmanlama çabası yoktur ve yana duruşlarla, eklektik bir aradalıkla sınırlıdır. Fiziksel duruşta, kimyasal uyum aranmamıştır. Bu yüzdende, bu ittifakta resmi olmasa da fiili olarak yer alan HDP’ nin varlığı, ittifak için kimyasal açmazdır. Bu duruma ilişkin Millet ittifakı için; fiziki yarar mı, kimyasal zarar mı ağır basacak. Süreç bu durumu mutlaka netleştirecektir. 

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları