Yazarlar

Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölgenin oluşturulması ve Fırat’ın doğusuna yerleşen PKK/YPG terör örgütünün buradan çıkartılması, Türkiye’nin ABD’ye her fırsatta hatırlattığı kararlılığıdır. Uzun bir süredir iki ülke arasındaki ilişkisinin seyrine adeta bir kangren niteliğinde yansıyan bu iki konu, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını ve FETÖ elebaşının iadesini de kapsayan geniş bir ajandanın ürünüdür. 

Gerek güvenli bölge oluşumunda, gerekse PKK/YPG ilişkisinde ABD’nin somut olumlu adım atmaması, Türkiye’nin sabır eşiğine dayanmış durumda. Bugüne kadar ABD, oyalamayla zaman kazanmayı yeğledi. Bugün de bu çizgisinden vazgeçmiş olduğunu gösteren hiçbir somut emare yok. 

Nitekim ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin son açıklamaları gelinen noktanın hiç iç açıcı olmadığını gözler önüne seriyor. Jeffrey’ye göre YPG/PKK terör örgütü; “DEAŞ’a karşı savaşan bölgedeki Kürt ve Arap gücü ve ABD’nin birlikte savaştığı yerel ortağı.”  

Bu yerel ortaklarının zarar görmemesi için sonuna kadar ayak diredikleri artık çok net. Zira güvenli bölge konusunda Jeffrey’yi ; “Bizimle birlikte savaşanların zarar görmemesi, herhangi bir tarafın saldırısına hedef olmaması sözüne bağlıyız. Başkan da bunu açıkça söyledi“ ifadelerini kullanıyor. ABD’nin için güvenli bölge; PKK/YPG terör unsurlarını Türkiye’den nasıl koruyabilirim kaygısına dayalı. 

Jeffrey aynı açıklamasında ; “Suriye’de güvenli bölge” kurulması konusunda Türkiye ile anlaşma sağlanıp sağlanmadığına yönelik soruya cevap vererek, görüşmelerin sürdüğünü fakat henüz net olarak bir sonuca varılamadığını belirterek, şunları söylüyor; “Bir tarafta önemli bir yerel ortak (YPG/PKK), diğer taraf da NATO müttefiki olan Türkiye var. Bir yandan da PKK ile ilgili endişeler var. Türkiye’ye karşı olan ve geçen hafta Erbil’deki bir Türk diplomatı öldüren PKK tehdidi konusunda oldukça endişeliyiz. Kaygıları dengelemeye çalışıyoruz.” Bakar mısınız tanımlamalara, seçilen sıfatlara ve yaklaşıma; “kaygıları dengelemeye çalışıyorlarmış”. Bir tarafta NATO’nun en güçlü ordularından birine sahip müttefik olarak nitelenen bir büyük ülke, diğer tarafta kendileri tarafından silahlandırılmış, eğitilmiş, stratejisi hazırlanmış bir terör örgütü. Bu iki taraf arasında ABD’nin işlevi kaygıları dengelemekmiş. Ortada ne müttefiklik anlayışından, ne hukuktan, ne demokrasiden, ne teröre karşı küresel mücadeleden eser var. Tam bir oyalama niyeti. 

Türkiye’nin güvenli bölge yaklaşımına karşılık Jeffrey ; “Türk Savunma Bakanı (Hulusi Akar) oldukça sert bir pozisyon alıyor. Türkiye, bizim için mantıklı olan tüm ağır silahların geriye çekildiği 5 ile 14 kilometrelik bir alandan daha derin bölge istiyor. Bu konuda bazı anlaşmazlıklar var. Bu durum ‘güvenli bölgenin’ kurulmasını engelliyor ama diplomatik ve askeri temaslarımız sürüyor” yaklaşımını ortaya koyuyor. 

Görünen o ki; Türkiye’nin kararlılığı zayıflatılmak için, zaman kazanarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, partisinin ve hükümetinin zedelenmesini bekleyip sonuç almaya çalışacaklar. Umut ettikleri; Türkiye’nin istiklal davasıyla yabancılaşanların kendileriyle yakınlaşmasından sonuç elde edebilmektir. Bu süreye kadar Fırat’ın doğusuna operasyonu engelleyebilmek öncelikli hedefleri. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ;”Afrin’e, Cerablus’a, El-Bab’a girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya ile de ABD ile de paylaştık. Biz bir yere kadar sabrederiz. O sabrın bir sonu var” dedi.  

Bu ses; Türkiye’nin istiklalinin sesidir…  

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları