Yazarlar

Türkiye, geleceğine hükmetmeye çalışanlara karşı direnciyle, kararlılığıyla, haklılığıyla net tavrını ortaya koymaya devam ediyor. Doğu Akdeniz’i, sömürgeciliğin yeni paylaşım alanına dönüştürmeye çalışanlara karşı, tavrını net ve kararlılıkla ortaya koyuyor. 

Doğu Akdeniz’i, sömürge planlarıyla savaş alanı olarak görenler, savaş gemileriyle çıkarlarını tahkim etmenin çabasındalar. Hakmış, adaletmiş, uluslararası hukukmuş hak getire. Yeni bir azgınlık, yeni bir sömürge oburluğu harekete geçmiş durumda. Gözleri karararak, kendi çıkarlarından başka hiç kimseyi dikkate almamanın gayretiyle hırçınlık içindeler. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) haklarını yok sayarak, hırçınlıkla, dayatmalarla, kabadayılıkla, tehditle boyun eğdirmeye çabalıyorlar. 

Doğu Akdeniz’in yeni yeni fark edilen zengin doğal kaynakları, bölgenin geleceğini belirleyecek en önemli jeopolitik unsur durumunda. Suriye’nin, Irak’ın kaderi bu jeopolitik ortamdan bağımsız değil. ABD, Suriye’de ısrarla PKK eliyle bir devletçik kurmayı, bu jeopolitik ortamın kendi çıkarları doğrultusunda şekillenmesinin bir gereği olarak görüyor. Çin’in kuşak- yol projesinin jeopolitik etkileri, Irak ve Suriye’yi aldığı gibi, Doğu Akdeniz’i de içine alıyor. Bunun içindir ki, ABD Suriye’nin kuzeyi hattında sadece kendine muzahir, ikinci bir İsrail kurmak istiyor. Hem Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde etkinliği için kullanabileceği hem de Çin’in Suriye ve Irak’ı da içine alan kuşak- yol hattının önünde bir bariyer niteliğinde ABD’ye bağlı bir garnizon devletçiği olarak işlev üstlenebilecek olan İsrail’e kardeş istiyor. 

Türkiye direniyor. Tüm bu karanlık ve kirli hesapları görüyor ve karşı çıkıyor. S-400 hava savunma sistemini kurarak, Türkiye’nin ve Ege’nin, Doğu Akdeniz’in hava güvenliğini güçlü bir şekilde sağlamak istiyor. Oldubitti lere karşı gücünü pekiştirmek istiyor. S-400 alımıyla ortak üretim hedefleniyor. Her daim silah pazarı değil, üreticisi olmak istiyor. Savunma sanayindeki yerli ve milli oranındaki artışı daha ilerilere taşımak istiyor. Savunma sanayinde bağımlı ülkeden olmaktan kurtuluyor. Teröre ve destekçisi ülkelere karşı üstünlüğü elde etmek istiyor. ABD ne istiyor? Son çağrısıyla iki hafta içinde S-400 alımından vazgeçilmesini istiyor. İki hafta da manidar. İstanbul seçiminde önce gerilimi artırmak istiyor. YSK’nın İstanbul seçimini yenileme kararına bu sıra dışı kararı not ettik diyen ABD, S-400 tehdidiyle tuttuğu notun içeriğini dışa vuruyor. İstanbul seçimine taraf oluyor. AB de aynı safta yer alıyor. İstanbul seçiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan zarar görsün istiyorlar. Direnci kırılsın; Doğu Akdeniz’de, İran ambargosunda, PKK/PYD-YPG, FETÖ terör örgütleriyle mücadelede, S-400 alımında, mazlumlara özgüven kaynağı olmasında direnci, kararlılığı zedelensin istiyorlar. Bunun İstanbul seçiminin yenilgisiyle olabileceğini düşünüyorlar. Bu yüzden çok ilgililer İstanbul seçimiyle. AK Parti’yi parçalayarak arzularına kavuşacaklarını düşünüyorlar. Seçim sandığına ellerini sokarak, ince hesaplarla, yasadışı yapılarla sonuç almayı tasarlıyorlar. İstanbul seçiminden, Türkiye seçimine kendi çıkarlarının etkinliğini sağlayacak siyasi bir kulvar olsun istiyorlar. 

“Biz iktidar olduğumuzda; S-400 almayacağız. Sizin isteğinize uyacağız. Suriye’de projenize karşı direnç göstermeyeceğiz. PYD/YPG’yi PKK’dan ayrı tutacağız. İran ambargosunu siz nasıl isterseniz öyle yapacağız. Doğu Akdeniz’de rahatsızlığınızı gidereceğiz, istediğinizi yapacağız” diyebilen siyasi bir kulvar istiyorlar. 

“Erdoğan düşmanlığı” projesiyle yerelde, genel de iktidar olmak isteyenlerden ABD ve AB’nin beklediği bunlardır. 

“Çok beklersiniz. Biz de bugünkü iktidar gibi direneceğiz ve kararlılığımızı koruyacağız. Bu konuların tamamında mevcut iktidar haklıdır ve arkasındayız. Çünkü mesele memleket meselesi, Türkiye’nin bağımsızlığı meselesidir” diyebilenleri de biz bekliyoruz. 

Bu cümleleri kurabilenleri gördükçe bir seçmen olarak bizler için kimin belediye başkanı olacağının, kimin iktidar olacağının farkı yoktur. Asıl fark buradadır. İstanbul seçiminde de, Türkiye seçiminde de…

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları