Yazarlar

Türkiye'nin, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılmalarını veto edeceğini duyurması üzerine, başta ABD olmak üzere Batılı bazı çevreler yine hak, hukuk, adalet anlayışından yoksun olarak Türkiye'yi ama bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan bir tutum içine girdiler.

Türkiye'yi hedefe koyarak yıllardır terör örgütlerini destekleyenler, terör örgütüne; aklını, silahını, üniformasını, stratejisini, parasını verenler, darbelerle, kaos planlarıyla, kalkışmalarla seçilmiş hükümeti devirmeye kalkanlar yine insanlık, demokrasi, hukuk maskelerini giydiler.

Bir ülkenin bir terör örgütüne destek vermesi insanlığa karşı suçtur. Bu suç yıllardır işleniyor. Üstelik bazı NATO üyesi ülkeler tarafından. Oysa NATO'nun görevi, en yalın biçimiyle üyelerini terörden, terör örgütlerinden korumaktır. Türkiye söz konusu olunca, Türkiye değil de, Türkiye'yi hedef alan terör örgütleri korunmuştur. Başta PKK/PYD-YPG terör örgütü olmak üzere FETÖ korunup, kollanmıştır.

İsveç ve Finlandiya'nın da bu konuda sicili kabarıktır. FETÖ ve PKK/PYD-YPG terör örgütleri eliyle Türkiye'yi hedef alan ABD başta olmak üzere sözde NATO müttefiklerinin bu yaptıkları hazmedilmesi güç hukuksuzluktur, düşmanca tutumdur. Bu durumun yeryüzünde bir başka örneği de yoktur. Şimdi de kalkıp, yıllardır yapılan hukuksuzluğu, ahlak dışılığı yok sayarak, Türkiye'nin haklı tutumu karşısında yine üste çıkmaya çalışarak, Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı suçlamaya kalkmak Türkiye düşmanlığına devam etmektir.

Bunun için herkesin parti ayrımı gözetmeksizin Türkiye cephesinde kenetlenmesi gerekir. Türkiye'nin veto kararını; pazarlık, koz gibi kavramalarla nitelemeye çalışmak da ayrı bir sinsiliktir. Zira Türkiye en doğal refleksiyle; NATO yapısını, mekanizmasını ve başta ABD olmak üzere üyelerini bir kez daha gerçeklerle yüzleştiriyor. Hak, hukuk, adaletle, insan haklarıyla, demokrasiyle yüzleştiriyor. NATO'nun kendi takdim ettiği ve olması gereken gerçek işleviyle yüzleştiriyor.

Bir yandan terör örgütleriyle her türlü hukuk dışı, insanlık dışı kirli dansı yapacaksınız, kol kola el ele verip, insan hakları ihlallerine imza atacaksınız diğer yandan da bir güvenlik örgütüne üye olmaya, üye almaya çalışacaksınız. Tam bir ikiyüzlülüktür.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan; NATO'nun bir güvenlik teşkilatı olduğunu, böyle bir güvenlik teşkilatı içerisinde terör örgütlerini destekleyen ülkelerin olmasını kabullenemeyeceklerini vurgulamıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca FETÖ'nün Yunanistan üzerinden Avrupa'ya seyahat ettiğini, kendilerine verdikleri teröristlerin isim listesini görmezden geldiklerini, bunları hâlâ korumaya devam ettiğini de ifade etmiştir.

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan; "Biz de eğer 85 milyonluk Türkiye isek geçmişte bu ülke bu delikten bir kez sokuldu ama bu delikten tekrar bir daha sokulmayı kesinlikle istemiyoruz. Onun için de kararlı bir şekilde bu politikamızı sürdüreceğiz. NATO'ya Finlandiya ve İsveç'in girmesine 'hayır' diyeceğimizi ilgili arkadaşlarımıza söyledik. Yolumuza bu şekilde devam edeceğiz" demiştir.

Kısacası muhataplarına, sözde demokrasi, hukuk şampiyonlarına; hakkı, hukuku, insan haklarını, demokrasiyi hatırlatmıştır.

Bunun üzerine; tehdit dili, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan yaklaşımlar belirmiştir.

NATO'nun eski Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer; ABD'nin önde gelen yayın kuruluşlarından Politico'ya konuşarak, Türkiye'nin açıklamalarıyla ilgili; "Bedeli şu anda bilinmiyor ama bir bedeli olacağı kesin" demiş, Türkiye'nin veto kararının nedenini iç politikaya bağlamıştır. Türkiye'nin, Finlandiya ve İsveç'in PKK'ya destek verdiğini ifade etmesine karşılık, NATO Genel Sekreterliği yapmış bu zat; "Her zaman nüfusun büyük bölümünü terörle ve PKK'yla bağlantı kurarak harekete geçirebilirsiniz" demiştir. Yani olmayan bir şey varmış gibi gösteriliyor demeye çalışmış, bu da iç politika malzemesi olarak kullanılıyor demeye getirmiştir. Tüm gerçekler somut verileriyle, kanıtlarıyla, sayılarıyla, belgeleriyle ortadayken bu tutumu sergileyenlerden, bu zihniyetten daha ne bekleyebilirsiniz ki?

PKK terör yapısına yapılan açık para, silah yardımına rağmen hiç yüzleri kızarmadan bunun arkasında başka gerekçeler var diyorsalar yani yalanı bu kadar rahatlıkla söyleyebiliyorsalar, söylenecek sözün bittiği, insan hakları, hukuk, demokrasi adına direncin ve mücadelenin kararlılıkla süreceğinin bildirilmesinin fazındayız.

Aslında epeydir hep o fazdayız. Olmaya da devam edeceğiz...

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları