Yazarlar

Bir ülkenin güç kimliği, tek taraflı dışsal belirleyiciliğin kıskacından sıyrılamadıkça zayıf kalmaya mahkumdur. Zira yeryüzünde güç mücadelesi, ülkelerin varlığının ve geleceğinin belirleyicisidir.

Devletler güç mücadelesinin başat aktörleridir. Ancak devletler bilhassa güçlü milli şirketlere ihtiyaç duyar. Bu şirketler, devlet veya özel fark etmeksizin esas olan güçlü olmaları, verimli olmaları ve hepsinden önemlisi milli olmalarıdır.

Unutulmamalıdır ki, devletler arası güç mücadelesinin en etkili olanı, şirketler eliyle yürütülenidir.

Türkiye’nin sahip olduğu coğrafi konumunun siyasi ve stratejik değeri, onu tarih boyu güçlü olmaya mecbur etmiştir. Bu coğrafyada güçlü olamayan, güçlü olanın tek yanlı etki alanından, boyunduruğundan sıyrılamaz. Zira bulunduğu coğrafi konumun siyasi ve stratejik çekiciliği, dışsal heveslere, dış egemenlik çabalarına her daim açıktır. Dün de bugün de yaşananalar bunun kanıtıdır. Doğu Akdeniz’de doğal kaynaklarının kokusunu alan bölge dışı aktörlerin hak hukuk demeden giriştikleri çabalar, bugün yaşananların çarpıcı örneğidir.

Diğer yandan Türkiye’nin terör örgütleri eliyle yıllardır önünü kesmek isteyenler, coğrafi konumunun çekiciliğinden ürkenlerdir.

Özellikle Soğuk Savaş yıllarında bağımlı ülke durumuna sokulan Türkiye, şimdi her alanda bağımsız davranabilme iradesine kavuşmuştur. Aslında bu durum bir imkana kavuşma durumudur. Bu imkanı; özellikle son 10 yıldır boyutlanarak verilen mücadeleyle ilmik ilmik, canla başla Türkiye’ye kazandıran Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlam iradesi, inancı ve direncidir. Bu irade, inanç ve direnç hiç kuşkusuz milletle kurduğu güçlü bağla başarılmıştır. Bu güçlü bağın neticesinde; içimize sızdırılmış derin yapıların tasfiyesi başarılmış, görünür görünmez gayri milli unsurlar ve onların ihaneti açığa çıkarılmış, topyekun istiklal mücadelesi yeniden başlatılmıştır.

Her şey hedefine ve tam manasıyla nihayete kavuşmuş mudur? Hayır. Henüz işin başındayız. Ama yola çıkılmıştır. Önemli de mesafe alınmıştır. Yapacak daha çok işimiz vardır. Örneğin sanayi modelimiz değişmiştir. Artık sadece nihai mal üreten değil, üretmeyi üreten, katma değerli ürün üreten, teknoloji üreten bir sanayi modelinin içindeyiz. Çok üretmek istiyoruz. Kıymetli ürünler üretmek istiyoruz. Üretimimizi baltalamak isteyenlere boyun eğmemeye yemin ediyoruz.

Savunma sanayinde ivmelenen bu model, her alana yayılıyor, daha fazla da yayılacağına yürekten inanıyoruz. Adına, “milli teknoloji hamlesi” dediğimiz bu süreç; uzun soluklu, meşakkatli, inançlı, kararlı nitelikleriyle işleyen bir süreç olduğunu da biliyoruz.

Bu süreçte nefesi yetmeyenleri, bu kararlılığa yeterince katılamayanların varlığını da fark ediyoruz. Daha kötüsü olanları, özgüven kırıcılığına soyunanları da görüyoruz. Yılmıyoruz.

Ekonomiyi sürekli kriz içinde, yıkım içinde göstermeye çalışanların, en iyimser teşhisle; makro düzeyde girişilen bu süreçten bağımsız, ülke olarak benimsenen tarih tezinden soyut ortaya koydukları bu tavrı da sorunlu buluyoruz.

Tabii ki istihdam, satın alma gücü, gelir dağılımı gibi mikro düzeyde bazı rakamların arzu ettiğimiz en iyi seviyelere henüz kavuştuğunu söylemiyoruz. Ama tutulan yolla, benimsenen hedef ile mikro düzeyde de arzu ettiğimiz seviyeye kavuşacağımızı biliyoruz. O yüzden de hatırlatıyoruz ki; esas olan, benimsenen makro düzeyde tutulan yolun, benimsenen siyasi ve stratejik tercihlerin ve hedeflerin doğruluğudur.

Türkiye doğru yoldadır. Her küresel saldırıdan güçlenerek çıkmıştır. Çıkmaya devam edecektir.

Her geçen gün yeni bir milli teknoloji hamlesinin örneğiyle tanışıyoruz. Yenilerinin yolda olduğunu öğreniyoruz.

Şimdilerde milli tren projesi hayata geçiyor. Fabrika testi bitiyor, Ağustos ayında yol testine geçiliyor. Milli tren ithal olanlarına oranla %20 daha ucuz. Bundan da önemlisi Trenin üretim bileşenleri içinde beyin bileşeni, yani en stratejik bileşeni Aselsan üretimi. Yani tamamen yerli üretim. Trenin 30’a yakın bileşeni de tamamen yerli üretimin mahsulleri. Seri üretime geçildiğinde ürünün yerlilik oranı %80 düzeyinde olacak. Gurur duyuyoruz. Emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

Yakında bir başka yeri ve milli ürünle daha yakından tanışacağız. Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi Tuzla’da yapımı sürüyor. En az 30 hava aracı taşıyabilecek, İHA’lar iniş-kalkış yapabilecek, 1 amfibi taburla kriz bölgelerine müdahale edilebilecek ve tüm bu kabiliyetlerine %70 yerlilik oranıyla sahip olacak.

Yüzümüzü güldüren, umudumuzu büyüten bu güzel gelişmelerden rahatsızlık duyabilecek var mıdır içimiz de?

Maalesef rastlıyoruz. Türkiye’nin milli rotasından rahatsız olan küresel rakiplerin, içimizde siyasi kulvar oluşturma gayretleri kapsamında kendilerine mikrofon olacak, tabi olacaklara rastlıyoruz.

Dün de vardılar, bugün de varlar… Ama çabaları beyhudedir…

Maskelilere, yeni plastik suratlılara, sahte yüzlere ve onların kirli ve karanlık ajandalarına küresel efendileriyle birlikte dün olduğu gibi bugün de teslim olmayacağız, tuzağa düşmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz… 

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları