Yazarlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün 30 Ağustos Zafer Bayramı töreninde Anıtkabir özel defterine şunları yazdı; “Aziz Atatürk bugün büyük zaferin 97’nci yıldönümüne ulaşmanın gururunu yaşıyoruz. Büyük Zafer’in kazanılmasında emeği geçen başta zatıaliniz olmak üzere tüm komutanlarımızı, askerlerimizi milletimin her bir ferdini minnetle anıyoruz. Şehitlerimizin fedakarlıkları üzerinde yükselen cumhuriyeti canımız pahasına korumakta kararlıyız. Milli bekamızı hedef alan tehditlere karşı yurtiçinde ve sınırlarımız dışında yürüttüğümüz amansız mücadele bu kararlılığımızın ispatıdır. Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaşmaktan hiçbir güç alıkoyamayacaktır. Ruhun şad olsun.” 

Bu sözler; bugün yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi, geleceğimize dair inancımızı ve direncimizi tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Evet sömürgeci güçlere karşı emperyalizmin en azgın saldırganlığına karşı 97 yıl önce büyük bir destanla zafer kazanıldı. Ama unutmayalım ki; bu zafer hiç düşmansız kalmadı, hiçbir zaman sömürgeci zihniyet pes etmedi, hiçbir an emperyalist heves körelmedi ve her daim fırsat kolladı. 

Bu toprakların bereketine, birikimine her daim içten ve dıştan saldırılar hiç eksik olmadı. “Soldukça sulanma, yükseldikçe budanmalı” denilen bir ülke olması için içeriden dışarıdan azami özen gösterildi. 

Özellikle son yıldır saldırıların hacmi de, mahiyeti de, şekli de hem farklılaştı, hem çeşitlendi hem de şiddeti artırıldı. İçimizdeki ihanet şebekeleri topyekun harekete geçirildi, işgal planları, kaos senaryoları sahaya sürüldü. Terör örgütlerinin kuyrukları birbirine bağlandı ve ortak şer amaçlarının taşeronları olarak desteklendi. 

15 Temmuz’da bu toprakları kaosa sürüklemeye çalışanlar, PKK/PYD-YPG terör yapısıyla bu toprakların birliğini, dirliğini dağıtmaya çalışanlar arkalarındaki küresel emperyalizmin desteğini hiç yitirmediler. Türkiye sevdalıları, bağımsızlık tutkunları, istiklal neferleri; çarpışa çapışa tüm şer planlarını püskürttükçe hep yeni bir plana başvurdular, son çareler aradılar. 

Üniformayla, topla, tüfekle, terörle boyun eğdiremedikçe, yeni maskeleri kuşandılar, içimize sızdırdıklarıyla, içimizden devşirdikleriyle sahte yüzlerle, plastik suratlarla iç cephemizi dağıtmaya yöneldiler. 

Terör örgütlerini açık açık adıyla anamayanlara, cambaza bak oyununu oynatmaya başladılar. 15 Temmuz’u kontrollü darbe diyerek karalayanlara, PKK-PYD/YPG-HDP anatomisinde gerçekleri karartarak, PKK ile bağını kesmeyen HDP’ ye taşıyıcı annelik yapanlara, Doğu Akdeniz’de kararlığımızı yok saymaya çalışanlara bel bağladılar. 

İçimizdeki gönüllü sömürgecilerle; Türkiye’nin yeni bağımlılıklara uğramasına, bağımsız davranma yeteneğinin köreltilmesine heveslendiler. 

Son yıllarda ülkenin kazandığı özgüveni zedelemeye, yerli ve milli duyarlılığının zayıflatılmasına, küresel kuşatmaya karşı kararlı duruşunun, inançlı direncinin zayıflatılmasına heveslendiler. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlığı projesiyle, zihinleri, benlikleri devşirilenler, sözde muhalefet refleksiyle, istiklal muhalifliğine savruldular. 

Göz körelir, zihin bulanırsa sonuç almanın kolaylaşacağını hesapladılar. Algı oyunlarıyla, olmayanı varmış gibi, var olanı yokmuş gibi yaymaya çalıştılar. Her şeyin sahtesini üretip sahaya sürdüler. Sahte muhafazakar, sahte Atatürkçü, sahte milliyetçi kimlikler, yapılar ürettiler ve aynı kampta buluşturdular. 

İstediklerini yeterince elde edemediler… Başaramadılar… Ama başaramayacaklar…

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları