ELEŞTİRİ DİLİ: 1984 - 2017
Twitter’da bir video dolaşıyor. Herkese açılan TRT arşivinden alınma. İlk yarısı 3-0 yenik kapatılmış bir milli maçta, spiker mikrofonunu tribündeki vatandaşa uzatıyor.
Sitem dolu sözler ediyor taraftar. Duygularını çok güzel ifade ediyor. Duru bir Türkçe kullanıyor. Hakaretin h’si yok. Bolca sitem ve öneri. İzleyen futbolcunun da içi ezilir.
Peki aynı mikrofon şimdi tutulsa? Hakaret veya rencide etmeden derdini anlatır mı taraftar? Taraftarın hakaretini dinleyen futbolcu ezilir mi, öfkelenir mi?
Eleştiri dili 1984’te doğmuş, 2017’de ölmüş gibi…
AMPUTE MİLLİLERİN BAŞARISI DEĞİŞTİRİR Mİ?
Eğer… A Milli Futbol takımımız Dünya Kupası eleme grubunun son maçına iddiasını koruyarak çıksaydı, Ampute milli takımının finalinde tribünleri bu derece yoğun duygularla dolduracak mıydık?
Dürüst olalım, Hayır!
Mesele… Normal şartlarda da spor yapan amatörleri, yaptıkları aktiviteyi teşvik etmek için sahaları/salonları tıka basa sportmence doldurabilmektir.
Umarım Ampute milliler vesile olur, bunu da düşündürtür başarılarını alkışlayanlara.
AMPUTE FUTBOLU KİM YORUMLADI?
Size de oldu mu?
Ampute milli takımının finalini izlerken, yorumcu sayesinde bir spor müsabakası izlediğimi hissettim.
Yıllar sonra.
Bir milli maç ve bilgilendiren, hamasetten uzak bir dil.
Hakem kararlarını, karşıda bir rakibin olduğunu unutmadan, kendimize yontmadan, biz izleyenlere yaranmaya çalışmadan yorumlayan bir dil.
Gerektiğinde aleyhimize verilmiş bir karara ‘çok doğru’ diyebilen sportmen bakış.
Bir hayat-memat meselesi, kavga-dövüş, düşman ve biz duygusu yaratmadan anlatan ikna edici bir ses.
Çok uzun zaman sonra bir spor müsabakası izlediğimizi hissetiren Cengiz Özyol’a sonsuz teşekkürler.
Kendisi Bedensel Engelliler Federasyonu ampute MHK üyesi ve Ampute futbol uluslararası hakemlik üzerine kitap yazan değerli biri.
Bizde güzel işler pek övülmez.
Cengiz Bey’e ve böyle bir spor yayıncılığına imza atan TRT Spor’a gönülden teşekkürler.
Başımızdaki felaketin sadece bir teknik direktör ile kurtulacak kadar basit bir iş olmadığını artık anlayarak.
Aynı teknik direktörleri konuşmaktan, dönüp dolaşıp onları göreve getirmeye çalışmaktan vazgeçerek.
Her gelen teknik direktörün kendi çalışma sistemini kurup, yeni gelenin sil baştan yapmasına göz yummayarak.
Kriterleri, görev tanımları, yetkileri belli profesyonellerin çalıştığı, kararlı uygulanan yeni bir organizasyon kurarak.
Yeni nesil futbolcu yetiştirmekten bahsederken, yeni nesil teknik adam ve antrenör yetiştirmeyi unutmayarak.
Çocukları futbol okullarındaki halı sahalarda, yaratıcılığını geliştirmeden futbola başlatmaktan vazgeçerek.
Herkes için futbol kapsamında, insanları futbola teşvik edecek, futbolsever yetiştirecek politikalar üreterek.
Modern futbolda başarı yakalayacak oyuncu profilini belirleyip, mevcut oyuncu profilini değiştirerek.
Hangi mevkiye hangi özelliklerde oyuncu yetiştireceğimizi belirleyip, bilinçli bir yetenek taramasına başlayarak.
Kulüp başkanlarına spor kulübü yönettiklerini hatırlatıp, mümkünse spor yapanların başkanlığını teşvik ederek.
Kulüplerde iş bulmayı ikili ilişkilere indirip, değerli antrenörleri sistem dışına iten anlayışı çöpe atarak.
Futbolun her alanında popülist söylemlerden, yaklaşımlardan ve bunu körükleyenlerden uzak durarak.
Başarı ya da kişi ve kulüp menfaatleri için çarpıklıkları hoş gören iki yüzlü anlayışı bırakarak.
Oynayan ve izleyenlerin duygularını coştururken, futbol yönetiminde duygusallığı akılcılığa terk ederek.
Gurbette yetişen futbolcularla yerli üretim futbolcuları verimli işler hale getirecek “uyum planı” hazırlayarak.