Fenerbahçe bu galibiyetle ne kazandı sorusunun cevabını vermek için kazanamasaydı ne kaybedecekti ona bakmak gerek.
Hoca değişikliğini hiç düşünmeyen Ali Koç camiadan büyük bir hocayı değiştir baskısı yiyecekti.
Sezon başından beri hocanın rahat çalışması için ona destek olan sportif direktör Emre Belözoğlu'nun hocayla arasında sorun olduğu, kolay gönderebileceği bir hocayı tercih ettiği dedikoduları ortalığa saçılacaktı.
Erol Bulut aldığı tüm kararlara rağmen "ne yapsam olmuyor" duygusuna kapılacak, belki de kendisi görevi bırakmayı düşünecekti.
Oyuncuların birlikte hareket etmesi adına alınan disiplin kararları ters tepecek, Samandıra'da kaos ve gerilim hakim olacaktı.
Taraftarın sesini duyurduğu ya da taraftarın duygularının şekillendiği sosyal medyanın gündeminde sadece hoca değişikliği bir numara olması kesmeyecekti.
Şampiyonluk ihtimali matematiksel olarak devam etse bile geriden kovalama kararlılığı tuz buz olacak; kulüp seçim sürecine girmiş bulunacaktı.
Tüm bunları bir galibiyet mi terse çevirdi! Caner'in Samandıra'da bırakılması, Ozan'ın yedek başlaması, alınan disiplin kararları, daha ofansif oyun adına hocanın kurduğu orta saha, oynayan veya sonradan oyuna giren oyuncuların vücut dili, Caner'in ve arkadaşlarının paylaşımları, bu orta saha ile kazanamayız düşüncesinin bir yanılgı olduğunu gören taraftar.
Yönetim, sportif direktör, hoca ve futbolcular bu galibiyetle gösterdi ki, paylarına düşeni almışlar. O yüzden bir galibiyetle değil, sorunlarla yüzleşip, sezon başında başkanın meşhur lafı "eldivensiz" konuşmalar ve kararlarla bunları tersine çevirdiler. En önemlisi ligde ilk kez (belki de bu yönetim sürecinde ilk kez) dış faktörlerden (hakem, federasyon, yayıncı kuruluş vs.) daha çok kendi yapacakları işe odaklandılar. Saha içine odaklandıklarında neler başarabileceklerini keşfettiler. Trabzonspor galibiyetinin tüm kayıpları örten en büyük kazanımı budur.