Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

İngiliz Büyükelçiliği'ndeki YPG tartışması

PKK'yı terör örgütü listelerine alan ülkelerin YPG hakkında "PKK'nın Suriye kolu" tespiti yapılan raporlarını yazıp duruyorum.

Bugün kişisel tanıklığımı yeniden aktarayım:

***

İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Bakanı Alistair Burt, 20 Eylül 2018'de Ankara'ya gelmişti.

ABD ve Türkiye hariç 'müttefikleri', Ankara'nın, "YPG PKK ile aynı örgüt. YPG de terör örgütleri listesine alınmalı" baskısına karşı, örgütün adını 'SDG' olarak değiştirmiş, Ankara ise bu 'numara'yı yememişti.

Bakan, medyanın Ankara temsilcilerini İngiliz Büyükelçiliği'ne davet ederek, soruları cevapladı.

Ben de oradaydım.

Ertesi gün Star gazetesindeki köşemde şunları yazdım:

- İngiliz Bakan, terör örgütü PKK'nın uzantısı YPG'ye nasıl baktıklarına ilişkin soruyu cevaplarken, "PKK terör örgütüdür. Bu konuda netiz. Türkiye, Suriye topraklarından gelecek saldırılara karşı kendini savunma hakkına sahiptir. Ve terör konusundaki endişelerinde haklıdır. YPG'nin içinde PKK ile benzer kökler var. YPG'de kendini PKK'dan uzaklaştırmaya çalışan ciddi bir grup da var. Biz de buna yönelik baskı uygulamaktayız" dedi.

- Gazeteciler bu cevaptan tatmin olmayınca, söze Büyükelçilik Müsteşarı Jennifer Anderson girdi: "Kimin PKK'dan ilham aldığını en iyi Türkiye bilir. Biz Türkiye'yi dinliyoruz. Suriye'nin geleceğinde Suriye halkını 'tamamen' temsil edenler söz sahibi olmalı. YPG Kürt halkının bir kısmını temsil ediyor, tamamını değil. Biz bu konuda da Türkiye ile birlikte çalışıyoruz."

Bakan da, devamla, "Suriye müzakerelerinde hangi Kürtler dahil olacaksa buna Suriyeliler karar verecek. Kendilerini demokrasiye adamış gruplar olmalı bunlar. Suriye Ulusal Konseyi bu ayrımı yapabilir" diye ekledi.

***

Yani, İngiliz diplomatlar, "YPG'nin aslında PKK olduğunu, bunu da en iyi Türkiye'nin bileceğini, ayrıca YPG'nin elinde tuttuğu bölgelerde Suriye halkının tamamını temsil etmediğini" teyit ettiler.

Mealen, "Biraz süre tanıyın; bakın adı SDG oldu; içlerinden PKK'lıları ayıklamak, Türkiye'ye karşı terörist emeller içinde olmayan grupların katılımıyla YPG etkinliğini azaltmak için biz de çalışıyoruz" dediler.

Ama böyle olmadı.

PKK'lılar orada kaldı.

Aralarına sadece 'işbirlikçileri' aldılar,

Türkiye ile derdi olmayan Arapları, hatta Ezidileri, Hıristiyanları kovdular, sindirdiler.

Kimseden ses çıkmadı.

Türkiye, hem kendini hem Suriye halklarını korumak ve güvenceye almak için 'güvenli bölge' harekatlarını düzenledi.

'Müttefiklerinin' kınama, ambargo ve yaptırımlarıyla karşı karşıya kaldı.

***

Şimdi hiçbir özeleştiri olmadan, hesaplaşma olmadan, karşılıklı anlayış birliği aranmadan, yine Türkiye'ye karşı terör örgütlerini kullanan İsveç'in 'müttefikliğe' alınmasına onay vermesi bekleniyor.

Ayıptır...

ESKİ SÖZLERLE YENİ ŞEYLER SÖYLEME SANATI

Deyimler ve atasözleri konusuna bu kadar girince, Ankara günlerimi hatırladım.

Bazı siyasetçiler, mesajlarını veciz deyimler, atasözleri, fıkra ve şiirlerle vermeleriyle ünlüdür.

Yaşı benden ileri olan siyaset takipçileri çoğunu daha iyi bilir.

Ben, kendi tanıklığım olarak iki ismi söyleyebilirim: Cemil Çiçek ve Mehdi Eker.

Cemil Çiçek, başbakan yardımcılığı, adalet bakanlığı, TBMM Başkanlığı yaptı, halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi.

Veciz deyimleri, atasözlerini ve 'gerçek siyasi hikayeleri' öyle yan yana getirir ki, ilgili konunun, muhataplarının adını anmadan mesajını verir. 'Lafın tamamı deliye söylenir'i ondan duymuştum.

Mehdi Eker, inanılmaz hafızasıyla bunu şiirle yapar.

Bir ismi de bürokrasiden konuk etmeliyim bu nota:

Sebahattin Öztürk.

Seçim dönemi İçişleri Bakanlığı da yapmış vali ve İçişleri Bakanlığı Müsteşarı.

Devlet bürokrasisi ve idarecilik yaptığı Anadolu coğrafyasından, hiç bırakmadığı okumalarından biriktirdikleriyle, bin yıllık atasözleri, deyim ve hikayelerden 'gündeme dair' köşe yazıları yazabilir. Elbette yine hiçbir güncel konu başlığı ve muhatap belirtmeden!

***

Bu özellik günümüz siyasetine mahsus değil.

Karahanlı Yusuf Has Hacip de, ünlü siyasetnamesi 'Kutadgu Bilig'de anlatımı güçlendirmek için atasözü, deyim, fıkra ve şiirler kullanmış.

1070'te.

Selçuklu'nun Anadolu'ya ulaştığı yıllarda.

Mevlana, 'Dünle beraber gitti cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım' dese de, dün söylenenlerle 'yeni şeyler' söylemek mümkün.

Sadece marifet istiyor.

***

Yeni nesil siyasetçilerin, bürokratların ve dahi gazetecilerin bu geleneği sürdürmesi 'beka sorunu' değilse de mühimdir.

Hafızası benden iyi olanlara öneririm.

Nihayet, lafın tamamı deliye söylenir.

Aklı başında kimseleri muhatap alanlar için bu gelenek -siyasi anlamda- hayati ehemmiyettedir.

PAYTAK YÜRÜYORSA, VAK VAK DİYORSA ÖRDEKTİR

Yazıya İngilizlerden girdik.

Nereden bilmem, hafızamda İngiliz deyimi olarak kalmış.

'Eğer paytak paytak yürüyorsa, suda yüzüyorsa, bir de vak vak diyorsa, o ördektir. Ve biz ördeğe ördek deriz."

***

İngilizler, ördeğe 'ördek' derken, "Tüylerini boyadık, yürüyüşünü ve vaklamasını da değiştireceğiz" diyerek 'kabul edilebilir' hale getirmeye çalışıyor.

Yani, en azından bir formül üretiyor, bir çaba gösteriyor.

ABD, kendini 'kendi dışındaki akıllardan' öyle bir üste koymuş ki, bu çabayı bile göstermiyor.

Tüylerini 'SDG'ye boyadığı YPG ördeği 'ördeğim' diye vak vak bağırırken ona 'tavuk' demeye devam ediyor!

Hadi onu geçtik; bizim de öyle kabul etmemizi istiyor!

Daha vahimi var:

Kimi Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyanlar dahil, işbirlikçilerine bunu 'satabiliyor'...

Onlar da aşağı kalmıyor;

Kendilerini 'antiemperyalist' kabul etmemizi bekliyorlar!

Ama biz de ördeğe ördek deriz...

NATO KAFA NATO MERMER

Söz konusu NATO ve deyimler olunca, sizin de aklınıza önce başlıktaki deyim gelmiştir.

İnterneti işgal eden kaynaklara bakılırsa, Yunanca 'İşte kafa, işte mermer' diye çevrilebilecek 'na to kefari, na to mermari'den geliyormuş.

Marmara ismi de Marmara Adası'ndaki 'mermer'den geliyormuş.

Türkçesi 'Ha kafa ha mermer'...

Bizim millet 'yuvarlama' ustasıdır.

Hiçbir rakamı küsüratla ifade etmez.

O yüzden "4,5'tan 5" öğrenciliğin de öğretmenliğin de şanındandır.

("Artı KDV"yi "KDV dahil"e çevirmek de esnaf ve maliyeciliğin!

Şimdi "KDV düştü fiyatlar düşmedi" diye dellenip duruyoruz!

Esnaf 'dahil' etti işte...)

Neyse...

Milletin, 'NATO kafa' diye yuvarlaması doğru bir yere oturuyor sanki...

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları