Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

Fransa, Mısır, Yunanistan, Rumlar, Hafter, CHP!

Libya’da ne işimiz var” bir soru cümlesi değil; 

Bir cevap... 

Tıpkı “Suriye’de ne işimiz var” gibi... 

Düşünülmüş, çalışılmış bir muhalif ‘kanaat’ değil.

***

Türkiye, Lozan’dan itibaren Yunanistan’ın haksız elde ettiği adalar üzerinden ‘kıta sahanlığı’ iddiasıyla mücadele etti, enerji tüketti. 

Yunanistan, neredeyse Kos Adası’na da kıta sahanlığı iddia etti! 

Hiçbir iktidar çıkıp, “Bodrum’dan denize de giremeyecek miyiz” demedi. 

Konu, sahaya çıkmadan, ‘diplomasi’ye havale edildi. 

‘Konuyu erteleme konusunda’ büyük bir diplomatik başarı gösterildi!

***

Doğu Akdeniz’de de benzer bir şımarıklık yaşandı. 

Yunanistan, Girit’e, Rodos’a ‘kıta sahanlığı’ var sayarak Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını parsellemeye kalktı. 

Türkiye bu kez “Buna göz yumarsak denize olta bile atamayız” dedi. 

Denize çıktı, sondaja başladı. 

Libya ile uluslararası hukuktan kaynaklanan ‘kıyıdaşlık’a dayanarak, Akdeniz’i ortadan geçen bir ‘yetki alanı’ mutabakatı imzaladı. 

Kiminle? 

BM tarafından tanınan ‘meşru’ yönetimle. 

Arkasından yönetimin güvenliği için askeri yardım anlaşması yaptı.

***

Türkiye önce haklarını bildi; 

Sonra sahaya inerek fiilen sahip çıktı; 

Ardından diplomasiyi kullanarak haklarını ve yaptığını savundu. 

Sahada yoksanız, diplomaside de yoksunuz.

***

Suriye’de de öyle oldu. 

Türkiye, ‘müttefiklerinden’ güvenli bölge oluşturulmasını istedi. 

Müttefikler konuyu ‘diplomasiye’ havale etti. 

6 yıl geçti. 

Türkiye Rusya ile anlaştı. 

Suriye’ye girdi. 

Önce DEAŞ’ı sonra YPG/PKK’yı uzaklaştırdı. 

ABD ancak o zaman Ankara’ya geldi, anlaştı, terör örgütünü çekti.

***

Bu süreçlerde hep aynı şeyler söylendi. 

Orada ne işimiz var? 

Türkiye yalnızlaştı. 

Türkiye İslami (!)  terör örgütlerine destek veriyor.

***

DW Türkçe, Hannoversche Allgemeine Zeitung’daki bir yorumu paylaştı. 

Türkiye’de ‘muhalefet’ yapıldığını zannedenler bir yere not etmeli: 

“Irak ve Suriye’ye askeri operasyon yapan Erdoğan, bu kez askerlerini neden çok uzak bölgelere (Libya) gönderiyor? AB ve ABD’ye sıkıntı veren yanıt şu: Çünkü yapabiliyor! Suriye’de de böyle olmuştu. Batılı diplomatlar her gün ‘askeri yöntemler kesinlikle çözüm olmaz’ dedi ama Türkler ve Ruslar bunun tam tersini ortaya koydu.” 

TÜRKİYE’YE KARŞI ÖRTÜLÜ SAVAŞ VERENLER 

Libya’da BM tarafından tanınan Trablus merkezli yönetimin Türkiye tarafından korumaya alınması, isyancı general Halife Hafter’in yandaşlarının umudunu kırmışa benziyor. 

Hafter’in tek seçeneği olan “Trablus’u ele geçirme” hayali suya düştü. 

Zira silah ve askeri araçları uzun süreli bir savaş için yetersiz. 

Savaşçılarının çoğu yoksul Afrika ülkelerinden birkaç yüz dolara devşirilmiş paralı askerlerden oluşuyor. 

Komuta dağılırsa dağılacak bir ordu.

***

Dün Kahire’de yapılan Fransa, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum ve İtalyan dışişleri bakanları toplantısında, İtalya Türkiye karşıtı açıklamayı imzalamadı, basın toplantısına katılmadı. 

Dört dışişleri bakanı, asık suratla basın açıklaması yaptı, dağıldı. 

Fransa ve Yunanistan: Hafter’e iktidar ortaklığı sağlama peşinde. Ama Türkiye yüzünden bu hedef zora girdi. 

Rusya: Hafter’e Wagner şirketi üzerinden paralı asker desteği veriyor. Ancak Rus lider Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Libya’da 12 Ocak’ta ateşkes çağrısı yaptı. 

Mısır: Hafter’e silah, askeri araç, teçhizat ve yakıt sağlıyor. Ancak bunu kendisi finanse edebilecek durumda değil. 

Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan: Hafter’e silah ve askerler için para sağlıyor. 

Aslında BAE yerine, ülkeyi oluşturan 7 emirlikten Abu Dabi Prensliği demek daha doğru. 

Ya da Suudi Arabistan yerine, Arap dünyasının ağabeyi olduğu halde Abu Dabi Prensi’nin arkasına takılan Suudi Arabistan ‘Prensliği’ demek… 

Zira her iki ülkenin prenslerini, ABD’deki İsrail lobisi üzerinden Tel Aviv merkezli bir ‘proje’ ile iktidara gelmeleriyle; 

Birlikte büyük ekonomik projeler ve ‘Batılı açılımlar’ yapmalarıyla tanıyoruz. 

Görünür gelecekte, kemik testeresiyle gazeteci doğramaları, terörü finanse etmeleri ve insan hakları ihlalleriyle yargılanırken görürsek şaşırmayalım. 

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları