Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

ABD elçiliği bombalandığında ne olmuştu?

Mustafa Kartoğlu tüm yazıları

1 Şubat 2013'te Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'ne bombalı bir intihar saldırısı yapılmıştı.

Saldırıyı, ABD, AB ve İngiltere'nin terör örgütleri listesinde bulunan DHKP-C üstlendi.

Terörist, Türkiye'de silahlı eylemler yaptıktan sonra Avrupa'ya kaçmış, son eylemi için Almanya'dan Yunanistan'a, oradan da Türkiye'ye geçmişti. Örgütün liderleri ve Türkiye'de terör eylemi yaptıktan sonra yurtdışına kaçanları da Fransa, Belçika, Almanya, Hollanda gibi ülkelerde ellerini kollarını sallayarak dolaşıyordu.

***

Beyaz Saray, saldırıyı "ABD'ye karşı terör eylemi" olarak niteledi.

Ertesi günün Amerika'nın Sesi kanalındaki haberde, örgütün, PKK gibi Marksist-Leninist ilkelere dayalı olduğu, Özdemir Sabancı suikastı (1996) ve emniyet mensuplarını hedef alan saldırılarıyla tanındığı belirtildi.

Haberde önemli bir tespit de vardı: "Bu örgütler 'Soğuk savaş' zihniyetiyle yaşıyorlar."

Buraya ayrıca değineceğim.

Ama önce konuyla ilgili bir tanıklığımı aktarayım.

***

Saldırıdan 5 gün sonra, dönemin ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, Ankara'daki gazetecilerle bir araya gelmişti.

O toplantıdaki notlarımı, 6 Şubat tarihli Star gazetesinde yazmıştım.

Ricciardone, "Bu örgüt ABD terörist listesinde. Avrupa'daki özgürlüklerden yararlanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Şimdi Türkiye'nin yanı sıra diğer ülkelerle birlikte çalışacağız. Öyle kanıtlar toplamalıyız ki herhangi bir ileri demokrasi ülkesinde de bunlar kabul görmeli" demişti.

***

İki yıl sonra, 7 Nisan 2015'te, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın aynı örgüt tarafından şehit edilmesinin ardından yine Star'da, Büyükelçi'nin sözlerini yeniden hatırlatmıştım.

ABD, büyükelçiliğe, yani kendi topraklarına yönelik saldırı üzerine DHKP/C'ye karşı dava açmış mıydı?

Bu davanın kanıtları, örgütün yuvalandığı ve Türkiye'ye terörist gönderdiği Almanya, Belçika ve Yunanistan gibi Avrupa ülkeleriyle paylaşılmış ve gereğinin yapılması istenmiş miydi? Bu soruları dönemin ABD Ankara Büyükelçiliği Sözcüsü'ne sormuştum.

Standart bir cevap gelmişti.

"ABD, 'DHKP/C bize de saldıran bir terör örgütüdür' diyor da" başlıklı yazım şöyle bitiyordu:

"Oysa bu 'müttefikliğin've teröre karşı uluslararası mücadelenin gereği. Örgüt hâlâ Avrupa'da 'özgürlüklerden yararlanıyor' ve hâlâ Türkiye'ye terörist gönderebiliyor!

Nasıl yorumlamalıyız?"

***

ABD, kendisine yönelik terörist eylemlere, hatta eylem ihtimaline karşı birçok ülkede hava bombardımanı ve 'işgal'e varan tepkiler verdi.

Avrupa'da 'kendisini de vuran' terörist ağa karşı ne yaptı?

Bilmiyoruz. Zira Avrupa ülkelerinin çoğu, Türkiye'ye karşı terör söz konusu olduğunda 'ikna edici kanıt' adı altında ipe un sermeye, örgütleri korumaya devam ediyor.

ABD için bir 'özel önlem' alındıysa bilmiyorum.

***

'Soğuk savaş' benzetmesi önemli.

Zira bugün de ABD/Batı-Rusya soğuk savaşından söz ediliyor.

Artık bundan da terör örgütleri yararlanmasın.

***

Netice;

Terör örgütlerinin Avrupa'da 'ileri demokrasinin getirdiği özgürlüklerden yararlandığı' ifadesinin, 'boş laf' olduğu açık.

Ülkücüleri bile 'terörist' sayabilecek kadar 'ileri otokrasi' örneği sergileyebildiler.

'Putin destekçisi' diye Rusların mallarına el koyarken 'ikna edici kanıt' aramadılar.

Türkiye'nin güvenlik kaygıları söz konusu olduğunda, 'ikna edici kanıt' istemeye devam ediyorlar!

Eh artık...

CIA BELGELERİNDEKİ PKK: 'KULLANMA AMACI' DEĞİŞMEDİ

ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA), 1980'li yıllara ait bazı belgelerin gizliliğini 2017 başında kaldırdı.

Aralarında PKK ile ilgili olanlar da vardı.

A.A'nın arşivinden iki haber, bugüne de ışık tutacak nitelikte.

***

ABD Şam Büyükelçiliği'nin, Haziran 1985 tarihli 'Çok Gizli' damgalı raporunda, "Suriye'nin Türkiye'yi anlaşmazlık yaşadığı konularda baskı altında tutabilmek için PKK'yı desteklediği" bilgisi yer alıyor.

26 Ağustos 1985 tarihli 12 sayfalık bir raporda ise PKK'ya 'Dış Destek' veren ülkeler sıralanırken, çoğunun sansürlendiği göze çarpıyor. Üç ülke hariç; İran, Suriye ve Libya.

12 Şubat 1986 tarihli diğer raporunda da, "Suriyeliler açıkça Türkiye karşıtlarını barındırıyor ve biz Suriye'nin en azından Türkiye'ye karşı olan terörist faaliyetleri görmezden geldiğine inanıyoruz" ifadesine yer veriliyor.

***

CIA'in erişime 'kısıtlı' açtığı belgelerin üzerinden 37 yıl geçti.

Ancak belgelerdeki ifadeler hâlâ 'güncel'...

"..., Türkiye'yi anlaşmazlık yaşadığı konularda baskı altında tutabilmek için PKK'yı destekliyor..."

"..., açıkça Türkiye karşıtlarını barındırıyor ve biz ...'nin en azından Türkiye'ye karşı olan terörist faaliyetleri görmezden geldiğine inanıyoruz."

Noktalı yerlere ilgili ülkenin adını yazınız!

İpucu için bugün Türkiye'yi, anlaşmazlık yaşadığı konularda baskı altında tutmak isteyenlere bakabilirsiniz.

Ya da YPG'nin maaşlarını, silahlarını, eğitimlerini veren ülkelere.

Darbeci terör örgütünün elebaşını, militanlarını ülkesinde besleyenlere.

'Savaştan kaçtım' diyeni denize dökerken, 'örgütten yargılanırken kaçtım' diyenlere kucak açanlara...

MESELE İSVEÇ DEĞİL, 'TERÖR'DE ÇİFTE STANDART

NATO müttefiklerimiz, PKK'nın terör örgütü olduğu gerçeğini yıllar sonra da olsa kabul etmek zorunda kaldı.

Ama örgüt militanlarını, yandaşlarını ülkelerine kabul etti, örgütlenmelerine göz yumdu, örgüt sembolleri, kurucusu ve teröristlerin posterleri ile eylemler yapmalarına izin verdi.

Nihayet, yine yıllar sonra 'sembolleri' yasaklamak zorunda kaldı.

YPG'nin PKK'nın Suriye kolu olduğuna dair istihbarat raporlarını ve güvenlik yetkililerinin resmi açıklamalarını, hatta bizzat YPG'nin uyguladığı terör eylemlerini de yıllarca görmezden geldi.

Nihayet, mızrak çuvala sığmayınca adını SDG diye değiştirdi.

Ama ne YPG'nin içinden PKK'yı çıkarabildiler, ne SDG'nin içinden YPG'yi atabildiler.

Terörist teröristliğini yapmaya devam etti.

Teröriste söz geçiremediler.

Şimdi, teröre hedef olan Türkiye'yi baskı altına almaya çalışıyorlar.

***

Olmaz.

NATO bir 'ittifaksa', 5. maddedeki 'birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için' kuralı geçerliyse, hiçbir ittifak üyesi, terör örgütlerini Türkiye'yi baskı altına almak için kullanmayacak.

Terör örgütlerinin, 'ileri demokrasi özgürlüklerinden yararlanmasına' izin vermeyecekler.

PKK'ya da, FETÖ'ye de, uzantılarına da en hafifinden 'El Kaide' muamelesi yapacaklar.

Türkiye'ye karşı terör örgütleriyle değil, terör örgütlerine karşı Türkiye ile ittifak yapacaklar.

Böylece NATO gerçek bir ittifak olur.

TÜRKİYE'Yİ 'ULUSLARARASI KARAR VERİCİLER'DEN MEDET UMANLAR YÖNETMİYOR

Türkiye, 'özgürlükler' bahanesiyle terör örgütüne müsamahaya rıza göstermez.

Hâlâ, Türkiye'nin iki uçak, üç beş övgü dolu sözle yetineceğini umanların şımarıklığına geçmiş yazılarda değinmiştim.

1980 sonrası Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne onay verirken 'meşruiyet' arayan, 'sırtının sıvazlanmasını' uman darbe yönetimi yok Türkiye'de.

Sırt sıvazlamaya teşne olan bir iktidar da yok Türkiye'de.

Bu ülkeyi, yüz yıl önce işgal altındaki İstanbul'da 'işgalciler elimizden tutmazsa ayağa kalkamayız' diyenler değil, onlara rağmen 'milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır' diyenler kurdu.

Ve bugün de onlar yönetiyor.

Şükür ki, 'uluslararası karar vericiler'den medet umanlar değil...

MESELE İSVEÇ DEĞİL, TÜRKİYE'YE BAKIŞ

İsveç sadece, ülkesinde terör örgütlerinin militanlarına, yan kuruluşlarına, faaliyetlerine ve Suriye'deki PKK uzantısına destek veren ülkeleri 'temsil' ediyor.

Türkiye'ye, "SDG YPG, YPG de PKK değilmiş gibi yapın" diye baskı yapılacaksa, bu krize gider.

Eğer terör örgütünün tüm uzantıları, NATO'nun ve üye ülkelerin güvenlik raporlarına yansıdığı gibi tespit edilerek 'terörist örgüt' kapsamına alınırsa, yine NATO kazanır.

Birinci seçenek, bugün Rusya'ya karşı 'güçlü blok' oluşturma çabasına zarar verir.

İkinci seçenek ittifakı güçlendirir.

TÜRKİYE'NİN KAYGILARI NELER?

Olması gerekeni NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg söyledi: "Türkiye değerli bir müttefiktir ve tüm güvenlik kaygıları giderilmelidir."

Esasen Türkiye'nin 'kaygıları' yok, 'kaygısı' var.

Net:

Teröriste 'ittifak' halinde 'terörist' diyelim.

Gerisi kendiliğinden gelir.

Uzantıları da El Kaide, IŞİD, DEaŞ vb nasıl belirlendiyse belirlenir.

'Demokratik sivil örgütlenme' adı altında, 'ileri demokrasi özgürlüklerinden' yararlanarak teröre eleman yetiştirenler de aynı şekilde...

Yani ördeğe ördek denir!

Mesele biter.

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları