Kosova bir ecdat yadigarı. Yeni doğmuş bir bebek, elinden tutarsan emekleyecek, yürüyecek, büyüyecek…
Kosova, bizim ova, yürekten kopmuş parça…
Ne zaman Balkanlar’dan, Bosna’dan, Kosova’dan söz açılsa.
Can dostumdan söz ediliyormuş gibi kulak kabartırım.
Aklıma Yahya Kemal’in Açık Deniz’i gelir…
“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum”
dizeleri dökülürken dilimden. Onun yaşadığı özlem benim de kavurur içimi, onun garipliği, hüznü çöker yüreğime. Sonra o bahsi geçen ejderin canlandığını görmenin huzuru kaplar içimi.
Ve alırım Rakofça kırlarının hür havasını…
Ve az da olsa…
“Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı” dindirecek tesellidir bugün şahit olduklarım…
Biliyorum Kosova maçını herkes bu duygularla izledi. Biliyorum gözler sahadaki topa odaklansa da, gönüller yüzyıllar gerisine yuvarlandı.
Albert Bunjaku’nun, Adem Yaşari Stadı’nda attığı ilk gol Kosova’nın talihine atılmıştı aslında. Milli Takım’ın yediği golü belki de ilk kez alkışladım.
Kosova Kurtuluş Ordusu’nun kurucusunun adını taşıyan bu stattaki maçta Fatih Terim’in, onun adaşı olan Adem’e ilk 11’de yer vermesi pek manidardı.
Zaten maç ‘Atan da bizden yiyen de’ havasındaydı. Tribünleri dolduran 18 bin Kosovalı’nın coşkusuna, heyecanına çok yakıştı.
Fatih Terim’in de zaten amacı kazanmak değil, mümkün olduğu kadar denk bir kadroyu sahaya sürüp, emekleyen bebeğe destek vermekti.
Tarihin görkemli bayrağının altında bekleyen unutulmaz dostlara İskender Muzbeg Şefikoğlu’nun diliyle bir mesaj göndererek kapatalım bu tarihi mevzuyu:
Benim unutulmaz unutulmuşum
Ben kendimi buralarda bilmiş
Buralarda bulmuşum,
Taşan bir deniz
Ve deniz çekilince
Kalan yeşil gibisin
Tarihin yarasında.