Derbiler futbolun bayramı. Haliyle insanlar da bu maçların ardından hakemlerin değil, kendi takımlarının ve futbolun konuşulmasını istiyor. Ancak ne yazık ki dün gece bir kez daha hakemin, maçın önüne geçtiğini gördük.
Ve bir kez daha şahit olduk ki, ‘Cüneyt Çakır ol, kim olursan ol; Real Madrid-Barcelona maçını yönetmiş olsan da ‘İç meselelerde’ rüzgar farklı esiyor ve ‘La Fontaine’in kamışı ‘İdare’ politikasını uyguluyor.
Dün Cüneyt Çakır’la ilgili tartışmalı birçok pozisyon var. Gördüğünü değil, hissettiğini çaldı… Daha doğrusu ‘Yüzde yüz emin olamadığı’ pozisyonlarda yüzde 90’ı veremedi. Bunlardan birincisi Fenerbahçe’nin Janssen’le bulduğu goldü. Hepimiz az çok futbol oynadık. O pozisyonda top, Serdar Aziz’e göre, Janssen’e daha yakın ve haliyle Fenerbahçeli golcü ayağını topla Serdar Aziz arasına koyarak kendine avantaj sağlıyor. Bu onun en doğal hakkı. Serdar Aziz’in topa salladığı tekme de Janssen’in ayağına çarpıyor. Burada Janssen’in aleyhine bir düdük çıkması yüzde 10’luk ihtimalin değerlendirilmesinden başka bir şey değildi.
Gelelim ikinci pozisyona. Feghouli topu yere düşen Hasan Ali’nin altından yuvarlıyor, Hasan Ali de topun geçmesini eliyle engelliyor. Burada ‘Hasan Ali’nin kastı var’ demiyorum. Kasıt olmayabilir ama rakibinin avantajını eliyle kesiyor ve Cüneyt Çakır burada da yüzde 95’i, yüzde 5’e feda ediyor.
Denayer’in ‘Kırmızılık’ faulüne sarı, Ozan Tufan’ın, ‘Sarılık’ tabanına hiç düdük çalmayıp, ‘Taç’ vermesini söylemiyorum bile.
Yani Çakır, skoru etkiledi. Tartışmalı kararlarda ise ‘Politik’ davrandı. Bunu ‘iki takımı da memnun etme’ adına yaptığını söyleyebilirim. Zaten futbol adına bir şey yoktu. ‘Önce kaybetmemeyi’ düşünen anlayışın çözülmesi için belki bir gol iyi gelecekti. Ona da Çakır izin vermedi. G.Saray ve F.Bahçe her ne kadar ‘1’er puan kazandı’ gibi bir memnuniyet ortamı oluşsa da aslında iki takım açısından da kazanılması muhtemel 2’şer puan kaybedildi. İşin tek güzel yanı, herkes idare edildi!