Yazarlar

H. Hümeyra Şahin

H. Hümeyra Şahin

Değişen bayram adabı 

Günümüzde bayram ziyaretleri hayat telaşının elverdiği ölçüde yapılabiliyor. Sadeleşip sembollerden arınarak. Oysa geçmişte semboller yumağı ile çevrili mutantan merasimlerdi. Padişah sarayından paşa konaklarına ritüeller bütünü olarak icra edilirdi. Sufi çevrelerde her yolun farklı bir geleneği vardı. İlmiye ricali ise kendine has usullerle icra ederdi bayram tebriklerini. Osmanlı adet ve merasimleri konusunda önemli kaynak değerli olan Abdülaziz Bey’in eserinde bu bahiste şunlar anlatılıyor; 

‘Ulema sınıfı şeriatın hizmetinde kimselerdi, daima hak ve adalete riayet etmeleri, günah ve yasaklardan sakınmaları lazımdı. At harp edenlere mahsus olduğu için atları hanede beyhude ve gereksiz tutmak adalete uymadığından, merkebe binmek de ilme hürmet ile bağdaşmadığından bunun ikisi ortası olan katırı tercih etmişlerdi.’ 

Ulema sınıfından birisi bir başka alimi ziyaret edeceği zaman usul dairesinde önce bir adam gönderilir, bir nevi ziyaret için izin istenirdi. Bineğe binişinden mekana ulaşıncaya kadar her şeyin bir usulü vardı. Ziyaret mahalline gidilip gösterilen yerine oturulduğunda, görevli bir ağa, elinde eski madenden gülabdan ile girer, usulünce misafirin önüne gelip gülsuyu serper, geri çekilerek kapıdan çıkardı. Sonra adet olduğu üzere şeker tepsisi ile şeker getirilir, sitil ve sırmalı kahve örtüsü ile kahvecibaşı kahve ikram eder, peynir şekeri konurdu. Hane sahibi ile bir müddet sohbet edildikten sonra ağalardan birisi şeker tabağını alırdı. Bu, misafirin sıkılmaması, kalkmak ve dönmekte kendisinin serbest bırakıldığı anlamına gelirdi. 

Bu ziyaretlerde ev sahibi gümüş kaplar kullanmaz, buhurdan, gülabdan, fincan vesair eşyalar beyaz madenden veya tombaktan yapılmış olurdu. Aynı şekilde ulemanın elbisesi som ipek yerine pamuk katkılı kumaşlardan yapılırdı. Som ipek giymek burnu büyüklük sayıldığından sadece ulemaya değil, giyebileceklere de münasip görülmezdi. 

Genel olarak Osmanlı adap ve merasim usullerinde dikkat edilen bir konu da bayram ziyaretlerinin yemek vaktine denk getirilmemesiydi. Denk geldiğinde ise Kurban Bayramı’nda sofralarda külbastı bulundurmak ayıptı. Kurban etinden başka et bulunmayacağı için külbastı yedirilmesi tasarruf olarak değerlendirilir, cimrilik ve bayağılık sayılırdı. Sofralarda mideyi düzeltmek için turunç reçeli bulundurulurdu. 

Kurban bayramının bir diğer konak adeti, akşam aşçıbaşı, evin hanımına akşam yemeği için kapaklı kaselerde tepsi içinde özel işkembe çorbası gönderir, hanım da aşçıbaşıya ve aşçılara bahşiş koyduğu kaseleri iade ederdi. 

Geleneksel imparatorluk yaşamı, hayatın tüm alanını inanç ve geleneklerin şekillendirdiği usul ve adaba göre kurgulanmıştı. Modern dünya her şeyi değiştirip dönüştürdüğü gibi, gündelik hayat rutinlerini de sadeleştirdi, sembollerden arındırdı. Artık yaşadığımız toplumdan, parçası olduğumuz kimlik göstergelerinden çok bireysel tercihlerimize indirgenmiş, hızı artmış bir hayat sürüyoruz. Fakat bütün bu değişime rağmen belki de en çok bayram ziyaretlerimiz geçmişten, gelenekten izler taşıyor. 

Tüm halleriyle bayramımız mübarek olsun. Kurbanın, yani Allah’a yakınlaşmanın, teslimiyetin anlamını idrak edeceğimiz bir bayram yaşayalım!

H. Hümeyra Şahin Diğer Yazıları