İlk yarıda futbol şansı, defans oynamayı düşünüp beceremeyen Galatasaray’ın yanındaydı. Defansta 3 oyuncu da saatli bomba gibiydi; Trabzonspor baskı yaparken kaleye 20 metre ötede çalım atacak kadar şaşkındılar, ayrı ayrı bir iki saniyelik şansla topu kaptırmaktan kurtuldular. Yetmedi, bir takımın bu kadar çağ dışı ofsayt taktiği yapması inanılır gibi değil; bunda şans santimetrelerle yanlarındaydı. Veya gole bakın; Semih Okay’la uğraşmayı bırakıp topa baksa Castillo’nun asist yapma imkanı kalmayacaktı. Durum 1-0 iken genç Yusuf’un direkten dönen şutu da cabası..
Bu tablonun mimarı sadece, rakipten açıkça kokan Tudor’un futbol oynamadan rakibi yıldırma çabasının işe yaramaması değildi elbette. Aksine, Ersun Yanal’ın muhtemelen ‘korkma’ ile başlayan cümlelerle oyuncuları sahaya sürmesi ve tıpkı coşkulu tribünlerin çağrısı gibi; takımı dik oynatması çağdaş futbolu da beraberinde getirdi. Yasin ve Linnes’in yollarını tıkayan bordo-mavililer, top rakipteyken hemen baskıya geçerek konuk oyunculara hiç düşünme fırsatı vermediler. Zaten Tolga’lı Galatasaray orta sahasının üretme diye bir derdi yoktu. İlerideki hareketsiz üçlünün de gamsız hali ile üstünlük hep Trabzonspor’daydı.
Bu kadar çağdışı görüntüye devre arasında Tudor’un hiçbir önlem almaması şaşırtıcıydı gerçekten. İkinci yarıya da korkak çıktılar, kendi yarı alanlarında pas ve çalım yapmaya devam ettiler. Bu kez şansları yanlarında olmadı, baskıyla topu kapan Trabzonspor ikinci golü buldu.
Galatasaray’ın varlığı ancak böylece fark edildi, Tudor korkunun ecele faydası olmayacağını anladı, Linnes, Yasin ve Selçuk daha ileri çıktı. Yanal hızlı hücum için Yusuf Erdoğan hamlesini yaptı ama Uğur’un acemice oyun dışı kalması hesapları bozdu. Ama bir Yasin’le ayakta kalmaya çalışan Galatarasay’ın golü hak edecek çabası yoktu. Cesur Yanal’ın Trabzonspor’u sonuna kadar hak etti ve kazandı.