Yazarlar

Dr. Eray Güçlüer

Dr. Eray Güçlüer

Türkiye'nin Avrasya jeopolitiği

Dr. Eray Güçlüer tüm yazıları

Jeopolitik, coğrafyanın özellikle dış politika üzerine etkilerini inceleyen bilim dalıdır. Ancak dış politikayı sadece coğrafya belirlemez. Bu nedenle günümüzde jeopolitik, coğrafyayı da içine alan pek çok faktörün dış politikayı etkilediği daha geniş kapsamlı bir kavrama dönüşmüştür.

Türkiye’nin jeopolitiğine baktığımızda, Avrupa ve Asya kıtalarını birleştiren ve kısaca Avrasya diye tabir edilen coğrafyanın ülkemizin iç ve dış politikalarını ciddi şekilde etkilediğini görürüz. Bu politikalara daha sonra geniş şekilde değineceğim ama Türkiye merkeze alındığında ülkemizin sahip olduğu Avrasya jeopolitiğini besleyen iki can damarı olduğu görülür.

Bunlardan biri kuzey doğumuzda yer alan Azerbaycan, diğeri ise güney batımızda yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir. Türkiye olarak bu ülkelere sadece dış politika ve milli çıkarlar üzerinden bakamayız. Buralar Türk’ün öz yurdu ve buralarda yaşayan soydaşlarımız bizlerin sosyo-kültürel olarak ayrılmaz parçalarıdır.

Bu nedenle KKTC ve Azerbaycan Türkiye’nin sinir uçları ve adeta can damarlarıdır. Ayrıca bu ülkeler jeopolitiğimizin iç sınırlarını oluşturur.

ERMENİSTAN ŞER GÜÇLERİN TETİKÇİLİĞİNİ YAPIYOR

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasının üç önemli nedeni var. Bunlardan birincisi Azerbaycan’ın son 10 yılda milli gücünü neredeyse 10 kat arttırmış olması. Azerbaycan günümüzde güney Kafkasya’daki en güçlü ülke konumunda.

Azerbaycan’ın güçlenmesi doğal olarak bölgede Türkiye’nin güçlenmesi demektir. Güçlenerek daha bağımsız hareket edebilen, emperyalistlere bağımlı olmak yerine Türkiye ile daha güçlü ilişkiler kurabilen enerji deposu bir ülke, sömürgeciler için tehdit olarak algılanmaktadır. Çünkü denkleme uyan değil, denklemi kuran Azerbaycan’ı emperyalistler istedikleri gibi sömüremezler.

Diğer bir husus da Ermenistan ulaşım ve enerji hatlarının geçtiği Tovuz bölgesine saldırmakla Karabağ’dan sonra uluslararası müdahaleye açık yeni tartışmalı bölgeler oluşturmak istemektedir. Tabi ki buna müsaade edilmiyor. Artık Karabağ’ın işgalden kurtulma zamanı gelmiştir. Ayrıca 19. yy başlarında suni olarak oluşturulmuş Ermenistan’ın Türkiye ile Türk dünyası arasına sokulması tesadüf değildir.

Bugün Ermenistan’ın Zengesur koridorunu haksız şekilde işgal ederek Türkiye ile Türk dünyasının bağlantısını kesmesi belki de 100 yıllık Türkiye’nin kuşatılması ve Türk dünyasının parçalanması planının bir parçasıdır.

Devlet aklıyla hareket etmeyen Ermenistan sadece kendisine hükmeden Fransa ve Rusya başta olmak üzere küresel aktörlere tetikçilik yapmaktadır. Bu nedenle Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha güçlü hale getirilmesi hayati öneme haizdir.

Aynı şekilde KKTC’nin sadece hibe yardımlarla değil aynı zamanda güçlü ve sağlam devlet kurumlarına sahip olması, ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlayacak reformları bir ana önce hayata geçirmesi için de desteklenmesi önemlidir.

Artık Rumlarla görüşerek sorunun çözümü değil, KKTC’nin dünyada tanınırlığının arttırılması yönünde çözüm aranmalıdır. Zira Rumlar zamana oynamakta, yeni jenerasyonlar üzerinden Kıbrıs davası dejenere edilerek amaçlarına ulaşmak istemektedirler.

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmak istemesinin diğer bir nedeni ise Libya’da, Akdeniz’de Suriye ve Irak’ta Türkiye’yi hizaya getiremeyenler Ermenistan üzerinden Türkiye’ye bir cevap vermek istemektedirler. Bunun da başını Fransa çekmektedir. Son olarak Ermenistan iç politikadaki başarısızlığını çatışma üzerinden bastırmak istemekte, gündemi değiştirmeye çalışmaktadır.

MISIR-YUNANİSTAN HATTI ISINIYOR

İki gün önce Mısır Parlamentosu Libya’ya asker gönderme teskeresini onayladı. Bunun siyasi bir karar olduğu açıkça belli oluyor. Çünkü askeri kapasite sınırlılığı nedeniyle Mısır, tek atımlık mermi gibi sadece kısa süreli çatışmayı yönetebilir, orta ve uzun vadeli harekatları devam ettiremez.

Bu nedenle şayet Mısır askeri Libya’ya girerse girdikleri son yer olabilir, Sisi çok ciddi krizlerle karşılaşabilir, Mısır ordusu Libya gibi geniş bir alanda olası çekilmenin stratejik derinliğinde kaybolabilir. Ancak Ermenistan gibi Mısır’da maalesef devlet aklıyla değil tetikçi ruhuyla hareket etmektedir.

Bu çerçevede Mısır’daki hareketlenmeye bağlı olarak Yunanistan’ın da hareketlenmeye başladığını ve AB’yi Türkiye’ye karşı baskı aracı olarak kullanmak istediğini görebiliriz.

Bütün bu gelişmeler ışığında içeride ve yakın civarımızda ülkemizi terör aparatlarıyla dizayn edemeyenlerin şer ittifaklarıyla bizi kuşatmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz. Artık Türkiye’nin ittifaklarla çok yönlü mücadele edeceği bir sürece girmiş bulunmaktayız.

ENERJİ DENGELERİ DEĞİŞTİRİR

31 Ekim 2018 tarihinde başlayan Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri Karadeniz’de Lokasyon-1 bölgesinde sondajlama yapılmasıyla daha geniş bir alanda devam etmeye başladı.

Evet, adeta bütün küresel şer güçler üzerimize gelirken denizlerimizde petrol/doğal gaz bulmamız bölgedeki enerji ekopolitiğinde bize stratejik avantaj sağlayacaktır. Bunun için sondaj faaliyetlerine daha fazla yoğunlaşmalı ve enerji arama çalışmalarına hız verilmelidir.

Türkiye’nin bulacağı enerji diğer alanlardaki enerji koridorları ile birleştirilerek ülkemizin enerji hatlarının geçtiği bir merkez konumuna ulaştırılması, ikinci bir stratejik avantaja sahip olmamızın da önünü açacaktır.

Ve bunu başarabilirsek bölgede Türkiye’nin lehine jeopolitik bir dönüşümün yaşanması son derece mümkün görünüyor.

Bu da tam olarak bölgesel güç olmamız ama aynı zamanda bölgede en güçlü ülke konumuna ulaşmamız demektir. İnşallah, ümitle bekliyoruz. Çok şey başardık, daha çok şeyler başaracağız.

Dr. Eray Güçlüer

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi

Dr. Eray Güçlüer Diğer Yazıları