Yazarlar

Bedir Acar

Bedir Acar

Benim güzel telefonlarım

Bedir Acar tüm yazıları

Ömrü boyunca insan biriktirmiş, dostluklar çoğaltmış edebiyatçılar, sanatçılar gün gelip köşelerine çekilmiş olsalar bile ‘sevgi çemberine’ aldıkları kişilerle irtibatlarını koparmıyorlar.

20’li yaşlarımda, mutat olarak telefonlaştığımız büyüğüm merhum tarihçi yazar Mustafa Müftüoğlu idi.

Mekanı cennet olsun; her telefonda adeta tarih dersi almış gibi olurdum.

Milli Gazete’de editörlüğünü yaptığım sayfanın yazarı olan merhum Mustafa Miyasoğlu ağabey de en uzun telefon konuşmaları yaptığım kişiydi.

Sık sık arar, coşkuyla konuşurdu.

Dertliydi Mustafa abi.

Edebiyat ve sanatta üretken nesillere ihtiyaç olduğunu söyler, tenkitlerini sıralardı.

Miyasoğlu’nun ‘Kaybolmuş Günler’ romanı, üniversite gençliğinin hesaplaşma sancısını anlatan, adeta alternatif bir 68 kuşağı romanı olarak önemli bir eserdir.

Sonra Selim İleri ile telefon dostluğumuz başladı.

Hikayelerin, romanların ötesinde, içlendiği gecelerin sabahında soluğu Eyüp Sultan’ın manevi atmosferinde alan Selim İleri’yi bu sohbetlerde tanıdım.

1999’daki Büyük Marmara Depremi’nde ‘İyi misin?’ diye arayan Selim İleri’den başkası değildi.

Sol çevreden gelmesine rağmen muhafazakar, mütedeyyin sanat ve edebiyat camiasıyla irtibatı koparmayan Selim İleri, unutulmaya yüz tutmuş nice sanatçıyı da gündeme getirerek kadirşinaslığın kitabını yazan isim oldu.

İsmini andığım, anacağım büyüklerimizin insanı şaşkına uğratacak derecece sezgileri de var.

Bir gün bir ortamda, 20 kişilik müzisyen grubunun içinden birini işaret etti Selim Bey.

‘Bunların içinde tek bir gerçek sanatçı var, o da şu uzun boylu olan’ dedi ve ekledi ‘Çünkü sazını yetim başı okşar gibi tutuyor.’

Sonra Ayşe Şasa’yı tanıdım.

Tanıdığımda, uzun süren bunalımlardan kurtulmuş, huzuru Allah’a teslimiyette bulmuş irfan sahibi bir sinemacı-mütefekkirdi.

Sorular sorardı Ayşe Şasa; kurcalar, kurcalardı…

Onunla konuşmalarımda adeta imtihandan geçiyormuşçasına ‘heyecanlı bir tedirginlik’ yaşardım.

Bazen hava durumunu sormak için arar, bazen ‘falanca kişi şöyle bir görüş ortaya koymuş sen ne düşünüyorsun’ diye sorardı.

Sohbetlerde ışıltı, parıltılı bir ‘fikir’ arardı…

Konuşmalarımız çoğunluk sinema ve tasavvuf etrafında şekillenirdi.

Bazen pat diye kapatırdı telefonu, bir şey oldu sanırdım.

Ve Mustafa Kutlu

İnsana dair ne varsa onun kaleminden en hikmetli öykülere dönüşür.

Edebiyat dünyamıza katkıları saymakla bitmeyecek bir ağabey.

Haza, yaşayan insan hazinemiz…

40 yılda 40 hikaye kitabı yazdı.

Elinden tuttuğu nice genç edebiyatçı, şimdilerde dalları meyvaya durmuş ağaçlar gibi…

Kutlu, sadece iyi bir sinema izleyicisi değil, yeni projeleri de merak edip soran, heyecan duyan biri. Aynı zamanda senaryoları da var.

Son zamanlarda evden pek çıkmadığı için TRT2’de yayınlanan filmlerin imdadına yetiştiğini de biliyorum.

Son kitabı (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş), küresel sorunlara çare arayan ve kapitalizmin pençesinden kurtuluşun ‘cevap anahtarı’ niyetine okunması gereken bir eser.

İnsanlığın kanını emen, kanlı, insafsız; toplumları ve tabiatı sömüren ‘sistem’i sorgulayan kitap, çözüm için mühim teklifler getiriyor.

İşte bu sesler, benim en güzel öğretmenlerim…

Bedir Acar Diğer Yazıları