Tecrübeyle sabittir ki düşme hattındaki takımlarla yapılan maçlar hep sıkıntılı geçer. Kâğıt üzerinde Gençlerbirliği deplasmanı da öyleydi. Ama o sıkıntı gerçekten kâğıt üzerinde kaldı! Gündüz maçında düşmesi kesinleşen Denizlispor bile çok daha istekli çıkmıştı sahaya.
Galatasaray'ın rakibi ise şeker gibiydi! Baskı yok, pas yok, hırs yok, kontratak oyunu desen o da yok... Hal böyle olunca Galatasaray yine temposuz futboluna rağmen son haftalardaki en rahat maçlarından birini oynadı. Maçın şüphesiz mutlak hakimiydi!
Eminim bir noktadan sonra Galatasaraylılar mevcut rakibi değil, cumartesi günkü Beşiktaş derbisini düşünerek maçı izlemeye başladı.
Yani Gedson-Taylan Antalyalı ikilisi mi Josef de Souza-Atiba ikilisi mi? Rosier, N'Sakala mı, Ömer Bayram, Şener mi? N'Koudou, Ghezzal mı, Babel, Kerem Aktürkoğlu mu?
Aslında isim isim bakıldığında pek fark gözükmese de dünkü maç ile Hatay maçını izleyenler için her sorunun cevabı netti! Tamam dünkü oyun matematiksel olarak değilse de zihinsel olarak 'küme düşmüş' bir takım karşısında 3 puanı getirdi, ama coşku, arzu, takım oyunu ve en önemlisi psikolojik üstünlükle bir adım önde olan Beşiktaş karşısında yeterli olur mu göreceğiz.
Maça dönecek olursak... Dün Galatasaray'da göze çarpan birkaç isim vardı, not düşmek lazım.
Halil Dervişoğlu... Mostafa ve Falcao'nun kulübede otururken Halil'in sahada olması tepkiyle karşılanmış olabilir. Ama Halil, oyun zekasıyla, müthiş top hakimiyetiyle ve ilerideki istekli futboluyla bu tepkileri boşa çıkarttı.
Kerem Aktürkoğlu enerjisiyle yine dinamo görevi üstlendi. Her an tehlike yaratacak, sonuca gidecek bir tarzı var. Bu da rakibin ekstra önlem alırken defans kurgusunu bozmasına yol açıyor.
Sezon başından beri çok eleştirilen Emre Akbaba'yı da dün çok beğendim. Yani topu ileri taşıma konusunda uzun süredir sıkıntı yaşayan Galatasaray için rahat oyuncu eksilten, ani dönüşler yapabilen, beklenmedik anda iyi şutlar çıkaran bir Emre büyük fark yaratıyor. Üstelik kritik golleriyle, takımı sırtlıyor!