Yazarlar

Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Tecavüzcüyü yakından tanıyalım!

Ahmet Kekeç tüm yazıları

HDP milletvekili Tuma Çelik, o “tecavüz haltı”nı bir değil, tam üç kez işlemiş...

Marifetleri ortaya çıkınca, “partime zarar vermemek için istifa ediyorum” dedi.

İstifası pek işe yaramadı.

Partisi, ortada “savunulamayacak” eylemler gördüğü için “ihraç” mekanizmasını işletti. Bir bakıma paçasını kurtarmaya çalıştı.

Fakat kurtaramayacak.

Tuma Çelik’in “gizli suç ortağı” olarak anılmaya devam edecek.

Peki, hem istifa eden, hem partisinden atılan Tuma Çelik ne yapacak?

Bir taraftan partisini suçlayacak, diğer taraftan HDP/PKK aidiyetiyle bir ilgisi bulunmadığını anlatmaya çalışacak.

İki yıl kadar önce kendisini bu köşede konuk etmiştim. Hem tıynetini, hem nasıl bir insan olduğunu hatırlamak babından tekrar edelim:

HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik...

Pontus Rum Soykırımı’nda hayatını kaybedenleri saygıyla andığına ilişkin sözlerini paylaşmış, kendisini “müddei” olduğu konuda açıklama yapmaya çağırmıştım.

Tuma Efendi, sosyal medya hesabından cevap vermiş.

Daha doğrusu “terbiyesizlik” yapmış... “Cahil gazeteci” filan gibi laflar ediyor... Müddei olduğu (ispatla yükümlü bulunduğu) konulara hiç girmiyor.

Benim cehaletim, kendisi hakkında “radikal solcu Kürt” demiş olmam.

Kürt değilmiş...

Süryani’ymiş... (Görüyor musunuz cehaleti!)

Hem çekirdekten Süryani’ymiş, hem de ESU (Avrupa Süryaniler Birliği) Türkiye temsilcisiymiş. Ayrıca “Süryanice-Türkçe” yayın yapan “Sabro” gazetesinin genel yayın yönetmeniymiş.

Ne fark eder yahu?

İster radikal solcu Kürt, isterse “Türkiye düşmanlığını” temellük etmiş azınlıklardan olsun, bu durum Tuma Efendi’nin aynı radikal “sol küvözden” yetiştiği ve meselelere “öyle” baktığı gerçeğini değiştirmiyor.

Bu “parlak kariyerli” terbiyesiz HDP milletvekiline yönelttiğim eleştiriler ortada...

İçinde “Pontus Rum soykırımı” geçen haksız ve vicdansız cümleler kurmaktan sarfı nazar etmiyor, bu konuda oldukça cesur ama bu girişiminin nerelerden alınmış “kararlarla” örtüştüğünü, bunun “Türkiye düşmanlığı”ndan başka bir işlev görmediğini/görmeyeceğini gözlerden kaçırıyor.

Çünkü Tuma Efendi bu görüşünde yalnız değil: Yunanlılar da 19 Mayıs 1994 tarihinde meclislerinden geçirdikleri sözde “Pontus soykırımı” kararıyla, Türkiye’yi Ermeni soykırımı meselesinde olduğu gibi, uluslararası arenada baskı altına almak için özel bir “çalışma” başlatmışlardı.

Tuma Efendi’nin “oralara” selam gönderme cehdinin Türkiye’ye pislik atmaktan başka bir işlevi yok.

Bizi aydınlatması gerekiyor:

Bahsettiği soykırım ne zaman gerçekleşmiş? 1453’ü mü, yoksa 1461’i mi esas alıyor?

1461’i büyük ihtimalle...

Böyleyse, 1461’de kime ne olmuş? Kaç kişi öldürülmüş ya da sürülmüş? Ortada “soykırım” diyebileceğimiz ne var?

Hayır, günümüzü (yani millî mücadele döneminde bölgede meydana gelen asayiş olaylarını) işaret ediyorsa, yine iddialarını somutlamalı.

Daha önce de sormuştum... Yine soruyorum:

Millî mücadele dönemindeki “soykırım” nasıl gerçekleşmiş?

Hangi bölgelerde?

Kayıp oranları nedir?

Dahası, soykırım kararı hangi tamime ya da genelgeye dayanmakta?

Tuma Efendi, madem aynı zamanda “araştırmacı-gazeteci”, araştırıp baksın bir: Millî mücadele döneminde, Karadeniz bölgesinde Rum ve Ermeni çetecilere karşı alınmış “tedbirler” dışında, azınlık diyebileceğimiz bir “varlığa” yönelik hangi tenkil ya da yok etme hareketi gerçekleştirilmiş?

Demek ki neymiş?

Radikal solcu Kürt de olsan, Süryani de olsan, yaptığın eylemin adı, hazinesinden maaş aldığı Türkiye Cumhuriyeti devletine “düşmanlık” yapmakmış, başka da bir şey değilmiş.

Ahmet Kekeç Diğer Yazıları