Dolmabahçe, tarihinin en ciddi restorasyonunda
Dolmabahçe Sarayı’nın en ihtişamlı bölümü olan Süfera Salonu’ndayız. Restorasyon sırasında 160 yıldır ilk kez yerinden kaldırılan parkelerinin altından sır dolu bir şişe çıktı. Bu vesileyle, Milli Saraylar İdaresi Başkanı Yasin Yıldız ile salonu ziyaret ettik, çalışmaları yerinde inceledik…
Tarihe, tarihin geleceğe taşınmasına tanık olmak istedik ve soluğu Dolmabahçe Sarayı’nda restorasyon çalışması devam eden Süfera Salonu’nda aldık.
YELİZ COŞKUN
yeliz.coskun@aksam.com.tr
35 kişilik bir ekip, söz yerindeyse ‘arı’ gibi çalışıp, bir ‘cerrah’ edasında hassas dokunuşlarıyla tarihimizi işliyor; asırlık eserleri, özüne sadık kalarak gelecek nesillerin de görebilmesi için onarıyor.
Özel teknikler izleyen, geniş AR-GE çalışmaları yapan ekip, tarihimize ışık tutacak keşiflere de imza attı. Dolmabahçe Sarayı’nın en gösterişli bölümlerinden olan Süfera Salonu’nda 160 yıldır ilk kez yerinden kaldırılan parkelerinin altından sır dolu bir şişe çıktı.
Kiriş arasında bulunan Bekçi Yunus’un yüzyıllık notu ise heyecan uyandırdı…
Biz de süreci yerinde izlemek ve merak ettiğimiz soruların yanıtını almak için Süfera Salonu’nda Milli Saraylar İdaresi Başkanı Dr. Yasin Yıldız ve Restorasyondan Sorumlu Damla Acar ile buluştuk…
Yasin Bey, çalışmalar nasıl gidiyor, süreci anlatır mısınız?
Burası Dolmabahçe Sarayı’nın en görkemli bölümü. En fazla tezyinatı yani süslemesi olan odamız Süfera Salonu. Aslında çok iyi korunmuş ama tabii özgüne yapılan özellikle 40’lı yıllardaki bir takım yanlış müdahaleler var.
Onları da düzelterek orijinali çıkarılmaya çalışılıyor. Birkaç kalem iş bir arada yürüdüğü için yapımı biraz uzun sürüyor. Buranın dışında Dolmabahçe Sarayı’nda 68 dairemiz var, bunlar padişahların hususi dairesi. Orada da bir çalışmamız var, bilhassa tavanla ilgili.
2020’DE ZİYARETE AÇILACAK
Bu restorasyon şu açıdan önemli; Dolmabahçe Sarayı tarihindeki en ciddi restorasyonu burada görüyor.
Sarayın yaklaşık yüzde 10’luk bölümünü ziyaretçi görememiş oluyor. Sarayın sanat tarihi ve mimari açısından en nadide öğeleri şu an görülemiyor. Bu restorasyon çalışması sarayın diğer bölümlerinde de devam edecek.
Süfera Salonu’nun restorasyonu ne kadar sürecek?
Planlamamıza göre 2020 yılı içerisinde bitirmek istiyoruz. Ama bizim için önemli olan çalışmalarımızın nitelikli olması. Buraya senede 1 milyon turist geliyor. İki yıldır kapalı bu salon, o yüzden bir an önce ziyaretçiyle buluşturmak istiyoruz.
BOYA ANALİZ EDİLECEK
Restorasyon sırasında bulunan eserlerin önemi nedir?
Bu tip yapılarda her zaman sürprizlere açık olmamız lazım. Burada da arkadaşlar boya şişesi buldu. Birtakım imzalar ve zımpara parçaları bulundu. Bunlar 1852 yılında burada çalışan ilk ustalara ait. Boya şişesi ise o dönemlerden kalma bir hatıra olarak saklanmış.
Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki onarımlara ait birtakım notlar var. Arkadaşlarımız şişenin içinde boyayı analiz edecekler. Oradan çıkan sonuç bizim için çok önemli. Mesela parkelerin altından çıkan döşeme tahtalarında dönemine ait kama çivi dediğimiz ama bugün artık bulmamız çok mümkün olmayan civiler. Onların dayanılıkları bile çok önemli.
160 YILLIK PARKELER
Peki muhafaza işlemleri nasıl oluyor?
Bunlar birinci sınıf tarihi eser değil ama illaki korunacaklar. Çünkü bizim açımızdan tarihimize ışık tutacak şeyler. Ama korumacılık dediğiniz zaman orta salondaki yürütülen parke çalışması çok özel bir çalışma. 160 yıl önce yapılmış olan parkeler, çok şanslıyız ki aynen elimizde. Ve bu parkeleri arkadaşlar yeniden yapmak yerine bir puzzle gibi tek tek yerinden alarak bakımını ve konservasyonunu yapıp parkeyi aynı yerine yerleştirmek suretiyle hem binanın ömrünü uzatmaya çalışıyorlar hem de yaptığımız bu çalışmayı bütün olarak tamamlamış oluyorlar.
EŞYALAR OBJE ATÖLYESİNDE
Milli Saraylara bağlı kaç atölyemiz var, kaç kişi çalışıyor?
32 atölyemiz var. Bu restorasyon işlerinde de 500 kişi istihdam ediyoruz. Dönemlik restorasyon çalışmalarımızda gereken atölyelerimizi de ayrıca oluşturuyoruz. Bir de saydığımız 32 atölyenin dışında obje atölyemiz var. Orada da şu an bu salonun içindeki eşyalar restore ediliyor.
Peki bir sonra ki restorasyon planlandı mı?
Selamlık’tan başlayıp, Harem’e doğru mekansal, daha çok tezyimli bölümlerden daha az tezyimli bölümlere doğru bir sıralamamız var. Zaten bu salonun hemen önündeki kristal merdiven ve çevresinde restoran hazırlıkları yapılıyor.
Restorasyonun maliyeti ne kadar?
Bizim, diğer kurumlarda olmayan bir avantajımız var. diğer kurumlar, vakıflar dışarıya ihale ettiği için daha kolay ve doğru maliyet çıkarabiliyorlar. Ancak biz kendi personelimizle çalışıyoruz.
Sadece şunu söyleyebilirim tüm çalışmalarımız Milli Saraylar’ın ve kamunun öz kaynaklarıyla yapılıyor. Gerek personel, gerek ekipman ve gerek malzemeler bu şekilde karşılanıyor.
Yaşlı ve estetik yapıyı bozmadan onarıyoruz
Restorasyon sorumlusu Damla Acar, yapılan çalışmaları şu sözlerle anlattı: Salonun her bir milimetresi hem temizleniyor, hem restore ediliyor. Sadece salonun büyüklüğü 600 metrekare, artı bir 600 metrekare daha çevresindeki odalar var. 2017 yılı boyunca proje süreci geçirdik.
Araştırmalar ve konservasyon konsepti çalışmaları yaptık. 2018’in başında da restorasyona başladık. Toplam 35 kişilik bir ekibiz. Restorasyon sırasında önceliğimiz var olanı yani mevcudu koruma. Yapıyı estetik hale getirirken, özgün uygulamanın üzerine boyama yapmamaya odaklıyız.
Konservasyon yaklaşımı yapıyoruz, yenileme yaklaşımımız yok. Zaten yapının özü otantik ve yaşlı görüntüye sahip. Yani biz özgünlüğün estetiğini yansıtmaya çalışıyoruz. Yapacağımız her dokunuş için defalarca deneme yapıyoruz. Sonuca göre uygulamaya geçiyoruz.
Mesela altın varak her yere uygulanmıyor. Küçük rötuşlarla sadece kayıp noktalarda uygulanıyor. Ve aslında altın varak uygulamamızda Osmanlı tekniğini yani özgün tekniği bilmediğimizi fark ettik. Ekibimizden Cüneyt ve Sümeyra, parlatılmış kurşun beyazı tekniğinde çalışıyorlar. Burası Topkapı Sarayı’ndan farklı bir saray. Batılılaşmanın, modernleşmenin de sarayı burası aynı zamanda. Dolayısıyla burada gördüğümüz birçok teknik aslında Batı’da uygulanan tekniklerin Osmanlı yorumu. Kesinlikle aynısı değil.
ORYANTALİST TABLO ‘ÇÖLDE AV’ ONARILIYOR
Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı, müzecilik alanında önemli bir başarıya imza atarak Türkiye’nin en büyük oryantalist tablosu ‘Çölde Av’ı koleksiyonuna kazandırdı.
3 aylık titiz bir hazırlık aşamasından sonra Fransız ressam Félix-Auguste Clément’e ait 35 metrekarelik devasa tablo, Sait Halim Paşa Yalısı’ndan alınarak Resim Müzesi’ne nakledildi.
Ebatı ve taşınma hikâyesiyle Türkiye’nin en çok konuşulan eseri, şu anda Resim Müzesi’nde tabloya özel oluşturulan atölyede restorasyonda. 1865 tarihli tabloda, on üç kişilik bir avcı grubunun, çölde ceylan avı sonrası dinlenmesi ve avla meşgul olması yansıtılıyor.
Eser üzerinde şu anda vernik üzeri kir temizliği ve faceing (yüzey koruma) işleminin geri alınma uygulaması yürütülüyor. Tablonun 5 ay sonra yeni yerinde sanatseverlerle buluşması bekleniyor.
120 yıllık halının onarımı için özel havuz
Sultan II. Abdülhamid döneminde, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in ziyareti için 1897’de yaptırılan Yıldız Şale Köşkü’nün tören salonuna serilmek üzere, Hereke Halı ve İpekli Dokuma Fabrikası’nda salonun tamamını kaplayacak ölçüde bir yün halı dokundu.
Halının şemasını saray ressamı Emil Meinz yaptı. Dönemin Türk-Alman ilişkilerine dair önemli ipuçları veren halı, hâlâ ‘Türkiye’nin en büyük yekpare halısı’ olma özelliğini taşıyor.
Halı, 120 yılın ardından ilk defa salondan çıkarıldı. Özel olarak Yıldız’da yapılan bir havuzda yıkandı. Halı, sürecin ardından yine Yıldız Şale Köşkü’nde ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek.