Hercai'nin Handan'ı Gülçin Hatıhan o sahneyi ilk kez anlattı: Merdivenlerden bir kaydım her yer taş...

Şimdilerde 'Hercai' dizisinde 'Handan' karakterine hayat veren oyuncu Gülçin Hatıhan, başarılı performansıyla hayranlarının beğenisini topluyor, sempatik halleriyle gönüllere taht kuruyor... Şimdiye kadar pek çok yapımda boy göstermiş olan Hatıhan, Aksam.com.tr'den Yasemin Döngel'e çok özel açıklamalarda bulundu.

Hercai'nin Handan'ı Gülçin Hatıhan o sahneyi ilk kez anlattı: Merdivenlerden bir kaydım her yer taş...

AKSAM.COM.TR

Yasemin Döngel

 Kaygısızlar, Çılgın Bediş, Çocuklar Duymasın, Suskunlar, Poyraz Karayel, İstanbullu Gelin, Çukur, Hercai... Sektörde 20 yıllık büyük bir emeği olan oyuncu Gülçin Hatıhan, dizi serüvenlerinden özel hayatına merak edilenleri AKŞAM okuyucalarına anlattı... 

-Hercai dizisinin büyük bir hayran kitlesi var, yayınlandığı ilk günden itibaren listeleri sallıyor. Neredeyse tüm yapımların ana teması olan 'aşk'ı ele aldığınız Hercai'de, bu büyük çıkışı nasıl yakaladınız?

Gözümün nuru Hercai’nin bu parlak çıkışı ve seyirciye kendini bu yoğunlukta sevdirmesinin temel 3 nedeni olduğuna inanıyorum. Öncelikle senaryo; hikayesi, mekanları, karakterleri. İkincil olarak (biraz övüneyim burda) şahane castı, son olarak da seyirciye aktarmayı başaran yönetmenlerimizin kurduğu masal dünyası. Ve tabii bu dünyanın arkasında güçle duran yapımcımız. Aslında bu denge, genel olarak günümüz piyasasında bir işi tutturmak için temel formül. Reçete yani.

'AŞKIN GEÇİCİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM'

-Hemen aşk demişken araya şu soruyu sıkıştırmak istiyorum... Sizce aşk nedir?

Aşk, bence, sevgiye giden yolun girizgâhı. Adına hormonlar mı dersiniz, daha doğmadan iliklerimize kadar kodlanmış kişisel beğenme güdüleri mi dersiniz, bir çeşit kimya ile aktive olan, kişiye göre değişkenlik göstermekle birlikte; sanki dünyaları fethedebilecekmişsiniz gibi, tüm zorlukları göğüsleyebilecek, onsuz nefes alamayacakmışsınız gibi hissettiren duygu durumu. Yaşıma verin, biraz insafsız davranabilirim; ancak ben bu duygu durumunun geçici olduğunu düşünüyorum. Benden de eskiler, en kabadayısı 6 ay derlerdi. Devamında sevgiye dönebilirse o aşk dediğimiz tohumdan yeşeren fidan, koca bir ağaç olmayı başarabiliyor. Maalesef günümüzde örnekleri giderek azalmakta. Bunun için de elbette uzun uzun anlatabileceğim fikirlerim var, ama artık o başka bir sohbete kalsın. (gülüyor)

'BİR KERE DÜŞÜNDÜM EVLENMEYİ ANCAK...'

Neredeyse 30 yıldır sektördesiniz. Sizi hep işinizdeki başarılarla tanıdık... Peki özel hayatında kimdir Gülçin Hatıhan? Hiç evlilik yaptı mı, yoksa kalbini aşka ve evliliğe kapatan biri mi oldu?

Bir kere düşündüm evlenmeyi, ancak makûs kader, bir trafik kazasına kurban verdim sevdiceğimi. Açıkçası bir daha evlilik gibi bir düşüncem olmadı. Tekrar sevmeyi, âşık olmayı denemedim değil. Henüz bir başarı gösteremedim o konuda.

-Özellikle ünlüler dünyasında sadece işiyle anılması zordur oyuncuların... Siz bunu başaran nadir isimlerdensiniz. Ama merak etmeden duramıyorum, şimdilerde kalbinizi dolduran biri var mı?

Yok. Çok kestirme oldu değil mi? (gülüyor) Uzun zamandır yok aslında. İşte 4 kedim var. Ailem, işim, dostlarım. Okuduklarım seyrettiklerim. Kalbim bunlarla dolu.

-Hercai'ye geri dönersek... Teklif geldiğinde kabul etmenizi sağlayan, sizi çeken o şey neydi? Genellikle seçtiğiniz dizilerde karar vermenizi sağlayan o etkeni paylaşır mısınız?

Aslında bu sorunun cevabı senaryo olmalı... Ama benim için bu projede karakteri okuduktan sonra ikinci planda kaldı. Daha da öncesinde çok inandığım ve sevdiğim bir yapımcı olan Banu Akdeniz’in ‘Gidiyoruz’ demesi ve benim nereye diye sormamam da var elbet. Hani vardır ya hepimizin hayatında asla kıramayacağı insanlar. Onlardan biri benim için Banu Hanım. Çünkü onun Amazon’luğuna, iş ahlakına, tuttuğu işe nasıl sahip çıktığına defalarca şahit olmuşumdur. Gel dediğinde, nereye diye sormam. Bunun üzerine bir de senaryoyu okuyup karakteri görünce bir kez daha katlandı güvenim. Akabinde gelen auditionlar, hem yapımcı hem yönetmenle karakteri oluşturma denemelerinin ardından, seçilmiş olmanın haklı gururu ve bana emanet edilen karakterin hakkını verme telaşı ile çok çalışmaya, Handan’ı anlamaya ve hayata geçirmeye çalıştım. Hala da çok iyi anlaşıyoruz Handan’la.

'HANDAN KADAR HIRSLI DEĞİLİM'

-Kimi oyuncular karakterlerine kendilerinden bir şeyler katar, kimi de o karakteri kendi yaratır... Handan'ın hikayesiyle Gülçin'in ortak noktaları var mı?

Hem var, hem yok. Ben de Handan gibi mevzuu ailem olunca dağ duvar tanımam, elimden ne geliyorsa yaparım. Ancak.. Ben onun kadar hırslı değilim. ‘Başkalarını üzme pahası’ işini daha çok dert edinirim muhtemelen. Bir de Handan benim olduğumdan kat be kat daha dişi. Ben hayatımda takı falan takmam, mecbur değilsem makyaj yapmam, ne giydiğimin çoğunlukla bir önemi yoktur. Ama Handan! Ah Handan ah. Hele de hikaye dersek, hiç alakamız yok. Handan çok güçlü bir aileden diğerine aşkla transfer olmuş, üç çocuk doğurmuş, ömrünce sevmiş ve sevilmiş biri. Beklentileri, yaşama dair dertleri bambaşka..

-Mardin Midyat'ta çektiğiniz bir hikayeniz var... Farklı bir coğrafyaya alışmak nasıl bir duygu, zorluk yaşadınız mı? Midyat'ı nasıl anlatırsınız?

Bir masal diyarında gibiyim... Mimarisi başka, yemekleri başka, insanları daha samimi ve yardımsever. İçindeyken tam yorumlayamaz ya insan, gene de biz oyuncular kendi aramızda bu iş bitince burayı ne kadar özleyeceğimizi konuşuyoruz. Bence çok özel bir tecrübe yaşadığımız. Midyat, Mardin, Mezopotamya; insanın kendine ayna tutturan coğrafyalar. Kendimi çok şanslı hissediyorum burada olduğum için. Bir dolu yeni dost edindim, büyülü sokaklarında gezinmekten hala çok keyif alıyorum. Hep sevgi ile anacağım bu yılları ve Midyat’ı.

'FOBİM OLUŞMAYA BAŞLADI'

-Biraz da sizi tanımak isterim... Gülçin Hatıhan'ın hobileri ve fobileri nelerdir? Nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmaz?

Tatlı ile aram, olmasaydı diyebileceğim kadar iyi. Bu da sıklıkla kilo alma, akabinde vermeye çalışma süreçlerini getiriyor bana. Keşke doğuştan tatlı sevmeyen, ne kadar yese de kilo almayan insanlardan olsaymışım.

Eskiden yoktu ama son dönemlerde özellikle İzmir’de yaşanan deprem sonrası fobim oluşmaya başladı. Yeri gelmişken hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Başka da fobim var diyemem.

Hobi çok. Fotoğraf çekmeyi (özellikle oyuncu fotoğrafları) çok seviyorum. Hatta hobiden öteye geçti son 15 yıldır. İkinci bir meslek benim için headshot fotoğrafçılığı. Aynı zamanda audition videoları da çekiyorum. Her ikisi de benim için çok keyifli. Tabii Hercai ile birlikte biraz ara vermiş oldum. Ama burada da oyuncu arkadaşlarımı yakalayıp yakalayıp çekiyorum. Bu konu ile de ilgili dünyayı takip etmeyi, yeni trendleri yakalamayı, ışık ve photoshop konusunda yeni ne varsa öğrenmeyi seviyorum.

Yabancı – yerli diziler takip ediyorum. Filmler, belgeseller seyrediyorum. En çok bilim kurgu seviyorum.

Gene bilimkurgu ağırlıklı olmak üzere, okuyorum. Zaten genetik bilimi de çok ilgimi çekiyor. İşte uzaydı, kara delikti, ölümsüzlüğü bulmaktı, hep benim mevzuular (gülüyor).

-Hafızalara kazınan, efsaneleşmiş bir yapıma değinmeden geçmek istemiyorum: Poyraz Karayel. Başarısı için daha önceki röportajlarınızda 'zeka dolu senaryosu'nun etkisinin olduğunu söylemiştiniz. Sizce Türkiye'deki diğer diziler buna dikkat etmiyor mu? Çok mu benzer hikayeler üzerinden yapılıyor projeler?

Aslında müzikte olduğu gibi; çalınmamış melodi, anlatılmamış hikâye kalmadı gibi dünyada. Hep versiyonlar etrafında dönüyoruz. Senaryo dediğimiz, zaten başlı başına bir zeka ürünü. Anlattığınız hikayede kahramanlarınız, anti-kahramanlarınız ve onların başlarına gelenler var. Siz kanal ya da yapımcı olarak tercih ediyorsunuz. Daha total hikayeler olduğu gibi, daha az kişiye hitap edebilecek sıra dışı işlere de yönelebilirsiniz. ‘Türkiye’deki diğer diziler’ diye bir ayrım yapmak bence haksızlık olur. En düşük reyting alanından, en yerleri gökleri oynatanına kadar her işte, o kadar çok emek, o kadar çok umut var ki! Ben her başlayan yeni işin ilk bölümünü mutlaka seyretmeye gayret ediyorum. Ne anlatıyorlar, nasıl çekiliyor, nasıl oynanıyor görmek istiyorum. Konusu beni cezbetmese bile devam etmesi için dua ediyorum. Bizim sektör, gerçekten işi tutturmak açısından çok zorlu. O yüzden burada eleştiri yapabilecek kadar tarafsız görmüyorum kendimi.

-Reytingleri sallayan çok önemli başka yapımlarda da boy gösterdiniz: Kaygısızlar, Çılgın Bediş, Çocuklar Duymasın, Suskunlar, Poyraz Karayel, İstanbullu Gelin, Çukur, Hercai... Şimdiye kadar rol aldığınız en çok hangi diziyi, hangi karakteri sevdiniz?

Hepsi benim bebeklerim (gülüyor). Şaka bir yana, insan emek verdiği her şeyi sevmeye meylediyor. Benim değişik çağlarımda, başka başka yaşlarımda ve yaşanmışlıklarımda karşıma çıkan işler ve karakterler. Hepsiyle ilişkim farklı. Hepsine yaklaşımım da haliyle öyle. Bu nedenle gerçekçi bir ayrım yapamayacağım aralarından fakat Hercai’de oynadığım Handan ile çok uzun zamandır teşviki mesaimiz olduğu için daha çok ailemden biriymiş gibi hissediyor olabilirim.

-Diziseverlerin en merak ettiği şey de set arkası yaşananlardır... Şu an rol aldığınız yapım olarak Hercai'yi ele alırsak, 'en unutulmaz o sahne'nin arkasında neler yaşandı?

Hercai için konuşurken sadece kendi karakterimin değil, diğerlerinin de bir dolu sahnesi bana unutulmaz geldiği için bir düşündüm şimdi. Birinci sezonun ilk bölümlerinden birinde Yaren ve Handan’ın gidip Reyyan’ı sıkıştırdığı bir sahne vardı. Tam bir kötü kraliçe, kötü kızı ve masum peri kızına eziyet sahnesi. Öyle başka bir kadın çıktı ki benden.. Çok şaşırdım. O lafları böyle söyleyebilmek, bende var olmadığını düşündüğüm bir durumdu. Bir yandan Gülçin olarak Reyyan’a üzülüp bir yandan Handan’ı tutmaya çalıştığım anlardı. Enteresan bir deneyimdi benim için. Haricen gene benim için unutulmaz sahneler olan oğlu Azat’lılar var. Onların arka perdesinde de, sahnedeki duygu oluyor genelde. Tansu Taşanlar kardeşim gibi, çok uzun yıllardır tanıdığım biri. Karakter ve hikaye bazında bile, yani onun aslında oyun olduğunu bilmeme rağmen, hep çok üzülüyorum o sahnelerde.

HERCAİ'NİN EN'LERİ

-Son kısımda sette yaşadığınız ve merak ettiğim en'leri sormak istiyorum...

*Sette ne sevdiğiniz kişi...

Bu soruya cevap veremem gerçekten. Her biriyle ayrı ayrı güzel geçiniyorum. Neredeyse hepimiz özel hayatımızda da çok görüşüyoruz. Burada kurduğumuz dostlukların daim olmasını diliyorum.

*Sette en korktuğunuz an...

Bir keresinde ikinci avludan aşağı, mutfağın önüne ayağımda topuklularla hızlı hızlı koşarken, merdivenlerden bir kaydım! Her yer taş. Sevgili Serdar Özer’in çevikliği olmasaydı, bir yerlerimi kırmak kaçınılmazdı. Sanırım en çok orada korktum.

*Sette yaşadığınız en mutlu olduğunuz an...

Bu çok kolay. Geçen doğum günümden 1 gün önce setimiz vardı. Sahnemizi çekiyoruz. Nerdeyse bitmek üzere ve paydos diyeceğiz. Hocamız benim bir yakın planımı daha istedi. Tam kayıt esnasında birden ışıklar söndü ve ellerinde pastayla İYİ Kİ DOĞDUUUN diye bağırmaya başladı herkes. Hani hep bir anlarız ya sürpriz bir şeyler yapacaklarını. Ben gerçekten hiç anlamadım ve hiç beklemiyordum. Sevinçten gözlerim doldu. Okuyan varsa şimdi aralarında, tekrar teşekkür ederim. Ömrümün en güzel doğum günü kutlaması olmuştu.

*Sette en zorlandığınız an...

2. sezonda kış ortası, öyle soğuk ki. Bizim dış gece bir sahnemiz var. Taaa en üst avluya kadar en alttan koşarak çıkmam gerekiyor ve hamile oynuyorum. Üzerimde bebek için taktığımız göbek dahil bir 5-6 kg kostüm var. Sanırım genişi, ortası, yakını, başka açısı derken bir 8 kere falan arka arkaya inip çıktım o merdivenleri. E tabii spor yapmamaktan kaynaklanan hamlık da yaşımın üzerine binince hayli zorlanmıştım. Zaten bir hafta kadar da bacaklarım tutuk dolaştım. (gülüyor)

*Sette kahkahaya boğulup uzun süre o sahneyi çekemediğiniz an...

Sevgili Aslı Samat’ın karakterinin Handan taklidi yaptığı ve yakalandığı sahne! O kadar güzel yapıyor ki taklidimi karşımda, düz duramıyorum. Benim gülmelerim yüzünden kaç kez kesildi sahne bilmiyorum. Yetenek böyle bir şey işte..

Tüm Magazin haberleri için tıklayın