Necip Fazıl'ın konuşulmayan tiyatrosu

Necip Fazıl 2 Nisan 1964 yılında Aydınlar Ocağı'nda “Tiyatro ve Tesiri” adında bir konferans vermiştir. Aynı konferansı MTTB'de de vermiştir. Bu konferansında tiyatroyu antik dönemden başlayarak 1964 yılına kadar çeşitli Avrupa ülkeleri örnekleriyle açıklayarak mukayeseli bir şekilde anlatmaktadır ki o tarihlerde dünya tiyatrosunu toplu olarak anlatan bir kaynak eser dahi yoktur.

Necip Fazıl'ın konuşulmayan tiyatrosu

Yasin Çetin

Necip Fazıl Kısakürek denildiğinde toplumun bir kesiminde ilk olarak akıllara "Kaldırımlar" şiiri, diğer bir kesimde ise Sakarya şiiri akıllara gelmektedir. Halk arasında sorulduğunda Necip Fazıl'ın iyi bir entelektüel olduğu, iyi bir aydın olduğu, iyi bir edebiyatçı olduğu, büyük bir şair olduğu gibi bir sürü özellikler sıralanmaktadır. Bunlarla birlikte Necip Fazıl'ın günlük yaşantısında hiciv içeren bir üslupta olduğu gibi en sık konuşulan bilgiler de sıralanmaktadır. Fakat tüm bunlarla beraber Necip Fazıl'ın Türk Edebiyatı'ndaki yeri ve oluşturduğu Büyük Doğu Felsefesi tartışmasız en çok konuşulan yönüdür. Bu iki alandaki çalışmalar ve tartışmalar devam ederken, Necip Fazıl Kısakürek'in konuşulmayan, atlanan ya da yeterince çalışma kapsamına alınmamış bir yönü daha bulunmaktadır. O da Necip Fazıl'ın tiyatro kimliğidir. Belki enteresan bir biçimde birçok kişinin ilk defa duyacağı bir bilgi olarak Necip Fazıl Cumhuriyet tarihinin akademik manada bilgiye sahip tiyatro teorisyeni sayılabilir.

Necip Fazıl 2 Nisan 1964 yılında Aydınlar Ocağı'nda "Tiyatro ve Tesiri" adında bir konferans vermiştir. Aynı konferansı MTTB'de de vermiştir. Bu konferansı günümüze hem ses kaydı hem de matbu olarak bir kitapta deşifre edilerek yayımlanmıştır. Bu konferansında tiyatroyu kökeninden milattan bin yıl kadar önce antik dönemden başlayarak 1964 yılına kadar çeşitli Avrupa ülkeleri örnekleriyle açıklayarak mukayeseli bir şekilde anlatmaktadır.

Anlattığı bilgiler bugün Avrupa ve Türkiye'deki konservatuvarlarda, üniversitelerin oyunculuk bölümlerinde anlatılan tiyatro tarihi ile tamamen aynıdır. Burada başka bir ayrıntı daha bulunmaktadır. O konferansın olduğu 1964 yılında dünya tiyatro tarihini anlatan toplu bir kaynak ne İngilizce ne de Türkçe olarak bulunmaktadır. Bugün dünya genelinde en yaygın tiyatro tarihi kaynaklarından birisi olarak kullanılan ve dünyada "tiyatronun incili" lakabıyla anılan "Oscar Brockett'in Tiyatro Tarihi" kitabı 1968 yılında İngilizce olarak basılmıştır. Türkiye'de ise ilk defa dünya tiyatro tarihini içeren toplu kaynak 1971-72 yıllarında iki cilt halinde Özdemir Nutku tarafından yazılmıştır. Yani Necip Fazıl'ın 1964 yılında yaptığı konferans dikkate alınırsa o tarihte dünya tiyatro tarihini toplu olarak ele alan (İngilizce'de dahi) bir kaynak bulunmamaktadır.

KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYOR

Necip Fazıl'ın 1964'teki tek konuşmacı olduğu konferansta, ancak birden fazla kaynaktan derlenerek bir araya getirilmiş sentez bilgi sunulmaktadır. Yani o dönem o anlattıklarını bir kitap halinde basılsa tiyatro tarihini içeren ilk toplu kaynak olarak anılabilecektir. Bu bilgiyle beraber akıllara ilk olarak "Necip Fazıl böylesine bir tiyatro bilgisine neden sahip olmuştur?" sorusu gelmektedir. İkinci olarak da böylesine tiyatro bilen bir insanın -üstelik ikisi tamamlanmamış 17 tane de tiyatro eserine sahip kişi olarak- neden tiyatrosu ya da tiyatro kimliği çok konuşulmamaktadır. Tabii ki nedenler arasında şiirlerinin edebiyatta büyük bir etkiye sahip olması, tiyatrosunu gölgede bırak ihtimali bulunmaktadır. Ya da oluşturduğu Büyük Doğu düşüncesinin o dönemki etkisi ile konuşulurken yine tiyatro gölgede kalmış olabilir. Fakat bugün hâlâ oyunları ve tiyatro kimliği keşfedilmeyi ve üzerine yeni araştırmalar yapılmayı beklemektedir. Ayrıca Necip Fazıl yaşadığı dönemde Cumhuriyet Tarihi'nin 1980'lere kadar batı formunda tiyatro yazarları arasında en çok oyun üretmiş yazarlarından da birisidir. Bu bilgiler birçok kişi için ilk defa duyulan ve şaşılan bir durum oluşturulabilir. Fakat kaynaklar araştırıldığında sonuç böyledir. Bu konuyla alakalı 2016 yılında ilk defa bir üniversitenin tiyatro bölümünde tez olarak 'Necip Fazıl Kısakürek'in Dünya Görüşünün Oyunlarındaki Tezahürü" adlı bir çalışma yapılmıştır. Yaptığım bu çalışmada da tüm bu bilgileri kaynaklarıyla aktarmıştım. Geçen 5 senede hâlâ yapılmayı bekleyen bu konuyla alakalı birçok çalışma bulunmaktadır.

YENİ DENEMELER YAPILMALI

Necip Fazıl Kısakürek'in tiyatro kimliğinin konuşulması için öncelikle yazmış olduğu oyunların hem amatör hem de profesyonel ekiplerce istedikleri biçimde sahnelenmesi gerekmektedir. Bugün nasıl Shakespeare oyunları dünyanın her yerinde istenilen biçimde sahneleniyorsa Necip Fazıl oyunları da öyle olmalıdır. Her farklı biçimde gerçekleşecek sahneleme yeni bir bulguya kapıya aralayabilir. Fakat oyunlara ontolojik yaklaşmak, olduğundan fazla anlam yükleyerek kutsamak, oyunun üzerinde denemeler yapılmasına imkan tanımadığından tiyatro oyunlarını gölgelemektedir. Bugün Shakespeare'in başarısı iyi metin yazmasıyla birlikte oyunlarının özgürce her üslupta sahnelenmiş ve üzerinde denemeler yapılmış olmasıdır. Bugün Necip Fazıl oyunlarına genelde ontolojik anlamlarla, kutsiyetle yaklaşım gösterilme eğilimi onun oyunlarının geniş kitlelere ulaşmasının önünde bir engel olarak durmaktadır. Bugün Shakespeare oyununun kötü sahnelenmesi Shakespeare'in yazarlığından değil, yönetmen ya da oyuncunun başarısızlığına atfedilir. Necip Fazıl'ın oyunları için de bu durum böyle olabilir. Çünkü bahsi geçen tez kapsamında 17 oyunu akademik dramaturji çalışması ile incelenmiştir. Bu incelemede oyunlarının tamamen dramatik kurallar çerçevesinde yazılmış ustaca kurulmuş dramatik çatışmalara sahip oyunlar olduğu ve Necip Fazıl'ın dünya görüşünden de izler taşıdığı tespit edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1980'li yıllara kadar geleneksel tiyatrodan Batı formunda tiyatroya geçiş süreci olarak da değerlendirilebilecek zaman diliminde yerli metin kıtlığı yaşanan bir dönemde 17 oyun üreterek literatüre kazandırmak kıymetlidir. Fakat bu oyunların bolca sahnelenmesi de daha kıymetlidir. Felsefi olarak bakıldığında bir tiyatro metni kitapta ya da kağıt üzerindeyken edebiyat, sahnede seyirciyle buluştuğu an sanat tanımı içerisine girmektedir. O yüzden Necip Fazıl'ın tiyatro kimliğinin çok konuşulmamasının altında yatan sebeplerin başında çok sahnelenmemesi gelmektedir. O yüzden Necip Fazıl oyunlarının bolca sahnelenmesi Necip Fazıl'ın tiyatro kimliğinin de bolca konulmasını sağlayabilir.

Necip Fazıl'ın verdiği "Tiyatro ve Tesiri" konferansı başta birçok yazısında da tiyatroya atıfla bolca söylediği birkaç sözü bulunmaktadır. Bunlardan ilki "Tiyatro sanat şubeleri arasında en mühim olanıdır." İkinci ise "Tiyatro vaaz kürsülerinin en yükseğidir." Bu iki sözü de Necip Fazıl'ın tiyatro estetiğini oluşturmuştur. Tiyatroyu sanat disiplinleri arasında farklı bir yere koyarken, tiyatronun kitleler üzerindeki bıraktığı etkiye vurgu yapmıştır. Bu yüzden tiyatroyu estetik hazzının yanında bir kitle etkileşim aracı olarak görmüştür.

Tüm bu bilgiler ışığında Necip Fazıl'ın edebiyattaki yeri ya da Büyük Doğu Düşüncesi ile toplumdaki yeriyle birlikte tiyatroda da önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu önemin daha çok anlaşılması ve konuşulması için hem üzerine akademik araştırmalar yapılmalı hem de oyunları bolca sahnelenmelidir. Bugün konservatuvarlarda, üniversitelerin oyunculuk bölümlerinde öğrenciler vize ve final sınavlarında hocalarına Shakespeare başta dünya üzerindeki birçok başarılı yazarın oyunlarından sahneler göstermektedir. O sınav için hazırlanan sahnelerde bile yeni keşifler yapılmaktadır. Üstelik hepsi öğrenci olarak çoğu hatalı sahneleme yapsalar bile oyunlar üzerinde yeni keşifler gerçekleşmektedir. Bu yüzden oyuncu hatasıyla, yönetmen hatasıyla birlikte ne olursa olsun her halükarda toplum için üretilmiş olan metinler seyircisiyle buluşup "sanat" kavramı içerisinde bolca anılması gerekmektedir. Necip Fazıl'ın gerçek yaşamındaki zor beğenen mükemmeliyetçi yanı nev-i şahsına münhasır olarak kalsın ve bugün topluma bıraktığı miras daha çok kitlelere ulaşabilsin.

Tüm Kültür Sanat haberleri için tıklayın