Hayırlı bir yıldönümü

Uzun yıllardır Almanya'da yaşayan yazar Yağmur Atsız, Türkiye'nin Avrupa devleti olmadığını iddia edenlere 30 Mart 1856'da imzalanan Paris Barış Antlaşması'nı hatırlattı. Atsız, Antlaşmanın ‘' Türkiye'nin ‘Avrupalı olmadığını iddia eden art niyetlilere ve cahillere verilecek en kestirme karşılıklardan biri' olduğunu söyledi. Daha Almanya diye bir devletin var olmadığı tarihte imzalanan Andlaşma ile Türkiye, Avrupa Büyük Devletleri (Düvel-i Muazzama) arasında gösteriliyordu. Yağmur Atsız, Antlaşmanın yıldönümü dolayısıyla bir değerlendirmede bulundu. Aynen aktarıyorum. (Bedir Acar)

Hayırlı bir yıldönümü

30 Mart 1856 tarihinde imzalanan „Paris Barış Andlaşması“ ile Türkiye „Avrupa Büyük Devletleri“ (les Grandes Puissances de l’Europe) arasındaki yerini „te’yiden“ (doğrulatarak!!!) bir kere daha kayda geçirtiyordu.

Diğer ‘Avrupa Büyük Devletleri’ İngiltere, Fransa ve Rusya idi. Osmanlı metinlerindeki adıyla ‘Düvel-i Muazzama’ denilen devletler ki Almanya henüz bunlar arasında bulunmuyordu.

Çünkü o sıralar daha ‘Almanya’ adında bir devlet yoktu.

En büyükleri Prusya ve Bavyera Kırallıkları olmak üzere irili ufaklı düzinelerce hükümdarlıkla bu önemli ülke henüz siyaseten tam bir yamalı bohça manzarası arzediyordu.

Alman birliği ancak 1871 Yılı’nda ve başka bir ‘Paris Barış Andlaşması’ ile Prens Otto von Bismarck tarafından kurulacaktı.

30 Mart 1856’daki Barış Andlaşması bizler için önemlidir.

Özellikle günümüzde, zira ‘Türkiye Avrupalı değildir.’ iddialarına verilecek en sağlam cevaplardan biridir.

Türkiye’nin ‘Avrupalı’ olmadığını iddia eden ardniyetlilere ve cahillere verilecek en kestirme karşılıklardan biridir.

Doğrusu aranırsa Türkiye tabii ki bir Avrupa devletidir ama ‘sadece’ bir Avrupa devleti de değildir.

Coğrafi ve kültürel olarak hem Avrupalı hem de Asyalı olan iki devletten biridir. Öbürü Rusya.

Garib bir tecelli olarak bu iki devletin de topraklarından ‘daha büyük’ bölümleri gerçi Asya Kıt’ası üzerindedir ama devletler bizatihi ‘Avrupa’ devletidir. Tarihleri ağırlıklı olarak Avrupa tarihiyle ve ayrılmaz biçimde Avrupa tarihi ile bağlantılıdır.

Türkiye’nin Avrupalı olmadığını ileri sürenlere, içinde Türkiye ve Türkler olmayan, hem de başrollerden birinde olmayan bir Avrupa tarihi yazmalarını önermek eğlenceli olurdu.

Bugün Avrupa’da tek bir Allahın kulu bile Rusya’nın bir ‘Avrupa devleti’ olduğu gerçeğine itiraz etmiyorsa bu, sadece ve sadece ‘Hıristiyanlık gayreti’ ile böyledir.

Eğer Türk Milleti de, mesela yakın akrabaları olan Macarlar gibi, Hıristiyanlığı benimsemiş bulunsaydı Avrupa Türkiye’yi kimseye bırakmazdı.

Nitekim Papa II. Pius’un Fatih Sultan Mehmed Han'a, Katolik Mezhebi’ne geçmesi halinde kendisini resmen Bizans imparatoru olarak tanımayı teklif ettiği bilinmektedir.

Hıristiyan yobazlara bu gerçek sık sık hatırlatılmalıdır.

Türkiye’yi bugün de yalnızca Avrupa’nın Rusya’ya karşı bir ‘bekçisi’ tabir caiz ise bir tür ‘bar fedaisi’ olarak görmek ve kullanmak isteyenlere verilecek en etkili cevaplardan biri, Başkan Erdoğan ile Başkan Putin’in Soçi’de oturup karşılıklı ‘Türk Kahvesi’ höpürdetmeleri olmuşdur.

Haber aldığıma nazaran o sırada odanın öbür köşesindeki eski gramofonda da 78’lik eski bir plak dönüyormuş: ‘Canım kurban kadir kıymet bilene…’

Tüm Kültür Sanat haberleri için tıklayın