'Mevzubahis Biden'sa 'sandık' önemlidir!'

Siyaset bilimci Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin, ABD'deki Kongre baskınının Türkiye yansımasını değerlendirdi: “Türkiye'de ‘demokrasi sandıktan ibaret değildir' diyenlerin, söz konusu ABD'de Biden'ın zaferi olunca sandığın tartışılmaz meşruiyetini kabul etmesi göz yaşartıcı!” “Eski sömürgelerde özgüvensiz, Batı hayranı elitler vardır. ‘Bizden adam olmaz' derler. Kendilerini kolonyal efendileri adına çalışan kahyalar olarak görürler.” “Siyasette her şey tartışılır. Ama demokratik mekanizmaları ve hukuk sistemini gayrı meşru göstermek, bunları gayrı meşru yollardan yıkmayı meşru göstermeye yöneliktir, darbeciliktir.”

'Mevzubahis Biden'sa 'sandık' önemlidir!'

RÖPORTAJ: HALE KAPLAN

2021 Türkiye’sinin ilk haftasına bir darbe tartışması ile girdik. Can Ataklı “Darbe yapabilecek kabiliyetimiz yok” dedi, İlker Başbuğ “Menderes erken seçim yapsaydı 27 Mayıs olmazdı”... ‘Demokrasi sandıktan ibaret değildir’ tartışmasını hatırlarken, ardından ABD’de Trump yanlılarının kalkışması dünya gündemine oturdu. Kalkışmanın Türkiye’deki yansımaları ise oldukça ‘farklı’ydı.

Meşru siyaseti ve siyaset dışı yolları meşru gören anlayışları sosyolog ve siyaset bilimci Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin ile konuştuk.

15 Temmuz sonrasında Türkiye’de hâlâ darbe tartışmaları duymak sizi şaşırtıyor mu?

Şaşırtması gerekiyor ama şaşırtmıyor. Zaten esas sorun da bu. Bir kere Menderes’le ilgili bilgisizlik var, Menderes erken seçim açıklamıştı ama darbeciler ses kablolarını keserek duyulmasına engel oldu. Zaten Sovyetler’le yapılan görüşmeler, ABD’nin ‘tarım ülkesi kalacaksınız’ dayatmasına karşı Türkiye’yi sanayi ülkesi yapmak istediğini ilan eden meydan okuması ve özellikle de Kıbrıs’ta amblemi bozkurt olan Türk Mukavemet Teşkilatı üyesi mücahitleri silahlandırıp Rumlara karşı Türk direnişini başlatmasına karşı Batı tarafından buradaki uzantıları devreye sokularak Menderes devrildi. Diğer bütün darbelerde de benzer dinamikler rol oynamıştır. Ayrıca, 15 Temmuz darbe girişimi olduğunda seçimin üzerinden daha bir yıl bile geçmemişti. Bugün bu tartışmanın açılması da ‘artık darbe yapacak kabiliyetimiz yok’ açıklaması da hem bir çaresizliği hem de ümitlerin hala siyaset dışı dinamiklerde olduğunu gösteriyor.

YIKIM MEŞRULAŞTIRILIYOR

Peki salt siyasi polemik olsun diye darbe söylemi kullanılabilir mi?

Siyasette her şey ve herkes tartışılabilir. Siyaset; siyasal sistemin, kurumların ve seçilmişlerin meşruiyetleri zemini üzerine kuruludur. Siyasette her şey eleştirilebilir ve iktidara gelindiğinde de sistemler, kurumlar ve şahıslar değiştirilebilir ama ‘saray rejimi’ gibi laflarla meşruiyeti tartışmak siyaset değildir. Bu bütün demokratik mekanizmaları ve hukuk sistemini yıkmayı amaçlayan ve siyaseti gayrı-meşru gören bir anti-siyasettir. Siyasetin inşa edildiği zemine saldırılması, siyasetin demokratik ve hukukî bir yol ve kurum olarak çökertilmesi demektir. Çünkü bunları gayrı-meşru görmek, bunları gayrı-meşru yollardan yıkmayı meşru görmek demek olacaktır. Hele hele böyle darbeler gibi siyaset – dışı ilkel imalarda bulunmak utanç vericidir. Bunların adı darbeciliktir.

Anti-siyaset nedir? Ne için yapılır?

Batı literatüründe anti-siyaset kavramı daha çok halkın siyaset kurumuna ve seçimlere olan aleyhte tavır alması ile ilgili tartışılmaktadır. Ama Türkiye’de siyasetin ve siyasi kurumların normlarını, meşruiyetini ortadan kaldırıp siyaset dışı yolları meşru gören bir sözde siyaset tarzıdır. Anti-siyasetle siyasal bir başarı kazanılamaz. Ama Türkiye’de anti-siyaset yöntemlerini uygulayanlar siyasetçi veya siyasi parti olduklarını iddia ediyorlar! Bu da bir oksimorondur.

Darbecilik, başörtüsü karşıtlığı gibi nefret söylemleri, terör örgütlerinin uzantılarıyla seçim ittifakı yapıp, çocuk katillerini meclis grup toplantılarında savunmak; 15 Temmuz’a darbe demeyip OHAL ilan edilmesine darbe demek ve Türkiye’nin aşağı yukarı her milli meselesinde Türkiye düşmanlarının argümanlarıyla konuşmak bu anti-siyasetin örnekleridir. Bunlar siyasi başarı getirmesi imkânsız yöntemlerdir.

Siyasal başarı getirmeyecekse neden bu yöntemler tercih edilir?

Fransız Devrimi’nden beri bütün dünyada ‘millî irade’ ve ‘millî bağımsızlık’ en başta yer alan kavramlardır. Gücünü milletinden alan seçilmiş siyasetçiler kolonyal güçlere karşı daha güçlü ve özgüvenli bir şekilde direnebilir. Çünkü oy alma zorunluluğu nedeniyle halklarının çıkarlarını ve değerlerini savunmak zorundadırlar. Sömürgecilik, bu nedenle ilk hedef olarak demokratik kurumlara saldırır, askerî darbeler yoluyla kukla isimleri ülkelerin başına getirmeyi amaçlar. Çünkü halka hesap vermek zorunda olmayan seçilmemiş liderler kendi halklarına değil kendilerini oraya getiren güce hizmet edecektir. Türkiye’de meşru siyasete açık savaş ilân eden darbeci-mandacı anti-siyasetin arkasındaki zihniyeti buradan okumak gerekir. Bu, sadece bir demokrasi meselesi değil, millî bağımsızlık meselesidir de.

Sonra?..

Pek çok eski sömürgede özgüvensiz, Batı hayranı bir elit bulunur. Sermayeyi, kültürü, orduyu, akademyayı ve bürokrasiyi bu zümre yönlendirir. “Bizden adam olmaz” özgüvensizliğidir bu. Bu yerli mandacılar da kendilerini ‘kolonyal çiftliklerin, efendileri adına çalışan kahyaları’ olarak gördükleri için kendi halklarına da, kimliğine de, değerlerine de düşmanlık yaparlar. Çünkü Batılı gelmedikleri dünyayı Batılılaştırmak istemektedirler. Zaten çoğu zaman mandacılık ve darbecilik arasında dünyanın her yerinde böyle bir simbiyotik ilişki vardır. Bu nedenle Batı-dışı toplumlara dış müdahaleler genelde askerî darbeler vasıtasıyla yapılır.

Türkiye’de de mi?

Maalesef tarihte hiç sömürge olmamış nadir ülkelerden olan Türkiye’de de böyle bir zümreye denk geliyoruz. Bu basit bir özgüvensizlik değil bir noktada bir öz-nefrete dönüşüyor. Cemil Meriç’in dediği gibi ‘aynada gördüğünden nefret etme’ hali. Bu hayata bir İngiliz, Fransız ve hatta bir Yunanlı değil de Müslüman bir Türk olarak gelmekten duyulan bir ıstırap... Tanımlaması zor bir kişilik bozukluğu. Mesela 15 Temmuz gecesi kutlama yapanlar, tankları alkışlayanlar en az FETÖ’cüler kadar ‘Beyaz’ mandacılardı. Darbeye direnen kahramanların yanında böyle mütareke dönemi İstanbul’unu hatırlatan sahneler yaşandı. Darbe başarısız olduğunda öfkeyle “tiyatro” diyenler de farksızdı.

Öncekilerde de olduğu gibi 28 Şubat ve 15 Temmuz da Batı’nın yerli mandacı uzantıları eliyle milli sağ hükümetlere karşı yaptığı bir sabotajdı.

ABD’deki olayı Trump’ın sivil darbesi olarak yorumlayan Türk yorumcular var.

10 senedir “demokrasi sandıktan ibaret değildir” lafını sürekli tekrarlayan yerli Amerikancılarımızın ABD ve Biden söz konusu olduğunda sandığın tartışılmaz meşruiyetini yani en temel demokrasi normunu kabul edecek noktaya gelmesi göz yaşartıcı bir aşama. Onları tebrik ediyorum.

Donald Trump yanlıları 6 Ocak’ta ABD Kongre binasını bastı.

KOLONYAL MANDACI SÖYLEM

Oğuzhan Bilgin, Türkiye’nin kendisini yönetme kapasitesinden yoksun olduğu ve Batılıların müdahalesinin gerektiği yönünde kolonyal-mandacı bir söylem olduğunu belirterek, “Türkiye’nin yakın tarihi bu örneklerle doludur. Aynı söylemler ‘Sizi ben bile kurtaramam’ diye tehdit edilen Adnan Menderes’in 27 Mayıs’la devrilmesi ve idam edilmesiyle neticelenmiştir. Bir benzeri İncirlik Üssü’nü ve Zincirbozan Amerikan Üssü’nü kapatan Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin ABD’nin ‘bizim çocuklar’ diye tanımladığı darbeciler eliyle 12 Eylül Darbesi’yle devrilmesi sürecinde de yaşanmıştır” dedi.

Tüm Güncel haberleri için tıklayın