FOTO GALERİ

Büyük mikrop savaşları

Bugün Corona virüsü üzerinden tekrar tartışmaya açılan biyolojik silahın tarihinin, Hititlilerin Kadeş Savaşı esnasında vebalı hastaları casus olarak Mısır'a göndermesiyle başladığı kabul edilir. (Tarihçi-yazar Koray Şerbetçi-Açık Görüş)

  • 1
  • 64
Tarihçiler 1763 yılını biyolojik silah kullanımında yeni bir aşamanın başlangıcı sayar.
  • 2
  • 64
Bu tarihte bölgeyi kolonileştirmek için Kuzey Amerika'da bulunan İngiliz Kraliyet Kuvvetleri, çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniyeleri Kızılderililere hediye etmiştir.
  • 3
  • 64
Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar, düşman at ve sığırlarına gizlice şarbon ve ruam hastalıklarını bulaştırdı.
  • 4
  • 64
İkinci Dünya Savaşı sırasında Mançurya bölgesinde Japonlar veba mikrobu taşıyan pirelerle dolu pirinci uçaklardan attı. Pirinci yiyen fareler bölgede vebayı yaydı.
  • 5
  • 64
Geçtiğimiz günlerde Çin’in Vuhan kentinde yeni bir tür virüs ortaya çıktı. 2019-nCoV’ olarak adlandırılan virüs, yaygın olarak Corona virüsü adıyla bilinmekte.
  • 6
  • 64
Virüs, bulaştığı kişilerde akut solunum yolu enfeksiyonu meydana getirerek ölümcül bir durum meydana getirmekte.
  • 7
  • 64
Birkaç hafta içerisinde hızla yayılan ölümcül virüse, Çin’in dışındaki ülkelerde de rastlanmaya başlayınca durum küresel bir panik halini aldı.
  • 8
  • 64
Fakat insanların aklını kurcalayan konu bu ölümcül virüsün bir doğal afet mi yoksa biyolojik silah mı olduğu. Elbette önümüzdeki süreçte bu durum açıklığa kavuşacaktır. Ama şimdilik bir muamma.
  • 9
  • 64
Fakat bildiğimiz bir şey varsa o da tarih biliminin bize insanoğlunun bu tarz durumlara muhatap olduğunu net bir şekilde söylemesi.
  • 10
  • 64
İNSANLIK KARABASANI
Corona virüsünün henüz meydanda olmadığı 14. yüzyılda Kırım’dan İtalya’nın Messina Limanı’na yaklaşan on iki gemi, gıcırdayan tahtalarıyla âdeta gelecek yıllardaki felaketin yasıyla inliyor gibiydiler.
  • 11
  • 64
Zira bu Ceneviz gemileri her zamankinden farklı olarak yalnızca ticari metalar değil, Avrupa’nın üçte birini öldürecek veba mikrobunu da taşıyorlardı.
  • 12
  • 64
Hastalık korkunçtu. Tıbbın Yersina Pestis dediği ama “Kara Ölüm” diye nam bulmuş bu illete tutulanlar; boyun, kasık ve koltuk altlarında oluşan hıyarcık biçiminde şişlikler ve kan kusma gibi belirtilerle bir iki gün içinde ölüyorlardı.
  • 13
  • 64
Dönemin tıp bilgisinin yetersizliği de felaketi ikiye katlıyordu. Hastalık, Moğolistan’da başlamış, Çin’i kasıp kavurduktan ve nüfusunu yarıya indirdikten sonra Orta Asya’nın üç yüz göçebe boyunu yok etmiş ve Kırım’a ulaşmıştı.
  • 14
  • 64
Kırım’da da seksen beş bin kişiyi yutarak Cenevizliler aracılığıyla Avrupa’ya ve Mısır’a kolunu uzatmıştı.
  • 15
  • 64
Hastalığın Avrupa’da ilk çarptığı yer İtalya oldu. Oradan Fransa, Almanya, İngiltere’ye sıçradı. Ancak 1352’de Kara Ölüm Moskova’da hızını kesti.
  • 16
  • 64
Dünya veba ile öyle sarsılmıştı ki herkes artık dünyanın sonunun geldiğini düşünüyordu. Vebanın ilerleyişi alınan tüm tedbirlere karşı durdurulamamış ve kim hastalığa temas ettiyse ölmüştü.
  • 17
  • 64
İtalya’da durum o hâle gelmişti ki Decameron adlı eserin yazarı Giovanni Boccaccio’ya göre, kimse kimseyi tanımaz olmuş, cenazeler sokaklardan kaldırılamaz olmuştu.
  • 18
  • 64
MÜEZZİN BULUNAMIYORDU
Aynı asırda veba, Müslüman toplumlara da bulaşmıştı. Mısır ve Suriye vebadan aynı sert silleyi yedi. Buhayre gibi bazı kentlerde vergi verecek insan kalmamıştı.
  • 19
  • 64
Camiler toplu cenaze namazları için dolup taşıyordu. Öyle ki günde bine yakın insanın öldüğü kentlerde, neredeyse ezan okuyacak müezzin bile bulunamıyordu.
  • 20
  • 64
14. asrın bu doğal felaketini kimse unutmadı. İnsanlık hızla yayılan belalara bu nedenle hep: Çağın vebası adını verdi.
  • 21
  • 64
Gerçi veba doğal yollarla ortaya çıkmıştı ama o dönem Avrupa’sında bazıları bunun bir biyolojik saldırı olduğu kanaatine varmıştı. Böyle düşünenlere göre mikrobu Yahudiler yaymıştı.
  • 22
  • 64
Ölümün kol gezmesiyle oluşan sinir bozukluğu kimilerinin kontrolden çıkmasına neden oldu ve bazı gruplar “Bu illeti bilerek Yahudiler yaydı!” diyerek nerede Yahudi gördülerse saldırıp katletmeye başladılar.
  • 23
  • 64
İSPANYOL GRİBİ
Bir Sırp militanın Avusturya-Macaristan veliahdını öldürmesiyle dünya dört yıl sürecek bir genel savaşa sürüklenmişti.
  • 24
  • 64
Cephelerdeki mitralyöz ateşinin insanları biçmesi yetmezmiş gibi tam bu demde insanlığın başına bir de salgın hastalık musallat olmuştu.
  • 25
  • 64
Bilim insanlarının iddiasına göre İspanyol Gribi virüsü, su kuşlarını etkileyen bir virüsün mutasyona uğraması sonucu ortaya çıkmıştı. İspanyol Gribi, klasik grip salgınlarından elli kat daha ölümcüldü.
  • 26
  • 64
Hastalığa yakalananların derisi mavimsi bir renge bürünüyor ve pek çok kişi ilk belirtilerden sonra kırk sekiz saat içinde boğularak hayatını kaybediyordu.
  • 27
  • 64
Yapılan otopsilerde hastaların akciğerlerinin kanla veya sıvıyla dolduğu görülüyordu.
  • 28
  • 64
Tahminlere göre bu hastalık tüm dünyada elli ile yüz milyon arası kişinin ölümüne neden olmuştu. Ama kimse bunun bir biyolojik saldırı olduğundan kuşkulanmadı. Apaçık bir doğal afetti.
  • 29
  • 64
İLK MUCİDİ HİTİTLER
Biyolojik silahın ilk mucitleri Antik Çağ’a kadar uzanmaktadır. Tarihçiler bu dönemde mikropların bir silah olarak kullanmayı ilk olarak Hititlerin akıl ettiğini iddia ederler.
  • 30
  • 64
Hititlerin en büyük rakibi Mısırlılara ait belgelerde Hititlilerin Kadeş Savaşı esnasında vebalı hastaları casus olarak Mısır’a gönderdikleri ve birçok Mısırlının bu yüzden hayatını kaybettiği söylenir.
  • 31
  • 64
Yine Antik çağın en ünlü hükümdarı Büyük İskender’in de Perslere karşı savaşırken İran ordularının üzerine ölmekte olan hastalıklı insanları gönderdiği söylenir.
  • 32
  • 64
Bunun daha ilginç bir örneği ise Kartacalıların kullandığı bir taktiktir. M.Ö. 184 yılında Hannibal komutasındaki Kartacalılar Bergamalılar ile savaşlarında biyolojik silah olarak yılanlardan yararlanmışlardı.
  • 33
  • 64
Hannibal’in emriyle içi “her çeşit zehirli yılanla” dolu toprak kaplar Bergama gemilerine fırlatmışlar, önce düşmanlarının fırlattıklarını eğlenceli bulan Bergamalılar, ikinci bir düşmanla daha baş etmek zorunda olduklarını kısa sürede anlamışlardı.
  • 34
  • 64
Orta Çağ’a gelindiğindeyse biyolojik silahı daha sistemli kullananlar Moğollar olmuştu. 13. yüzyılda başlayan Moğol istilasından korunmak için ülkeler, maharetli Moğol süvarilerine karşı kendilerini kalelerin duvarları ardına saklamışlardı.
  • 35
  • 64
Ağırlıklı olarak hızlı süvari birliklerinden oluşan Moğol orduları kendilerinin hızını kesen bu savunma yöntemine karşı acımasız bir çözüm yolu üretmişlerdi.
  • 36
  • 64
Moğollar kuşattıkları şehirlerin içine mancınıklarla vebadan ölen askerleri ya da mezarlıktaki ölüleri fırlatmışlardı.
  • 37
  • 64
Böylelikle zaten kapana kısılmış şehir ahalisi arasında veba hastalığı hızlı bir şekilde yayılmış ve şehirler Moğollara boyun eğmişti.
  • 38
  • 64
Bunun en bilindik örneğiyse Kırım Kalesi’nin alınmasıydı. Kaleyi kuşatan Batu Han, kalenin sağlam konumu nedeniyle üç ay boyunca kaleyi alamamıştı.
  • 39
  • 64
Bunun üzerine Batu Han, kale önünde çaresizce beklemektense biyolojik silah kozuna başvurmuştu. Şehre mancınıklarla fırlattığı vebalı ölüler kaleye büyük bir hastalık yaymış böylece kale tek bir Moğol askeri ölmeden alınmıştı.
  • 40
  • 64
SİLAH OLARAK BATTANİYE
Biyolojik silah kullanılması konusunda tarihte en acımasız taktiği ise Batılılar uygulamıştı. Tarihçiler 1763 yılını biyolojik silah kullanımında yeni bir aşamanın başlangıcı saymaktalar.
  • 41
  • 64
Çünkü bu tarihte bölgeyi kolonileştirmek için Kuzey Amerika’da bulunan İngiliz Kraliyet Kuvvetleri’nin komutanı olan Sir Jeffrey Amherst, Fransızlara sadık kalan Kızılderililerden intikam almak için şeytanî bir plan yapmıştı
  • 42
  • 64
Amherst’e çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniyeler fikrini veren de astı Albay Henry Bouquet idi. Albay Henry Bouquet 13 Temmuz 1763 tarihli mektubunda planı şöyle anlatmıştı:
  • 43
  • 64
Kızılderililer’i, onları hastalandırabilecek battaniyelerle aşılamayı deneyeceğim. Bu zararlıları topyekûn imha etmek ve uzaklaştırmakta hayli etkili olacaktır.
  • 44
  • 64
Sir Jeffrey Amherst ise plandan heyecanlanmış biçimde mektuba şöyle cevap vermişti:
  • 45
  • 64
Kızılderililere, bu aşağılık ırkı topyekûn imha etmeye yarayan bütün diğer metotlar kadar iyi olan battaniye ile mikrop bulaştırmayı denemekle çok iyi yaparsınız.
  • 46
  • 64
Böylece kolonizasyon politikasına en büyük tehlike olarak gördüğü yerlilerin sayısını azaltmak için, onlara hastanelerde çiçek hastalarının üzerine örtülen battaniyeleri hediye olarak gönderilmişti.
  • 47
  • 64
İnsanî yardım görünümlü bu biyolojik saldırı etkisini göstermiş, olaydan kısa bir süre sonra Ohio nehri vadisindeki çeşitli Kızılderili kabilelerinde çiçek salgınları ortaya çıkmıştı.
  • 48
  • 64
20. YÜZYIL MİKROPLARI
20. yüzyılda İspanyol Gribi insanları bir gök ekini gibi biçerken, bilim insanları da boş durmamış, düşmanlarını yok edecek biyolojik silahlar üzerinde çalışmışlardı.
  • 49
  • 64
Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar, düşman at ve sığırlarına gizlice şarbon ve ruam hastalıklarını bulaştırdı.
  • 50
  • 64
Yine Almanların Ruslara karşı 1915 yılında veba kullandıkları ve İtalya’ya karşı kolera kullanma girişimde bulunduklarına dair raporlardan da bahsedilmektedir.
  • 51
  • 64
İkinci Dünya Savaşı sürecinde özellikle 1932 ve 1945 yılları arasında Japonya da biyolojik silah çalışmaları yapmıştı.
  • 52
  • 64
Japonların üzerinde araştırma yaptıkları on binin üstünde savaş esirinin şarbon, menenjit, kolera ve vebadan ölmesine sebep oldukları söylenir.
  • 53
  • 64
Japonya’nın Çin’i işgal sürecinde suların ve gıda kaynaklarının biyolojik ajanlarla kirletilmesi, bakteri içerikli bomba atılması gibi yöntemler sıkça kullanılmıştır.
  • 54
  • 64
Özellikle Mançurya bölgesinde Japonlar tarafından kullanılmış metotlardan birisi de veba mikrobu taşıyan pirelerle dolu pirincin uçaklardan atılması olmuştur.
  • 55
  • 64
BRUSELLA NASIL OLUŞTU?
Bu konuda sadece Almanlar ve Japonlar sabıkalı değildir. Japonya’nın biyolojik savaş çalışmalarına başlamasının hemen ardından Amerika Birleşik Devletleri de kendi biyolojik silah programını başlatmıştır.
  • 56
  • 64
Almanların ve Japonların bu konudaki “deneyimlerinden yararlanan ABD, Soğuk Savaş sırasında dünyanın en etkili biyolojik silah deposu haline gelmiştir.
  • 57
  • 64
Programda ilk olarak tahıl ürünlerine karşı kullanılacak bitki yok edici mikroplar üzerinde çalışılmıştır.
  • 58
  • 64
2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan Soğuk Savaş döneminde SSCB’de de nükleer, kimyasal ve biyolojik silah programları geliştirilmiştir.
  • 59
  • 64
Bu kapsamda Sovyetler Birliği şarbon ve çiçek virüsü gibi mikrop-ajanlar üreterek geniş çaplı bir biyolojik silah programına sahip olmuştur.
  • 60
  • 64
Böylece Kızıl Ordu, çiçek virüsü taşıyan bombalar ve kıtalararası balistik füzeleri de elinde bulundurmuştur.
  • 61
  • 64
Anlaşılan o ki insanlığın mikroplarla imtihanı gerek doğal yolla gerek insan eliyle olsun bitecek gibi görünmemekte.
  • 62
  • 64
Bu pirinci yiyen fareler veba mikrobunu taşır hale gelmiştir. Böylece hastalığın insanlar üstünde geniş bir coğrafya boyunca yayılması için gerekli koşullar hazırlanmıştır.
  • 63
  • 64
Milletler Cemiyeti Japonya’nın Mançurya’da gerçekleştirdiği bu faaliyetleri araştırmak için bölgeye bir heyet göndermiştir.
  • 64
  • 64
Ardından bu mikroplar ABD tarafından insanlara karşı kullanılmak üzere silaha dönüştürülmüş hayvanları da hasta eden Brusella bakterisi böyle oluşmuştur.