Toplumun 1 hafta bile istirahat hakkı tanımadığı yazar: Peyami Safa
Usta romancı Peyami Safa'nın eserleri ölümünün 55. yılında bile güncelliğinden bir şey kaybetmedi
MEHMET ŞİMŞEK/aksam.com.tr
HAYATINI KALEMİYLE KAZANDI
1899 yılında İstanbul'da doğdu. Meşhur şair İsmail Safa'nın oğludur. Düzenli bir öğrenim göremedi. Kendi kendisini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918) ve gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı.
OĞLU MERVE'Yİ KAYBETMESİ ONU ÇOK SARSTI
Kardeşi İlhami Safa ile Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı. Bu gazetede, "Asrın hikâyeleri" adıyla ilk hikâyelerini imzasız yayınladı (1919). Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Oğlu Merve'yi, askerliğini yaptığı sıra kaybetti. Bu olay onu, çok sarstı. Bir kaç ay sonra, 15 Haziran 1961 tarihinde, İstanbul'da öldü. Kabri Edirnekapı Şehitliği'ndedir. Öldüğü zaman Son Havadis gazetesi başyazarı idi.
GEÇİNMEK İÇİN YAZDIĞI ESERLERE ANNESİNİN İSMİNİ VERDİ
Peyami Safa, edebî değeri olmayan romanlarını annesi Server Bedia hanımın ismini vererek "Server Bedi" imzası ile yayınladı. Sayıları 80'i bulan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya (1936) romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı. Peyami Safa'nın fıkra ve makalelerinde sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Romanlarında olaydan çok tahlile önem verir. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyet değişimin yol açtığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirdi. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işledi.
BU "CEMİYET BANA BİR HAFTA İSTİRAHAT HAKKI VERMEMİŞTİR"
Peyami Safa, 1940 yılında şair Cahit Sıtkı Tarancı’ya söylediği şu cümle onun sadece kaleminden geçinen bir entelektüel olarak onu çok iyi özetlemektedir: “On dokuz senelik yazı hayatımda, bu cemiyet bana bir hafta istirahat hakkı vermemiştir”
ESERLERİ
Romanları:
Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya'nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959).
Hikâyeleri:
Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980).
Oyunu:
Gün Doğuyor (1932).
İnceleme- denemeleri:
Türk İnkılâbına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran (1939), Millet ve İnsan (1943), Mahutlar (1959), Mistisizm (1961), Nasyonalizm (1961), Sosyalizm (1961), Doğu-Batı Sentezi (1963), Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970), Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970), Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971), Din-İnkılâp-İrtica (1971), Kadın-Aşk-Aile (1973), Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar (1976), Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976), 20. Asır- Avrupa ve Biz (1976). Ders Kitapları: Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (I-IV, 1929), Yeni Talebe Mektupları (1930), Büyük Mektup Nümuneleri (1932), Türk Grameri (1941), Dil Bilgisi (1942), Fransız Grameri (1942), Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948).
ROMANLARINDAN ÖNE ÇIKANLAR:
BİZ İNSANLAR
Mütefekkir romancı bu eserde insan ruhunun derinliklerine büyük zekasının ışığını tutmaktadır. romanda asil bir ruhun insanın anlaşılmazlığı karşısındaki bunalımları, ikiyüzlülüğe ve bayağılıklara karşı isyanı verilmektedir. Harb yıllarının ahlâkı ve içtimâi hayanı verilmektedir. Harb yıllarının ahlâkı ve içtimâî hayatı perişan eden havası iinde dürüstlüğün ve ülkücülüğün savunması yapılmakta, kozmopolitliğe karşı milliyetçilik, materyalizme karşı maneviyatçılık bayraklaştırılmaktadır.
FATiH HARBiYE
Yazar bu romanında Tanzimat'tan kopup gelen, Millî Mücadelede ve sonraki yıllarda alevlenen batılılaşma hareketlerinin Türk tipindeki ve cemiyetindeki etkilerini incelemektedir.
MATMAZEL NORALiYA' NIN KOLTUĞU
Peyami Safa'nın mizac ve ruh yapısına uygun düşen bir konuyu ihtiva etmektedir. Ruhçu ve akılcı dünya görüşünün yazarın anlayışı çerçevesinde birleştirilmesi esasına dayanır.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mes'ud olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insaın kuruntularını ve çıplak hastahane duvarı gerisindeki hıçkırıklarını anlatır.
MAHŞER
Yazarın görüşlerini değişik bir tarzda işlediği bir romandır.
ŞİMŞEK
Yazarın ilk romanlarındandır. Yazar bunda da bütün eserlerinde işlediği konuları, bir başka tarzda yeniden işlemektedir.
CANAN
Peyami Safa'nın "Şimşek", "Bir Akşamdı", "Mahşer" romanları tarzında bir diğer eseridir.
SÖZDE KIZLAR
Eser filmlere konu olmuştur.
YALNIZIZ
Peyami Safa, bu eserinde insanlığı materyalizmin kör çenberini kırmağa, kendini kaybettiği ruhunu bulmaya çağırmaktadır. Asrımızda insanın bütün problemleri bu noktada düğümlenmektedir. Ve Allah'ı bilmedikçe, insanlık buhrandan buhrana yuvarlanacak, huzur ve sükun bulamayacaktır.
ATTİLA
Attilâ, Peyami Safa’nın yegâne tarihî romanıdır. 1940’lı yılların başlarında yazılmıştır. Yazar bu esriyle, Attilâ gibi büyük bir Türk cihangirinin devrine ve kişiliğine ilk defa bir Türk gözüyle bakmış, Batı dünyasının “geçtiği yerde ot bitmez” diye karaladığı bir devlet adamı ve kumandanı Türk gözüyle değerlendirmiştir.
Yazar, yabancı kaynaklardan ve özellikle Bizans tarihçilerinin verdiği bilgilerden yola çıkarak eserini yazmıştır. Çelik iradeli, demir disiplinli bu Türk hakanının, şahsî ilişkilerde yumuşak huylu, zengin gönüllü, engin merhametli, kendisine sığınanlara karşı hassas yürekli bir insan olduğunu ortaya koymuştur.
Kültür Haftası Dergisi
Haftalık magazin dergisi Hafta'nın yerine çıkarılan derginin sahibi ve neşriyat müdürü Peyami Safa'nın ağabeyi İlhami Safa'dır.
Türk Düşüncesi (12.1953-04.1960)
Peyami Safa tarafından dönemin entelektüellerin buluştuğu dergi yayın hayatına 7 sene devam etmiştir.
Peyami Safa tarafından çıkarılan bir başka dergi Yirminci Asır
İŞTE PEYAMİ SAFA'NIN ÖZLÜ SÖZLERİNDEN BİRKAÇI
Tarihte bir çok harpler, kalemin aciz kaldığı yerde kılıcın medeniyet dersi verdiğini gösterirler. Fakat medeniyetin Yabani’nin üstüne her yürüyüşünde ona teklif ettiği iki madde vardır: Ya kitap, ya ölüm beğen beğendiğini al…
Türkiye’de kitap kadar hakarete uğrayan hiçbir mal yoktur.
Gerçek münevver bütün ilimlerin ve felsefe sistemlerinin esasları tarihi safhaları ve son verileri hakkında bilgi sahibi olan ve bu bilgiyi, şahsi temayül ve ihtiraslarının tesirinden kurtarıp, objektif planda fikir haline getiren insandır.
Ben iki yaşında babasız kaldım. Bütün çocukluğum ve gençliğim korkunç bir hastalığa ve fakirliğe karşı mücadele içinde geçti. Kimsesiz, sıhhatsiz, parasız ve tahsilsiz kaldım. Orta sekizden yukarı okul görmedim. Hastalık, cehalet ve sefalet ejderleriyle boğuştum.
Yazık ki, Türkiyemizde halka yol gösteren ve ışık tutan aydınlar arasında din yobazları kadar, politika yobazları, inkılap yobazları, yenilik ve eskilik yobazları da az değildir. Bunun için anlaşılmıyor, birbirimizi yiyoruz.
Gerçek san’at eseri ne eski ne de yenidir. Eğer eski olsaydı ölüme mahkum olurdu. Yeni olsaydı eskimeye mahkum olurdu. Gerçek san’at eserinin vasfı, eski ve yeniyi aşması yani zamanın fekına çakmısadır. Ölmezliğin sırrı da oradadır.
Tahsiliniz bugün bitiyor değil mi? Elinizde tuttuğunuz diplomalanın en büyük yalanı budur. Tahsiliniz bugün bitmiyor, bilakis bugün başlıyor.
Halkın ruhu sadedir, fakat basit değildir. “Bir ben var, ben’de benden içeru” diyen Yunus’un dört parça sade kelime ile en çapraşık ve derin, en mistik ve ifadesi güç ruh hallerinden birini, bir mısrada söyleyivermiştir. Halk şairi en samimi ve dik sözlerinde bile sırnaşık, basit ve laubali olmaktan kaçar:
Asildir…
İnsanın en kolay aldatabileceği budala kendisidir.
Her hastalık evvela ruhta başlayıp sonra vücuda sirayet etmiş bir isyandır.
YaIan bana suçIarın en ağırı gibi geIiyordu; ve bir yaIan söyIendiği zaman insanIarın değiI, eşyaIarın biIe buna nasıI tahammüI ettiğine şaşıyordum. YaIana her şey isyan etmeIidir. Eşya biIe. damIardan kiremitIer uçmaIıdır, ağaçIar kökIerinden söküIüp havada bir saniye içinde toz duman oImaIıdır, çamIar kırıImaIıdır, hatta yıIdızIar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrıImaIıdır fiIan
AptaIIar bütün hayatIarı boyunca akıIIı kişiIerIe gezseIer biIe gerçekIeri öğrenemezIer hiç, kaşık çorbanın Iezzetini aIabiIir mi?
Eski başka, eskimiş başkadır nice eskiIer vardır ki, hiç eskimez
BekârIarı çoğaIan cemiyet, gizIi bir anarşi geçiriyordur. Ya büyük bir inkiIâba, ya inhitata gidecektir.
YaşIanarak değiI, yaşayarak tecrübe kazanıIır; zaman insanIarı değiI, armutIarı oIgunIaştırır.
Batıda hükümet sansürü yerine seviye sansürü vardır. Bu seviyenin oImadığı memIeketIerde kanun düşünceyi hudutIandırır. Düşünce hürriyeti isteyenIer daha evveI düşünce seviyesinin yükseImesine hizmet etmeIidirIer.
Hakikat başka, fikir başkadır. Fikir her zaman hakikatin ta kendisi değildir. Çok defa düşünmek hakikate doğru yola çıkmaktır. Fikir tekamül ettikçe yenileşir hakikate yaklaşır. Bu yeniliğin bir kılık değiştirmekten ibaret olduğunu söylemek, hakikatin de içi boş bir elbiseden başka bir şey olmadığını iddia etmekle birdir.
HaIk sevginin veya aIâkanın objesini ortadan kaIdırmakIa meseIeyi kestirme haIIedeceğini sanır ve sevdiğini öIdürür. Biz meseIenin dışarıda değiI, içimizde haIIediIebiIeceğini daha çok anIarız. Çünkü dâva yaInız sevgiIi iIe kendimiz arasında değiI, hattâ senin meseIende oIduğu gibi hiç değiI, asıI dâva kendimizIe kendimiz arasındadır. SevgiIiyi dışarda öIdürmek neye yarar? İçimizde yaşadığı müddetçe, biz sadece bir şekIin kaatiIi oImakIa kaIırız. Onu içimizde öIdürebiImeIiyiz. Unutmak budur. Tereddüdün Iüzumsuz. ReziI etmek veya öIdürmek, yani mânen veya maddeten öIdürmek, verdiği zafer gururu ne oIursa oIsun, meseIeyi haIIetmez.
Ağaç nasıIsa meyvası da ona göredir.
Aşkın tam bir tarifi yapıIamaz. Şiir de böyIedir. YapıImış ve yapıIacak tarifIerden her biri, denizden aIınmış bir kova suya benzer. Hiç şüphesiz bu, deniz suyudur, fakat deniz değiIdir. Aşkı denize, tarifi de kovaya benzetirseniz eIde ediIen şey, aşkın bir haIini izahtan ibaret kaIır. Enginsiz, kıyısız, renksiz, daIgasız, derinIiksiz bir izah
KALEM KAVGALARI MEŞHURDUR
Peyami Safa kendi kendisini yetiştirmiş ender şahsiyetlerden biridir. Fransızcayı, Fransızca gramer kitabı yazabilecek kadar öğrenmiştir. 43 yıl hiç durmadan yazmıştır. Güçlü bir fikir adamı, romancı ve polemikçidir. Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul ve Aziz Nesin'le polemiğe girişmiştir.Nrullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul ve Aziz Nesin'le polemiğe girişmiştir.
BaşkaIarının karısına kız kardeş gözüyIe, başkasının servetine bir yığın toprak gözüyIe ve bütün yaratıkIara kendi canını taşıyorIarmış gibi bakan kimse gerçekten akıIIı bir kişidir
16 Haziran 1961'de Hürriyet'te çıkan vefat haberi
KABRİ EDİRNEKAPI ŞEHİTLİĞİ'NDE
15 Haziran 1961'de vefat eden Peyami Safa, Edirnekapı Şehitliği'nde yatıyor.
Peyami Safa, üstad Necip Fazıl Kısakürek'le birlkte
Peyami Safa'nın bazı eserleri filme alındı
İŞTE FİLM AFİŞLERİNDEN BAZILARI:
Kitapları günümüzde de en çok satanlar arasında yer alıyor...
Peyami Safa'nın Osmanlıca basılmış olan "Polis Hafiyesi İhsan'ın Maceraları 1" isimli kitabı
Peyami Safa ve eşi Nebahat Safa. Bu evlilikten Merve isimli bir çocukları dünyaya gelmiştir.
Peyami Safa'nın kaleme aldığı fıkra yazarları 'Objektif' adlı köşe ismiyle yayınlanmıştır.
Peyami Safa'nın çocukluk fotoğrafı
TÜRKÇE'DEN FRANSIZCA'YA GRAMER KİTAPLARI YAZDI