Atatürk´ün yüzüne ´Olmadı Paşa hazretleri´ diyen yazar
Dolmabahçe'de Atatürk'ün sofrasında 'Olmadı paşa hazretleri! Olmadı efendim' diye itiraz eden kimdi
MEHMET ŞİMŞEK / aksam.com.tr
Atatürk'ün "Sıfır nedir?" sorusuna "Huzurunuzda bendeniz" diye cevapların verildiği Dolmabahçe Sarayı'nda öyle bir olay yaşandı ki, ortam adeta buz kesti! Herkes Atatürk'ün yaptığı edebiyat tanımlamasını alkışlamaya hazırlanırken masanın öte ucundan bir ses yükseldi:
- Olmadı Paşa hazretleri, olmadı efendim!
Peki bu cüreti gösteren yazar kimdi?
DOLMABAHÇE'DE EDEBİYAT ZİRVESİ
Atatürk, belli aralıklarla dönemin fikir adamı, siyaset, sanatçı ve edebiyatçılarını toplayıp, onlarla fikir alışverişinde bulunuyordu.
İşte o toplantılardan birinde ülkenin önde gelen edebiyatçılarıyla sohbet etmek istemiş ve Dolmabahçe Sarayı'nda yemeğe davet etmişti.
"SIFIR NEDİR" DİYE SORUNCA?
Davet sahibi Atatürk kısa bir hoşgeldiniz konuşmasının ardından Hasan Ali Yücel'e:
-Sıfır nedir?
diye sorduğunda
-Huzurunuzda bendeniz! cevabını almıştı...
SIRA EDEBİYAT TANIMINA GELDİ
Atatürk bu kez de masadaki edebiyatçılara hitaben kısa bir edebiyat tanımı yaptı. Masadakiler susmuş, alkış tutmaya hazır bir halde sözlerinin bitmesini beklemekteydi.
Özetle şunları söyler:
-Edebiyat, bir ferdin (bireyin) veya cemiyetin (toplumun) duygularını, düşüncelerini muayyen (belirli) şekiller içinde ifade etmesidir...
HERKES ALKIŞLAMAK ÜZEREYKEN...
Masadakiler alkışlamak üzere Atatürk'ün sözlerinin bitip bitmediğini düşünürken o sırada masanın öte ucundan kendine güvenen bir ses yükselir:
-Olmadı Paşa hazretleri, olmadı efendim!
ORTAM BUZ KESER! NEFESLER TUTULUR!
Sahi böyle bir cüreti kim gösterebilmiştir? Başlar ve bakışlar sesin geldiği tarafa yönelir. Bazılarının tanımadığı saçları aslında kumrala yakın, fakat yer yer ağarmış, genç sayılabilecek zayıf bir adam bu cüretin sahibidir.
PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?
Tanıyanlar o yazarın böyle bir çıkış yapmasına fazla şaşırmaz. Fakat, "şimdi ne olacak" diye düşünmeden de edemezler!
KAŞ-GÖZ DİPLOMASİSİ DEVREYE GİRER
Atatürk‘ün sırdaşı ve Antep Milletvekili Kılıç Ali, sözkonusu yazara itirazını geri alması veya tatlıya bağlaması için, telaş içinde kaşla gözle birtakım işaretler yapmaya başlar.
RECEP ZÜHTÜ TELAŞLANIR
Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerinden itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresinde bulunmuş, onun muhafızlığını üstlenmiş olan Recep Zühtü de aynı endişededir. Çünkü, Atatürk‘ün rahatsız olmaması kendisinin başlıca vazifelerindendir ve bu uğurda canını bile ortaya koyacak kadar Atatürk‘e bağlıdır. Bununla beraber bir edebiyat ve fikir adamı olarak o yazara sevgi ve muhabbeti yok değildir. O'nun Atatürk‘ten gelecek sözlerle üzülmesine de gönlü razı değildir.
İSMAİL MÜŞTAK'I SOĞUK TERLER BASAR
Gazeteci kökenli Siirt Milletvekili İsmail Müştak’ın yüzünde bir tarafına inme inmiş gibi bir ifade vardır. Atatürk böylesine bir teşhise nasıl cevap verecektir? Aslına bakılırsa, o zamana kadar Atatürk’ün sofrasında böyle bir durumla karşılaşılmadığı için kimsenin bir peşin hükme bağlanmaması gerekir. Çünkü Atatürk, çok sert çıkacağı gibi, pek âlâ çok yumuşak da davranabilir.
ATATÜRK: PEKİ O ZAMAN SİZ TARİF EDİNİZ
Zihinlerde dolaşan kötümser ihtimallerden hiç biri gerçekleşmez. Atatürk, en ufak bir sinirlenme belirtisi göstermeden, “Peki, siz tarif ediniz ve dinleyelim " diyerek sözü o yazara verir...
O YAZAR PEYAMİ SAFA‘DIR
Peyami Safa, bir konferans veriyormuş gibi ayağa kalkar. Kendisine böyle bir imkân tanıdığı için önce Atatürk’e teşekkür eder. Peşinden de Aristo’dan başlayarak Valery’ye kadar gelen edebiyat anlayışının çağlar içinde geçirdiği değişim ve evreleri anlatmak için, bazı yazıları ve şiirleri ezberinden okur.
BÜYÜK MEMNUNİYET DUYAR
Safa, sözlerini bitirip kendisini başıyla selamladığı zaman:
- Çok teşekkür ederim Peyami Beyefendi” der.
Ve ekler:
- Haklısınız. Benim edebiyat anlayışım Selânik’te ‘Genç Kalemler’ devresine ait. Ayrıca hiç meşgul olduğum da yok. Bizi aydınlattınız...
İLTİFATLAR KARŞI İLTİFATLAR
Peyami Safa, bu iltifatlara daha büyük iltifatlarla karşılık verir. Atatürk, onu yanına çağırır ve yanında oturmasını ister. Sağ tarafında manevî kızı Nebile Hanım vardır. Bundan sonra söz dil inkılâbına dökülür. Peyami Safa, “tim” ve “dim” üzerinde durur, “içtim, bitirtim” derken Atatürk’ü hayli güldürür.
SOHBET MUSİKİ İLE TAÇLANDIRILIR
Sohbet uzun sürmüş ve musıkî faslı başlamıştır. Atatürk, Peyami Safa’nın alaturka musıkî üzerine söylediklerini dikkatle dinler ve bu arada manevî kızından da birkaç şarkı ister... Ve böylece toplantı sona erer...
PEYAMİ SAFA'NIN YAKIN DOSTU
Yukarıdaki tarihi anektodu Peyami Safa'nın yakın dostu yazar Vecdi Bürün, "Peyami Safa ile 25 Yıl" isimli kitabında anlatmıştır. (Fotoğrafta Vecdi Bürün gazeteci Mehmet Nuri Yardım'la bir röportajında görünüyor)
25 YILIN ÖZETİ
Vecdi Bürün, ünlü edebiyatçının ölümünden sonra kaleme aldığı kitabında çeyrek asırlık dostu Peyami Safa'dan bizzat dinlediği, yaşadığı olayları okurla buluşturmuştu.
118 YAŞINDA
2 Nisan 1899 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Peyami Safa, Türk Edebiyatı'na damgasını vurdu.
"BU "CEMİYET BANA BİR HAFTA İSTİRAHAT HAKKI VERMEMİŞTİR"
Peyami Safa, 1940 yılında şair Cahit Sıtkı Tarancı’ya söylediği şu cümle onun sadece kaleminden geçinen bir entelektüel olarak onu çok iyi özetlemektedir: “On dokuz senelik yazı hayatımda, bu cemiyet bana bir hafta istirahat hakkı vermemiştir”
13 YAŞINDA HAYATA ATILDI
Yoksulluk ve 9 yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle düzenli bir eğitim almadı. Bir yandan çalışırken bir yandan da kendi kendini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı.
EVLAT ACISINA DAYANAMADI
Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. (Fotoğrafta Peyami Safa'nın genç yaşta kaybettiği oğlu Merve görülüyor)