İstanbul Boğazı´nda tarihi kare! İşte 52 gün süren 1960 Peter Zoraniç gemi kazasının bilinmeyenleri...
Yıl 1960. Boğaziçi'nde Peter Zoraniç ile World Harmony çarpıştı. Yangın 52 gün sürdü. İstanbul İtfaiyesi o günlerde canını dişine takarak çalıştı
1960 İSTANBULU'NDA SABAHA KARŞI
1960 yılı 14 Aralık'ta Boğaziçi’nde yaşanan gemi kazası faciası İstanbullular’a Hollywood filmlerinden fırlamış bir senaryoyu yaşattı. Kimi korkudan bebeğini düşürdü kimi ise memleketine dönmek için bavullarını hazırladı... Boğaziçi'nin ateş günlerinde gecesini gündüze katan bir aktör daha vardı: İstanbul İtfaiyesi. İtfaiye Haftası münasebetiyle o günleri ve tanıklıkları anlatalım istedik...
ÖZEL HABER
Mehmet ŞİMŞEK aksam.com.tr
İSTANBUL'UN GÖZLERİ MAHMUR
Bundan 56 sene öncesi... Takvimler 1960 Aralık ayının 14’ünü gösterirken İstanbullular birkaç saat sonra olacaklardan habersiz uykuya yatmıştı. Boğaziçi sakinleri saat 02.30 sularında müthiş bir patlamayla uyandı. Kış gecesinin zifiri karanlığı birdenbire aydınlandı. Etraf kızılca kıyamete bürünmüştü. Deniz adeta tutuşmuştu!
TÜYLER ÜRPERTEN KAZAYI İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN
ALEV TOPLARI GÖĞE YÜKSELİYOR
Patlamayla birlikte Kanlıca açıklarında beliren alev topları göğe yükseliyor; sarsıntıyla uyanan her iki yaka sakinleri karşı tarafı gündüz gibi görüyordu. İnsanlar panik içinde ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor; kimi komşusuna koşuştururken kimi de kıyamet kopmakta olduğunu zannederek kelime-i şehadet getiriyordu. Sabahı beklemeye gerek kalmadan ortalık çoktan ışımıştı bile. Hadise kısa zamanda anlaşıldı; Yunan bayraklı gemi World Harmony ile Yugoslav bandıralı petrol tankeri Peter Zoranic çarpışmıştı.
İKİ DEV BOĞAZ’IN EN DAR YERİNDE KARŞILAŞINCA
Müthiş facia şöyle gelişti: Kaptan Aristidis Barçis yönetimindeki 33 bin tonluk Yunan gemisi World Harmony, boş olarak Pire’den hareket etmiş Rusya’nın Novoroski Limanı’na akaryakıt yüklemeye gidiyordu.
12 BİN TON PETROL YÜKLÜ GEMİ!
Rusya’nın Tuapse Limanı’ndan çıkış yapan 26 bin tonluk Yugoslav tankeri Peter Zoranic ise taşıdığı 12 bin ton benzin ve 10 bin ton petrolle Hamburg’a gitmek üzere Boğaz’da yol alıyordu.
YUNAN GEMİSİ İŞARETİ GÖREMEYİNCE...
İki tanker Boğaziçi’nin en dar geçitlerinden biri olan Kanlıca-İstinye arasında karşılaştı. Yugoslav tankeri boğaz trafiği kuralına göre sağdan geçecekti, işaret verdi ve yol istedi. Yunan gemisi işareti göremeyince olanlar oldu. İki gemi büyük bir gürültüyle çarpışmış, Peter Zoranic’in burnu World Harmony’nin karın kısmına girmişti.
KORKULAN SENARYO GERÇEK OLUYOR
O anda Yugoslav tankerinde çıkan yangın kısa zamanda diğerine sıçradı. Gökyüzünü onlarca metre yükseklikteki alevlerle kapladı ve korkulan senaryo gerçekleşti: Peter Zoraniç’in deposundaki akaryakıt tutuştu. Kaza mahallinden yaklaşık 300 metre ileride ise bir başka facia daha yaşanacaktı.
İKİ DEV GEMİ BOŞ BİR SANDAL GİBİ SAVRULUNCA
Her iki gemide bulunan mürettebatın bir bölümü panik halinde kendilerini denize atıp, sahile ulaşmaya çalışıyordu. Gövdesine büyük bir darbe yiyen Yunan gemisi hâlâ hareket halindeydi. Boğaz'ın sert akıntısı idaresiz gemileri serseri mayın gibi sürükledi.
TÜRK GEMİSİ DAHA BÜYÜK BİR FACİAYI ÖNLEDİ
Saat 03.20 sularında Yugoslav tankeri, birkaç gün sonra Amerika’ya gitmek için İstinye tersanesi havuzunda bekleyen Tarsus vapuruna yaslandı. Zoraniç’in dev alevleri Türk gemisinin güvertesini tutuşturdu ve Tarsus’u tanınmaz hale getirdi.
GÖVDESİNİ SİPER ETTİ
Aslında Tarsus gövdesini siper ederek daha büyük bir faciayı engellemişti. Türk gemisi olmasaydı alevlerle sürüklenen Peter Zoraniç yalılara çarpabilir ve yangın karaya da sıçrayabilirdi.
DENİZDE CAN PAZARI
Tarsus yanarken Yunan ve Yugoslav bandıralı tankerler Karadeniz’e doğru sürüklenerek Beykoz koyuna yanaştı. Beykozlular sahilde toplanmış dünya tarihinde ender görülen bu faciayı kaygılı gözlerle izlemekteydi. Boğaz sahilleri tan yeri kızıllığına bürünmüştü. Yangının sıcaklığı Beykoz tepelerinde bulunan evlerde bile hissediliyordu. Gemiler sahille buluşsa bölgede bulunan iki benzin deposunun alev alıp ilçeyi havaya uçurması işten bile değildi! O esnada denizde yaşanan can pazarı dikkat çekiyordu; bunlar can havliyle karaya çıkmaya çalışan gemiden atlamış olan insan siluetleriydi.
BEYKOZ’UN HAVAYA UÇMASI AN MESELESİYDİ!
Tarsus yanarken Yunan ve Yugoslav bandıralı tankerler Karadeniz’e doğru sürüklenerek Beykoz koyuna yanaştı. Beykozlular sahilde toplanmış dünya tarihinde ender görülen bu faciayı kaygılı gözlerle izlemekteydi. Boğaz sahilleri tan yeri kızıllığına bürünmüştü. Yangının sıcaklığı Beykoz tepelerinde bulunan evlerde bile hissediliyordu. Gemiler sahille buluşsa bölgede bulunan iki benzin deposu alev alıp ilçeyi havaya uçurması işten bile değildi! O esnada denizde yaşanan can pazarı dikkat çekiyordu; bunlar can havliyle karaya çıkmaya çalışan gemiden atlamış olan insan siluetleriydi.
52 GEMİCİ ÖLDÜ BOĞAZ HALKI 3 AY KÂBUS YAŞADI
Dönemin Yugoslav kaynakları kazada Zoraniç gemisinden 21 kişinin öldüğünü belirtiyor. Kaza sırasında gemide bulunan denizci Bernardo Mariçeviç, Asya tarafına yaklaşık 200 metre mesafede denize düşenlerin kurtulamadığını; çünkü kuvvetli rüzgarın onları ateşe doğru ittiğini söylüyor. Avrupa yakasına yakın olanların ise kıyıya ulaşmayı başardığını ifade ediyor. Yunan medyası ise 41 mürettebatlı World Harmony’nin aralarında birinci kaptanın da bulunduğu 28 denizci ile ikinci kaptanın eşi nin öldüğünü kaydediyor. (Soldaki fotoğrafta Peter Zoranic gemisinin mürettebatı görünüyor)
CANSIZ BEDENLER KIYAYA VURDU!
Yaralılar günün ağır şartlarına rağmen hızla çevredeki hastanelere yetiştirildi. Kazada boğazın sularına yaklaşık 20 bin ton petrol döküldü. Cesetler günler sonra kıyılara vurdu. Ancak facia bu günle de sınırlı değildi. Toplam 56 gün süren gemi yangını boğazı adeta kasıp kavurdu. Anadolu ve Avrupa yakasında yaklaşık 3 ay diken üstünde yaşandı.
KİMİ ÇOCUĞUNU DÜŞÜRDÜ KİMİ KALP KRİZİNDEN ÖLDÜ
Dönemin tanıklarından biri o günleri şöyle anlatıyor:
“Anneannemlerin ahşap evinin üst katından yanan tankeri görüyorduk ve inanın gemilerden gelen sıcaklık eve vuruyordu”. Bir bir başka tanığın anlattıkları ise daha da ilginç: “ Gemiler lodosla Beykoz'a gelmiş ve burada 2 ay yanmış. Geceleri patlayınca gündüz gibi oluyormuş. O dönem çok kişi çocuğunu düşürmüş. Çok kişi kalp krizinden ölmüş. Dedem ‘40 güne ölürsem ondan’ demiş 15 Ocak’ta da ölmüş.”
BAVULLAR HAZIRLANDI GÖÇ HAZIRLIĞI BAŞLADI
Bir başka Beykozlunun söyledikleri o günlerin sosyo-psikolojisini özetler mahiyette: “Babam da hep anlatır. Bavul hazır beklemişler Gazi Yunus'a (Beykoz’da tarihi mezara adını veren evliya) sıçrar diye. Ama hep Gazi Yunus'un Beykoz'u koruduğunu dile getirir...” Bir diğer tanık anlatıyor: “Geminin her patlaması havai fişek gibi gökyüzüne fırlarlardı. “Beykoz yanacakmış, boşaltılacakmış” söylentileri çıktığında anacığım bir bohça içinde bir takım çamaşır, acil durumda kullanılacak ihtiyaç maddelerini hazırlamış, bohça bir süre hazır beklemişti”
"SANKİ İSTANBUL'A BİNLERCE BOMBA ATILIYORDU"
O günlerde Yunan medyasında yer alan tanıklıklar facianın bir başka boyutunu gözler önüne sermişti. Patlama anında 3 bin metre yüksekte uçmakta olan pilotun söyledikleri hayli ürpertici: “Alan alevlerle ve patlamalarla aydınlanıp duruyordu. Sanki Boğaz’a binlerce bomba atılıyor gibiydi. İstanbul tamamen yanacak zannettim.” Aynı gece balık tutmaktan dönen Türk balıkçı kazadan sonra oluşan tabloyu Yunan gazetesine şöyle anlattı: “Denizin üzerinde 50 metrelik alevler ve iki gemiyi kaplayan koyu bir duman vardı. Yugoslav tankerden bütün yağ denize akmış ve tamamen tutuşmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar sanki güneş doğmuş gibi aydınlanıyordu her yer. Alevleri gören Boğaz sakinleri panik içerisinde ne yapacaklarını bilmez bir şekilde kala kalmışlardı.”
ÖLMEDEN CEHENNEMİ YAŞADIM
Şimdi söz bir başka Yunan gazetesine konuşan, kazadan yaralı olarak kurtulan 23 yaşındaki Evangelos Pantazis’te. Diyor ki: “Geminin kıç tarafında bulunuyordum, güçlü bir sarsıntı oldu. Hemen güverteye çıktım, kaptan mürettebata hemen denize atlamalarını ve hayatlarını kurtarmalarını söylüyordu. Hemen atladım ve karaya çıkana kadar dakikalarca yüzdüm. Gördüklerim dehşet vericiydi, ölmeden cehennemi yaşadım.”
PİRE’DE CENAZELERİ BEKLEYENLER İKİNCİ ŞOKU YAŞADI
Boğaz’daki bu kaza Yunanistan’da toplumsal bir travmaya yol açtı. 1960 yılının 27 Aralık akşam üzeri Pire için çok hüzünlü bir gün oldu. Liman cenazeleri bekleyen kalabalıkla doldu. Denizcilerin cansız bedenleri karaya çıkarılınca kalabalık ikinci şoku yaşadı; İstanbul’dan sadece kimliği belirlenemeyen 6 cenaze gelebilmişti. Geride kalan talihsiz gemicilerin cesetleri Boğaz’ın soğuk sularında kaybolmuştu... Pire’deki Aya Nikolaos kilisesi bu tarihi cenaze törenine ev sahipliği yapmak üzere hazırlanmıştı.
PSARA ADASINDA NOEL YASA DÖNÜŞTÜ
Kaptan Aristidis Barçis’in memleketi olan Sakız adasının hemen yanındaki küçük ada Psara’da derin bir üzüntü içerisindeydi. Yas törenleri günlerce sürdü ve o yıl Noel hiçbir evde kutlanmadı
İŞTE GAZETE MUHABİRİNE ÖDÜL GETİREN O KARE
52 gün süren gemi yangını sahneye önemli bir aktörü daha çıkardı: İstanbul İtfaiyesi... Günün teknolojisiyle geceli gündüzlü mücadele veren itfaiye görevlileri o ateş günlerinde İstanbullular’ın yüreğine su serpmiş. Beykoz’da ikamet edip İstinye İtfaiyesi’nde çalışan Mansur Şişmanoğlu da canını dişine takıp çalışan isimsiz kahramanlardan. Dini bütün Şişmanoğlu nöbeti devretmesinin ardından vakit namazını kaçırmamaya özen gösteriyor. Mansuroğlu’nun namaz kılması, yangını günü gününe takip eden Tercüman muhabiri Sebahattin Can’ın karesine yakalanıyor ve Can’ın bu fotoğrafı 1961 yılında “Yılın Fotoğraf Ödülü”ne layık görülüyor.
“RAFET AĞABEYİM YILLAR SONRA O RESMİ BULDU”
İtfaiyeci Mansur Şişmanoğlu'nun kızı Emine Aydın, o günleri dün gibi hatırlıyor: Çocuktum. Annemin sesiyle uyandım. “Boğazda gemiler yanıyor” dedi. Kalktık, iki büyük tanker yanarak başıboş dolaşıyor. Bir gemi de (Tarsus’u kastediyor M.Ş.) İstinye önlerinde yanıyor. Ondan sonra tabii çok büyük bir korku. Şimdiki belediyenin bulunduğu yer Shell tesisleriydi. Çubuklu’da petrol depoları vardı. Gemiler Beykoz’daki akaryakıt depolarına gelip yanaşırsa çok büyük patlama olur diye ölüm korkusu sardı hepimizi. Yangın günlerce sürdü. En sonunda geminin biri Sokoni fabrikasının oraya, Saray’a yakın (Beykoz Kasrı’nı kastediyor M.Ş.) gelip oturuyor. Orada 50 gün civarında yandığını hatırlıyorum. Babam da o yıllada İstinye’de deniz itfaiyesinde makinistti. Onlar da orada söndürme araçlarında nöbetteydi. Babam görevi bittiği zaman iskelede namaz kılıyor. Nöbetini arkadaşına devretmiş, arkada gemi patlamış, dumanlar ve geminin hali görünüyor resimde. Bu resmi Tercüman gazetesinden Sebahattin Can beyefendi çekti ve o yıl birincilik aldı bu resim. Yıllar sonra ağabeyim Babıali’ye gidip Sebahattin Can Bey’den resmi rica etti. Bu resim bize o yıllardan hatıra kaldı”
İZLEMEK ÇİN TIKLAYIN
“O FOTOĞRAFI SİZE BİR ŞARTLA VEREBİLİRİM DEMİŞTİ”
Mansur Bey’in diğer çocuğu Rafet Şişmanoğlu, fotoğrafın hikayesini şöyle anlatıyor: Yangın uzun günler sürdü. Aradan yıllar geçti. Rahmetli babam bir gün Tercüman gazetesini getirdi. ‘Bakın yılın fotoğrafı seçilmiş. Burada babanız var’ dedi. Bir baktık ki çok güzel bir resim. Babam o gazeteyi her gelene gösterdi. Gazete bir zaman sonra kayboldu. Ben de o zaman kız arkadaşım, şimdiki eşim Zülal Şişmanoğlu ile beraber Babıali’de geziyordum. Zülal bana ‘Gel müstakbel kayınpederime bir jest yapalım’ dedi. Şaşırmıştım. Zülal ‘O resmi Tercüman gazetesinden isteyelim’ dedi. Gazeteye gittik. Hiç unutmam aşağıdaki sekretere meramımızı anlatınca Sabahattin Bey’i kastederek ‘Bakalım acaba size fotoğrafı verir mi?’ dedi. Ben de gençlik psikolojisiyle ‘Biz telif istemeye gelmedik ki’ diye çıkıştığımı hatırlıyorum. Daha sonra Sabahattin Can Bey’in odasına girdik. Sabahattin Bey bana şöyle konuştu: ‘Size bir soru soracağım. Bana doğru cevap verirseniz fotoğrafı veririm’. Merak etmiştik. Sabahattin Bey, babamızın sağ olup olmadığını sordu. Biz de hayatta olduğunu söyleyince bana verdiği cevabı hiç unutmam: ‘Hep öldükten sonra bu işler araştırılır. Size çok teşekkür ederim bravo ‘. Karanlık odaya giderek fotoğrafın bir kopyasını hazırladı ve bize verdi. Sebahattin Bey, o resmin Türkiye’de Gazeteciler Cemiyeti’ne, İstanbul İtfaiyesi Müzesi’ne ve İslam ülkelerine gönderildiğini bize ifade etti.
İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN
MANSUR BEY'DEN BUGÜNE KALAN BAZI KARELER
1985'de vefat eden Mansur Şişman'dan (daha sonra mahkeme kararıyla Şişmanoğlu olacak) itfaiyecilik adına günümüze ulaşan karelerden bazıları...
İTFAİYE EKİPLERİ ZAMAN KAYBETMEDİ
Yunan tankeri ise o esnada Beykoz iskelesinin yanına kadar sokulmuş, ileri geri hareket etmekteydi. Birkaç saat sonra da iskelenin yakınında karaya oturarak durabilmişti. Tehlike devam ettiği Beykoz iskelesinin yanındaki park boşaltıldı ve sahilde bulunan evler tahliye edilmeye başlandı. Yetkililerin uyarısıyla halk tepelere doğru çekilmeye başladı. Bir iddiaya göre evlerden bazıları yanmaya başlamış ve itfaiye ekipleri müdahale ederek söndürmüştü.
GECELİ GÜNDÜZLÜ ÇALIŞAN İSTANBUL İTFAİYESİ ÖDÜL ALDI
Dönemin 1. Ordu Komutanı Cemal Tural, Peter Zoranic deniz kazasında fedâkarca çalışan İstanbul İtfaiyesi teşkilatına İtfaiyeciler Haftası anısına ödül verdi. Bu plaket Fatih’te bulunan İtfaiye Müzesi’nde bulunmakta.
GAZETELER MANŞETLERE TAŞIDI
1960'daki gemi kazası o günün Milliyet Gazetesi'nin manşetine böyle yansımıştı.
ARA GÜLER'İN KARESİNDEN KAZA
Usta fotoğraf sanatçısı Ara Güler, gemi kazasını çektiği bu kareyle tarihe not düştü
KAZA UZUN YILLAR UNUTULMADI
Dünyanın en büyük deniz kazalarından biri olan bu olay Türk basınında uzun süre unutulmadı
ORHAN PAMUK'UN KALEMİNDEN
PETER ZORANİÇ GEMİ KAZASI
"Sovyetler Birliği'nin Tvapse limanından on bir ton gazyağı yüküyle Yugoslavya'ya hareket eden ve gazetelerin sonradan yazdıklarına göre Boğaz'da yanlış rotada seyreden Peter Zoraniç adlı tanker, gene akaryakıt almak üzere Sovyetler Birliği'ne doğru yol almakta olan World Harmony adlı Yunan tankeriyle çarpışmış ve bir iki dakika sonra Yugoslav tankerinden boşanan gazyağı bütün İstanbul'un işiteceği bir gürültüyle patlamıştı. İki geminin mürettebatı ya gemiyi anında terkettikleri ya da anında yanıp öldükleri için kumandasız kalan gemiler denetimden çıkmış ve Boğaz'ın güçlü ve esrarengiz akıntılarının ve girdaplarının keyfince sağa sola sürüklenerek her iki yakadaki mahalleleri, Emirgân'ı, Yeniköy'ün yalılarını, Kanlıca'yı, Çubuklu'daki petrol ve benzin depolarını, Beykoz'un ahşap evlerle kaplı sahillerini tehdit eden ateş topları halinde dönmeye başlamışlardı. Bir zamanlar Melling'in cennet gibi resmettiği ya da A. Ş. Hisar'ın "Boğaziçi Medeniyeti" dediği yerler petrol alevleri ve kara dumanlar içindeydi"
"HER BİRİ KIZIL YIĞINA DÖNÜŞMÜŞ GEMİLER
Pamuk şöyle devam ediyor:
Gemiler nereye gider, hangi sahile yaklaşırsa orada oturanlar telaşla yalılarını, ahşap evleri terkediyor, ellerinde yorganları, çocukları sokaklara çıkıyor, sahilden kaçıyorlardı. Yugoslav tankeri önce Asya tarafından Rumeli tarafına sürüklenmiş, İstinye önlerinde demirli duran Tarsus yolcu gemisine çarpmış, bu gemi de kısa bir sürede alevler içinde kalıp yanmaya başlamıştı. Yanan gemiler Beykoz önlerine gelince evlerinden, sahilden kaçan kalabalık, geceliklerinin üzerine alelacele geçirdikleri yağmurluklar, ellerinde yorganlar tepelere doğru tırmanmışlardı. Deniz alevler içinde ışıl ışıl ve sapsarıydı. Her biri kızıl birer demir yığınına dönüşmüş gemilerin bacaları, direkleri, kaptan köşklerinin yükseltileri sıcaktan eriyerek yamulmuştu. Gök sanki gemilerin ta içinden yansıyan büyük bir kızıl ışıkla aydınlanmıştı. Arada bir patlama oluyor, battaniye büyüklüğünde sac parçaları kâğıt gibi yana yana denize iniyor, sahilden, tepelerden bağırışlar, çığlıklar geliyor, patlamalarla birlikte çocuk ağlamaları işitiliyordu. (Orhan Pamuk/istanbul, Hatıralar ve Şehir)
İŞTE O GÜNLERE DAMGASINI VURAN DİĞER KARELER...