Eski çağlarda 'Dünyanın Merkezi' olarak adlandırılan ve antik uygarlıkların nasıl yok olduğuna ait sırlar barındıran adanın gizemi çözülemeyecek gibi görünüyor. işte detaylar...
Tahitili denizcilerin Rapa Nui adını verdikleri ada, Şili kıyılarından 3 bin 600 km açıkta bulunuyor. Bu özelliğiyle, dünyanın karaya en uzak noktası unvanına sahip.
Paskalya Adası’nın gövdesini 507 metre uzunluğundaki Terevaka yanardağı oluşturuyor. Doğusundaki Poike ve güneyindeki Rano Kau yanardağlarıyla üçgen şeklini alan ada, okyanus tabanından yükselen 3 bin metre yüksekliğindeki bir yanardağdan farksız.
1722 yılında keşfedildi ve şok etkisi yarattı
Hollandalı denizci Jacob Roggeveen tarafından 5 Mayıs 1722 tarihinde Paskalya Bayramı pazarı günü keşfedilmiş ve o gün ilk kez bir Avrupalılar tarafından adaya ayak basılmış.
Paskalya arifesinde keşfedildiği için adaya Paskalya Adası adı verilmiş. Roggeveen adaya İlk çıktığında heykelleri gördükten sonra büyük bir şaşkınlık yaşamış. Jacob Roggeveen ve beraberindekilerin ilk düşündükleri adada ilkel bir kabilenin yani adadaki yerlilerin, Muazzam büyüklükteki ve ince işçilik isteyen o heykelleri yapamayacağıydı. Jacob Roggeveen' den 52 yıl sonra Paskalya adasına ayak basan Avustralya'nın Kaşifi ünlü İngiliz Kaptan James Cook, yine hayretler içinde kalmış ve “Bu devasa heykelleri yerliler nasıl yaptı? Aklımız almadı!” şeklinde notlar düşmüştür.
Paskalya adasını bu kadar önemli yapan 974 adet devasa heykel. Moai heykelleri Ahu adı verilen taş platformlar üzerine oturtulmuş. Bu heykellerin tamamı dizili halde değil.
600 adet Moai, adanın çeşitli yerlerine dağılmış durumda. 288 Moai, Ahu platformlarının üzerine dizilmiş halde... 600 kadar Moai tamamlanmadan bırakılmış ya da parçalanmış.
Adaya ilk 318 yılında ayak basıldı!
Norveçli kaşif Thor Heyerdahl, 1950’lerde Paskalya Adası’nda Güney Amerikalı yerlilerin yaşamış olduğu iddiasını ortaya attı. Ancak, adada bulunan kemikler üzerinde yapılan DNA analizleri, halkın Pasifik Okyanusu’ndaki adalardan gelen Polinezyalılara ait olduğunu gösterdi. Bir mezarda yapılan karbon testi ise adaya ilk olarak 318 yılında ayak basıldığını ortaya koydu. O yıllarda, Paskalya adasının çok sayıda kuşun yaşadığı gür ormanlara ve verimli topraklara sahip olduğuna inanılıyor.
Ortodoks arkeologlar, Paskalya adasına ilk kez denizde kaybolan Polinezyalıların 318 yılında ayak bastığını kabul etti. Ancak gizemli ada üzerinde yapılan araştırma sayısı arttıkça, yeni teoriler ortaya atıldı. Bunlardan bir tanesi, Paskalya Adası’nın çok daha büyük bir toprak parçasının geride kalan kısmı olduğu ve binlerce yıl öncesine uzanan bir tarih sakladığı.
Üç araştırmacı, Graham Hancock, Colin Wilson ve Rand Flem-Ath, Paskalya Adası’nın dünyada kutsal bir coğrafyayı temsil ettiğini öne sürdü.
Onlara göre, gizemli adanın tarihi eski çağlarda yaşanan büyük sel felaketlerinin öncesine rastlıyor. Hancock, “12 bin yıl önce buzullar henüz erimemişken, okyanuslardaki su seviyesinin 100 metre daha alçak olduğunu ve Pasifik bölgesinde And Dağları kadar uzun adalar zinciri bulunduğunu” iddia etti. Hancock ve meslektaşlarına göre, Paskalya adası aslında büyük kısmı sular altında kalmış bir kara parçasının tepesi.
Dünyanın merkezi olarak biliniyor
Rapa Nui isminin yanı sıra, Paskalya adasının antik isimlerinden biri ‘Te-Pito-O-Te-Henua’. Anlamı, ‘Dünyanın Merkezi’. Bir diğer ismi de ‘Mata-Ki-Te-Rani’, yani ‘Cennete Bakan Gözler’. Bazıları, günümüz araştırmacıların göz ardı ettiği mitolojik bilgiler dikkate alındığında, Paskalya adasının binlerce yıl önce var olan ve gözlemevleriyle gökyüzünü araştıran antik bir uygarlığa ev sahipliği yaptığını öne sürüyor.
Hancock, ‘Cennetin Aynası’ adlı kitabında, Paskalya adasının büyük tufanlardan önce yaşamış bir uygarlığın evi olduğunu ve çok önemli bir konuma sahip olduğunu belirtti. Bu özel konum, dünyadaki kutsal yerlerin matematiksel yerlerini mükemmel bir şekilde gösteriyordu.
Antik gözlemevi ağı
İki diğer araştırmacı, Christopher Knight ve Robert Lomes, Paskalya adasının konumunun neyi ifade edebileceğini araştırdı. “Uriel’in Makinesi” adlı kitaplarında, Paskalya aqdasının “küresel bir gözlemevi ağının parçası olduğunu” belirttiler.
Onlara göre, bu gözlemevleri gelecekte yaşanacak meteor çarpmaları ve yer tabakalarının hareketiyle gerçekleşecek felaketleri önceden tespit etmek için kullanılıyordu.
Paskalya Adası ile ilgili tek gerçek husus, Avrupalılar tarafından adanın keşfedilmesinin üzerine adaya gelen çiçek, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıkların ada halkını öldürmesi ve daha sonradan gelen misyonerlerin adanın geçmişten gelen geleneklerini tamamen silmesidir.
Ada, bugün pek çok ziyaretçi ve devasa Moai heykellerini görmek isteyen turistlere ev sahipliği yapıyor. Okyanusun ortasında bulunan devasa gizemli heykelleriyle herkesi şaşkına çeviren Paskalya adası, dünyanın en gizemli adalarından biri...