FOTO GALERİ

´´Fotoğraflarımda hep güzellikleri gösterdim´´

Fotoğrafa ve baskıya ömrünü adayan sanatçı A. Halim Kulaksız: ''Eskiden Anadolu'da burnu akmış, gözü çapaklanmış, yalın ayak gezen çocukların fotoğraflarını çekip bunu sanat diye gösterirlerdi. Aslında Anadolu'nun fakirliğini gösterirlerdi. Dünyanın birçok ülkesine gittim. Hiçbir yerde kimse fakirliğini çekip sanat diye sunmuyordu. Bundan dolayı ben hem Türkiye'de hem gittiğim ülkelerde hep doğayı, güzellikleri çektim.'' MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

  • 1
  • 25

Fotoğraf ile geçen koca bir hayat... 80. yaşını sanatla kutladı fotoğrafın efsane ismi A. Halim Kulaksız. 8 yaşında ilk kez gördüğü fotoğraf makinesinin peşinden giden ve ömrünü bu mesleği öğrenmek ve öğretmeye adayan Kulaksız, bugün de çalışmalarına ilk günkü heyecanı ile devam ediyor.

  • 2
  • 25

Fotoğraf çekmekle kalmayıp Türkiye'deki baskı tekniklerinin gelişmesi için de öncülük eden nam-ı diğer fotoğraf sihirbazı Kulaksız, siyah beyaz, renkli ve dijital gelişmenin canlı bir tanığı. Bugüne kadar birçok kişisel sergi açan, yarışmalarda ödüller alan ve yurt dışında fotoğrafları sergilenen usta sanatçı akademide de hocalık yaparak öğrenciler yetiştirmiş. Retrospektif bir kitap hazırlığında olan ve sanatının 65. yılını Piramid İstanbul'da açılan Moza-İst sergisiyle kutlayan Kulaksız ile objektifin ardında geçen kariyeri üzerine konuştuk.

  • 3
  • 25

İLK KEZ 8 YAŞINDA BİR FOTOĞRAF GÖRDÜM


Fotoğrafla ne zaman tanıştınız?

Gümüşhane'nin Şiran ilçesine bağlı Selimiye köyünde 1944 yılında dünyaya geldim. Köyümde okul yoktu, yandaki köye giderdik. Eğitim önemliydi ailem için. Dedem Kırım'dan gelmişti ve eğitimli biriydi. Kazada memur olarak çalışırdı. Bir gün bir fotoğrafçı getirdi köye. Fotoğrafçının adı Hamit idi. Büyük bir makinesi vardı. Pozlandırma için sayı sayardı. İnsanlar da onu dua ediyor sanırdı. O gün benim kardeşlerim ile fotoğrafımı çekti. O anda banyo yapıp hemen bize vermişti. Fotoğrafla tanışmam ilk orada oldu.

  • 4
  • 25

8 yaşlarındaydım, çok etkilemiş ve dikkatle incelemiştim. İlk ve ortaokulu kazada okudum. Lise sınavlarında Erzurum'da parasız yatılı okulu kazandım. Fotoğraf aklımda kalmıştı. Okulda Salih diye bir arkadaşım vardı. O zamanlar Kodak'ın kutu makineleri çıkmıştı. Maddi gücümüz yoktu. Salih'e birlikte bir makine alalım, öğrencilerin fotoğraflarını çekip oradan para kazanırız demiştim. Harçlıkları birleştirip makine aldık. Resim öğretmeni Hasan Hoca'nın ilgilendiği bir fotoğraf kolu vardı okulda. Bir gün bizim fotoğrafları görüp beni yanına çağırdı. Okulda karanlık oda kurmuşlardı. 'Sana bunun baskısını öğreteyim' dedi, sonra fotoğraf kolunu bana bıraktı. Çekmekle kalmayıp, basmaya da başladım. Okul bitmeye yakın Şeker fabrikasında işe girdim. O dönemde 60'ların başlarından Türkiye'ye renkli fotoğraf yeni yeni gelmeye başladı. Fabrikada çalışırken mektupla fotoğraf öğretimi yapan Ayhan Babacan adında birini duydum. Ben de ona abone oldum. Dergiler, kitaplar da alıp gelişmeleri takip etmeye çalışıyordum. Bunların bazıları İngilizce idi. Benim dilim yoktu ama bilen arkadaşlardan yardım alıyordum. Bir mücadele veriyordum öğrenmek için.

  • 5
  • 25

AKTRİSTLERİ ÇEKTİĞİM KARELER SES VE HAYAT'TA KAPAK OLDU


İstanbul'a ne zaman geldiniz?

Çalıştığım fabrikadan Namık Abi'nin evinde karanlık odası vardı. Orayı kullanmama izin verdi. Renkli baskı denemeleri için malzeme almaya İstanbul'a geldim. Ferrania Color adında bir firma vardı. Oradan çok yaygın olan slayt banyosu aldım. Bir de baskı için yeşil, kırmızı filtreler buldum. Ama mavi bulamadım. Bulduklarımı aldım Erzurum'a döndüm. Mavi filtreyi ne yapabilirim diye düşündüm. Sonra mavi bir gözlük camı ile işi çözebileceğim aklıma geldi. Bit pazarına gittim aldım.

  • 6
  • 25

Önce slayt çektik arkadaşlarla. Daha gelişmiş bir makine almıştım. Slaytı yıkadım, kuruması için astık. Namık Bey sabah slaytı eline almış geliyor, "Halim başardı" diye. İnsanları çekiyordum o dönemde. Güzel manzara bulursam onu da çekiyordum. İmtihan zamanı İstanbul'a geldim. Fotoğrafla ilgili bölüm yoktu. Benim derdim doktor, mühendis olmak değil. Lisan öğrenmek için filoloji bölümünü düşündüm. Asker kaçağısın diye kaydetmediler. Sonra üniversiteye girmemde mahsur yoktur yazısı aldım ama kayıtlar geçmişti. Ben de yüksek ticaret üniversitesine başvurdum. Hem çalışıp hem de okumam gerekiyordu. İstanbul'da renkli ile ilgili bir tane Kadıköy'de laboratuvar vardı o dönemde. Sahibi Seyfi Abi ile konuştum. Anlattım yaptıklarımı. Önce stüdyoda siyah beyaz çalıştım daha sonra beni renkli bölüme aldı. Burada bir süre çalıştıktan sonra ayrıldım. 1964'te bir arkadaşımla beraber ArColor isimli renkli fotoğraf laboratuvarını kurduk. İş yapmaya başladık ama sermayemiz yetmedi. Aynı işi yapan başka biri ile işleri birleştirdik. Burada

  • 7
  • 25

Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Belgin Doruk, Zeki Müren gibi isimlerin stüdyoda fotoğraflarını çektik. Erol Dernek ile yollarımız kesişti. Ses ve Hayat dergilerinin foto muhabirlerindendi. Artistlerle çalışıyordu. Stüdyosu yoktu. Bana bir teklifle geldi. "Ben ünlüleri stüdyoya getireceğim. Fotoğrafları sen çekeceksin. Ben imzamı atacağım" dedi. Kabul ettim ve çektiğim kareler birçok kez Hayat ve Ses dergisinin kapağı olarak Erol'un imzası ile çıktı.

  • 8
  • 25

MEKTUPLA EĞİTİMLER VERDİM


Askerlik döneminde de fotoğraf devam etti mi?


Renkli fotoğrafı iyice öğrenince üniversiteyi bırakma kararı aldım ve askerlik için başvuru yaptım. Gelişmeleri takip etmek için askerliği de Ankara'daki Foto Film Merkezi'nde yapmak istiyordum. Bunun için oranın sorumlusu albay ile görüştüm. Renkli fotoğraf orduda sadece orada vardı. Temel eğitim için Isparta'ya gittim. Askerliğe Ankara'da devam ettim. Bu sırada asteğmen Akın Öktem ile tanıştım, İngilizcesi çok iyiydi. Elimdeki kitap ve dergilerin tercümesi konusunda bana yardım etti ve askerlik bitince birlikte MEFO'yu kurduk. Daha önce benim aldığım eğitimi bu sefer fotoğrafla ilgilenmek isteyen başkalarına ben vermeye başladım. MEB'den onaylı idi. Mezunlar verdik ve çok da başarılı olduk. Yalnız o dönem mektupla eğitim Türkiye'de çok istismar edildiği için bu işi bıraktık.

  • 9
  • 25

1969'da Muharrem Ergün ile REFO Color Renkli Fotoğraf Laboratuarı'nı kurduk. O dönem renklide kullanılan eczaları bulmak zordu. Bakanlıkla görüşmelerim oldu ve yeniden ithalatı serbest bırakıldı. Her gün yeni teknikler geliyordu. Bir süre sonra Muharrem ile yollarımız ayrıldı. Kardeşim, Selim'i yanıma çağırdım. Birlikte çalışmaya başladık. O arada otomatik sistemler gelişmeye başladı. Kendimi geliştirmek için fotoğraf okulu ararken New York Institute of Photography karşıma çıktı. Orada eğitim görerek sertifika aldım. 1975 yılında Kodak'a müracaat ettim. Beni Beyrut'taki laboratuvara davet ettiler. Orada yeni teknikleri inceledim. Ama fiyatlar yüksek ülkeye getirmek için. İthal etmek lâzım. Ankara'da fotoğraf malzemesi satan bir arkadaşımın aracılığıyla KODAK firmasının Photo Finishing sistemlerini ülkeye getirttim.

  • 10
  • 25

Neden fotoğraf çekmeyi ikinci plana atıp baskıya yöneldiniz?


Baskılarla ilgilenirken bir yandan kendim için fotoğraflar çekiyordum. Ama o yönümü çok öne çıkarmadım. Baskıya yönelmemde İFSAK'ın kurucusu Şinasi Barutçu'nun payı büyüktür. İstanbul'a ilk geldiğimde tanışmıştım onunla. Bana dedi ki "Fotoğraf sanatından para kazanamazsın. İnanıyorum ki gelecekte fotoğraf sanatının en iyisini yapacaksın ama para kazanamazsın bu şekilde" dedi. O zaman laboratuvar kurdum. Ankara'da on yıl kaldım. O süreçte diğer kardeşlerimi de çağırıp anonim bir şirket kurduk. Kendi ithalatımızı yapar hale geldik. Ben İstanbul'a gelip burada Refo'nun şubesini açtım. Aynı dönemde Mimar Sinan Üniversitesi'nde Fotoğraf Bölümü kuruldu, ben de danışma kurulundayım. Orada iki sene renkli fotoğraf eğitimi verdim. Birkaç yıl sonra Marmara Üniversitesi'nde fotoğrafçılık bölümü açılınca beni çağırdılar. 20 yıl da orada hocalık yaptım.

  • 11
  • 25

KARANLIK ODALARI ÖZLEMİYORUM


Dijital fotoğrafa geçiş kaç yılında oldu?


1989 yılında Kodak'ın davetiyle gittiğim araştırma laboratuvarında yeni gelişmelere şahit oldum. Üç kadının fotoğrafını çekip daha sonra o fotoğraflardan Photoshop yöntemiyle görüntüler alıp dördüncü bir kadın profili yaptılar. Tabii bu gelişmelerden kimsenin haberi yok. Türkiye'ye döndüm. 1995'te ilk dijital çıkış makinelerini Türkiye'ye getirdim. Karanlık odaların varlığı bir süre daha devam etti. Ama artık fotoğrafı çekmekle yapmak gibi bir döneme girildi. Photoshopu ben de kullanmaya başladım. Bu program da istismar edildi. Bugünkü yapay zeka olayındakiyle aynı durum var. İyi niyetli insanların elinde iyi bir amaca hizmet ederken kötü niyetli insanlar kullanınca bir felakete dönüşebilirdi. İlk zamanlar Photoshop programına bilgisayardan korkan benim yaşlarımdaki isimler karşı çıktı. Bir tuşla yapılan işi, sanat kabul etmiyorum. O zaman o fotoğrafı uygulamayı kullanan kişi yapmış oluyor, çeken değil. Çeken kişi bu olanaklardan faydalanarak bir şey yapıyorsa kıymetli olur. O, fotoğrafa yardımcı bir unsurdu benim için sadece. Fotoğrafta gelişmeler hızla devam etti. Artık iş tamamen değişecekti ve dijitale hızlı bir dönüşüm başladı. 2004 yılında kardeşlerimle ayrılma kararı aldık ve oğlumla beraber DIFOART'ı bu teknolojik ve sanatsal atılıma yönelik olarak kurduk. Oğlum, Coşar Kulaksız bayrak yarışında mücadeleye devam ediyor. Müşteri kitlemizde buna göre değişti tabii.

  • 12
  • 25

Karanlık oda devri bitti. O dönemi özlüyor musunuz?


Özlüyorum diyemem. O zaman yapmak istediğim çok şey oldu yapamadım. İmkânlar, teknoloji el vermedi. Şimdi yapabiliyorum, çok büyük olanaklar var ve teknoloji çok gelişti.

  • 13
  • 25

BURNU AKAN ÇOCUK SANAT SAYILIYORDU!


Baskıyla ilgilenirken fotoğraf çekmek konusunda neler yaptınız?

Her zaman bir fotoğraf makinem vardı ve sürekli fotoğraf çekerdim. Bugüne kadar birçok sergi açıp, yarışmalara katıldım. Eski zamanlarda şöyle bir durum vardı. Anadolu'da burnu akmış, gözü çapaklanmış, yalın ayak gezen çocukların fotoğraflarını çekip bunu sanat diye gösterirlerdi. Aslında Anadolu'nun fakirliğini gösterirlerdi. Dünyanın birçok ülkesine, şehrine gittim. Gittiğim yerlerin hiçbirinde kimse fakirliğini çekip sanat diye sunmuyordu. Çektiğimiz kare fakirliği önleyecekse hepimiz çekelim ama bu, sanat değil belgedir. Bundan dolayı ben hem Türkiye'de hem gittiğim ülkelerde hep doğayı, güzellikleri çektim. Tatillerde de her zaman fotoğraf makinem yanımdaydı. Bazen planlı bazen de anlık çekimler yapıyordum. Yurt içinde ya da dışında bir yere giderken önce orası ile ilgili araştırma yapardım. Şimdi internet var kolay. İş fotoğrafları çektiğim de oldu. 1970'li yıllarda Ankara'dayken teklif geldi; Tekfen firmasının inşa ettiği petrol boru hatlarını ve rafinelerini fotoğrafladım.

  • 14
  • 25

İSTANBUL'UN BENİM KADRAJIMDAKİ YERİ AYRI


İlk serginizi ne zaman açtınız?


1971 yılında Ankara'da "Görüntüler 1" adlı sergimi açtım. O güne kadar Türkiye'nin çerini çöpünü gösteren sergiler vardı. Ben güzellikleri görünsün istedim. Bu Türkiye'deki ilk renkli fotoğraf sergisiydi. Türkiye'nin ilk Kültür Bakanı rahmetli Talat Halman açılışı yapmıştı. 1972'de İstanbul'da "Görüntüler 2" ve 1985 yılında Ankara'da "Görüntüler 3" sergilerimi açtım. Devamı da geldi. Fotoğrafı duvara astıramadığınızda başarı sağlayamazsınız. Sergiler bu anlamda kıymetli. Sergiye giren ziyaretçi şöyle bir dolaşıp bitiriyorsa o, sergi değildir. Eğer durarak geziyorsa ki bu sanatçının marifetidir o zaman doğru bir şey yapılmış demektir.

  • 15
  • 25

İstanbul'un sizin kadrajınızda önemli bir yeri var sanıyorum...


İstanbul'u 1960'lı yılların başından beri fotoğraflıyorum. Ben Anadolu çocuğuyum. Ülkemi, milletimi çok seviyorum. Dünyada birçok yeri gördüm ama en güzeli İstanbul idi. İstanbul'un bendeki yeri ayrı. İstanbul'un hep aynı yerleri çekiliyordu. Ben farklı bir gözle bakmaya çalıştım. Sanatsal bir bakış ile sunmak istedim. 2011'de Siluetler Şehri İstanbul kitabını yaptım ve sergisini açtım. O güne kadar Türkiye'de bir Türk tarafından açılmış en büyük fotoğraf sergisiydi. 2000'li yılların İstanbul'u vardı. İstanbul'un farklı açılarından özel bir teknik kullanılarak çekilmiş panoramik 3 metre boyutundaki fotoğraflarına yer verdik. On yıllık çalışmamın bir çıktısı idi. Şimdi panoramik çekim var, o zaman yoktu. Ama ben içimdeki İstanbul sevgisine bir karşılık vermek istedim.

  • 16
  • 25

FOTOĞRAFTAN OLUŞAN İSTANBUL MOZAİĞİ


Son serginiz Piramid Sanat'ta açıldı. Yine İstanbul ile ilgili...


Ben zaten yine İstanbul resimleri üzerine çalışıyordum. Bu sefer mozaikleme yöntemi ile. Bu yaptığım eserlerden bazılarını Contemporary İstanbul fuarına koymuştuk, çok beğenilmişti. Oğlum Coşar bunlarla sergi yapalım dedi. 15, 16 eser hazırladık. Moza-İst serisindeki panoramik görüntüleri oluşturan her bir mozaikte 6 bin ila 7 bin arası İstanbul fotoğrafı gizleniyor. Burada bir program kullandım ama benim müdahalelerim de oldu. İstanbul'un güzelliğini ve karmaşıklığını anlatmaya çalıştık. Sergi açılışını da doğum günüme denk getirmişler. 80. yaşımı kutladık. Sergi, 25 Şubat'a kadar açık olacak.

  • 17
  • 25

Fotoğraf çekmeye devam ediyor musunuz?


Sabah 9'da ofisime geliyorum. Arşivimde 20 bin seçilmiş kare var. Bunlarla uğraşıyorum. Yeni tekniklerle denemeler yapıyorum bu kareler üzerinde. Sabah, akşam hayatımda fotoğraf var. Bazen rüyamda bile fotoğraf yapıyorum. Yeni fikirler çıkıyor. Ve hâlâ çekmeye devam ediyorum.

  • 18
  • 25

CEP TELEFONLARI İLE GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ ÇOĞALDI


Cep telefonları ile çekilen fotoğraflar hakkında ne düşünüyorsunuz?


Cep telefonları çıkalı görüntü kirliliği çok yükseldi. Benim de telefonum fotoğraf çekmeye uygun ama çekmiyorum. Cep telefonu ile hatıra fotoğrafı çekersin. Telefon sadece mesajı iletmek için vardır. Ben muhabbet etmek için de telefonu kullanmam. Hâlâ telefonlar optik anlamda makine ile yarışamıyor. Yazılım ile düzeltmeler oluyor. Ama eminim bunun da geliştiğine ileride tanık olacağız. Onu bir fotoğraf makinesi gibi kullanıp fotoğraflar çekebilirsin ancak içlerinden sadece birkaç tanesi sanat fotoğrafı olabilir. Farklı bir şey çıkma ihtimali çok az. İçinden iyi fotoğrafı seçmek gerekiyor. O da iki üç kare olur ancak.

  • 19
  • 25

FOTOĞRAFIN SANAT OLMASI İÇİN MÜDAHALE ŞART


Bir fotoğraf karesi ne zaman sanat olur?

Fotoğraf görmekle ilgilidir. Diyelim ki bir masayı fotoğraflayacaksınız. O an üzerinde ne varsa onunla birlikte çekiyorsan bu olmaz. Masayı kendi istediğiniz şekilde tasarlayarak bir kompozisyon yaratıp çekmelisiniz. Fotoğrafçı o kareye müdahale etmeli. Belgesel fotoğrafçılığı ile sanat fotoğrafçılığı aynı şey değildir. Belgesel fotoğraf fotokopi gibidir. Birebir çekersin, belgedir kalır. Sanat farklıdır. Gidip Efes'te tarihi bir kalıntıyı çekmek yetmiyor, o senin eserin değil. Farklı bir an beklemelisin. Ya da bir müdahalede bulunmalısın.

  • 20
  • 25

Görüntüler 1" adlı sergi, Türkiye'deki ilk renkli fotoğraf sergisiydi.

  • 21
  • 25

Halim Kulaksız objektifinden bir İstanbul karesi

  • 22
  • 25

Kulaksız, sanatının 65. yılını Piramid İstanbul'da açılan Moza-İst sergisiyle kutladı.

  • 23
  • 25

Fotoğraf makinesine ilk poz. Burada 8 yaşında olan sanatçı ilk kez bir fotoğraf karesi görüyor.

  • 24
  • 25

1962 yılında filtre bulamadığı için gözlük camı kulanarak yaptığı baskılardan ve yine o dönemde çok nadir yapılabilen slayt örneği...

  • 25
  • 25

Uzak Doğu'dan bir fotoğraf