Fransa'nın görmek istemediği gerçekler... Emmanuel Macron için Cezayir tarihinden 5 anekdot

Emmanuel Macron 2 Ekim'de katıldığı bir etkinlikte Cezayir ile ilgili bazı sözler sarf etti. Kuzey Afrika ülkesinin tepkisi sert oldu. Osmanlı dönemi üzerinden söylenenlere Türkiye de Cezayir ile ortak bir dille yanıt verdi. Anlaşılan, Macron'un, siyaset ve felsefe üzerine aldığı yüksek eğitim ona bu dersleri eksik bırakmıştı. İşte, Macron'a hatırlatılması gereken Cezayir tarihinden anekdotlar…

Fransa'nın görmek istemediği gerçekler... Emmanuel Macron için Cezayir tarihinden 5 anekdot

Aksam.com.tr

Hasan Selçuk Turan

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cezayir'in Kurtuluş Savaşında kayba uğrayan ya da ölen Fransızların bugünkü varisleri (torunları veya diğer yakınları) ile yapılan bir toplantıda, "Cezayir'in bir ulus olarak inşası, izlenmesi gereken bir fenomendir. Fransa'nın kolonisi olmadan önce Cezayir ulusu var mıydı?" sorusunu sordu. Bu sorunun başlı başına bir hakaret olmasının yanı sıra Fransız Başkan, Cezayir'in Osmanlı idaresinde kalan tarihine işaret ederek "Türkiye'nin Cezayir'de oynadığı rolü ve kurduğu hakimiyeti tamamen unutturabilmesi beni büyüledi ve (Cezayirlileri kast ederek) onların tek sömürgecinin bizim olduğumuzu açıklaması harika. Cezayirliler buna inanıyor." sözleriyle ironi yapmaya çalıştı.

Macron'un kuzey Afrika ülkesinin geçmişini gündemine alarak, üstelik son derece öznel bir şekilde, Osmanlı dönemine 'sömürgecilik' yakıştırmasıyla atıf yapması kabul edilemezdi. Nitekim Cezayir Devletinin tepkisi de "kabul edilemez" oldu. Cezayir, hemen izleyen günlerde Paris büyükelçisini geri çağırdı ve Fransa'ya Sahel bölgesindeki güçlerine ulaşmak için düzenli olarak kullandığı hava sahasını da kapattı.

Fransız liderin bu ifadeleri, gerek Cezayir gerek Türkiye nezdinde Fransız halkına yönelik bir konsolidasyon çabası olarak yorumlandı. Öyle ki kendisi Paris Siyasal Araştırmalar Enstitüsünde Siyaset Bilimi bölümünden mezun ve Paris-Nanterre Üniversitesi'nde felsefe derslerine devam ederek Machiavelli ve Hegel üzerine ihtisas yapmış olan Fransa Cumhurbaşkanı, gerçeklerden hayli uzak bir çizgi çekmişti.

Zira tarihe bakıldığında Osmanlı Devletinin Cezayir'de bir fetih yaptığı, bir kuşatmaya girdiği hiç kaydedilmedi. Bu nedenle Osmanlılar burayı Fransa'nın aksine tarihte hiçbir zaman 'zapt etmemişti'. Buna karşın, bölgede Fransız işgali 132 yıl sürdüyse bu her 5-10 yılda bir farklı merkezlerde büyük isyanlarla bezeli bir hakimiyetti.

İşte, Cezayir'in tarihinden Macron'a hatırlatılması gereken 5 anekdot...

1. Cezayir'in Osmanlı topraklarına dahil olması

Cezayir, Afrika kıtasının kuzeybatısında yer alan bir Akdenizli, Akdeniz'in güneybatısındaki bir Afrikalı... Adını Jül Sezar (Caesar)'dan alıyor. Roma, M.Ö. 1. yüzyılda buraya gelmiş ve Akdeniz'deki geniş kıyılarından faydalanmıştı. Halkı, İslamiyet'i, ortaya çıkmasının ardından ilk yüz yıl içinde benimsedi. Cezayir ülkesinin yerlileri Berberilerdi, Prof. Dr. İbrahim Kalın, Akdeniz'deki faaliyetleri dolayısıyla onları Batı ile ilişkiler kurma bakımından ayrıcalıklı bir yere koyuyor. Berberiler, Endülüs ve Kurtuba'da İslam medeniyetini kuranlardandı. Deniz ürünlerinden geçim sağlıyorlardı.

Ekim 1519'da, İspanyolların Reconquista hareketine karşı güvenlik arayan yerliler adına burada aktif olan Hızır Reis, Osmanlı Devletine temsilci gönderdi. O dönem tahtta siyasal dehasıyla ünlü Yavuz Sultan Selim vardı. Padişah, Hızır Reis'i Cezayir'de hâkim olarak tanıdı. 'Dinin hayırlısı' anlamında 'Hayreddin' unvanını Hızır'a verdi. Prof. Dr. Emrah Safa Gürkan, yeniçeri ve topçulardan oluşan iki bin kişi ve savaş malzemeleriyle gemi levazımatının oraya gönderildiğini söyler. Böylece Barbaros Hayreddin tarih sahnesine çıkmış oldu. Cezayirliler de sultan adına hutbe okutarak Osmanlı nüfuzuna girme jestini gösterdi.

Cezayir bu dönemden itibaren zenginleşti. Avrupalılar, Cezayir'i ziyaret ettiklerinde çok güzel evleri, sayısız cami ve hamamlarıyla bolluk içinde masallardaki gibi bir Doğu şehrini deneyimlerdi. Hatta ülkede bir de Konstantiniyye vardı, 1770-1792 arasında önemli imar yeri oldu. Şehri bugün de süsleyen önemli mimari eserler bu dönemde yaptırıldı.

2. Cezayir halkının karakterini gösteren bir örnek

Cezayir, Osmanlı idaresine önceleri Beylerbeyiler daha sonra Dayılar üzerinden alakalıydı. Bu yapılar o kadar bağımsızca hareket edebiliyordu ki, kendi plan ve politikalarını yürütmek bir yana payitahta dayatmaya gittiği oluyordu. Bu Devlet-i Âli'nin zayıflığından değil, idare birimlerine açtığı geniş alandan ileri geliyordu. Kendine güvenen Osmanlı Devleti, hakim olduğu bu gibi yönetimlere bu imkânları tanımaktan çekinmiyor, onlardan bu şekilde fayda sağlamayı tercih ediyordu.

Hem bayındırlık hem yatırım ile zenginleşmenin yanında hem de buradan yetişen kişiler devlete muazzam katkılarda bulunuyordu. Örneğin Yavuz Sultan Selim'den sonra oğlu Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros Hayreddin'i Kaptan-ı Derya atadı, Cezayir Beylerbeyiliğine de manevi oğlu Hasan Paşa geçti. O dönem Akdeniz'de doğudan batıya Osmanlı hakimiyeti sağlandı. Yüzyıllar geçti. Geri çekilmeler olsa da mirası bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin Ege ve Doğu Akdeniz politikalarında yaşamakta, 'Mavi Vatan'da korunmaktadır...

Cezayir, Türk hakimiyetinde 'Garp ocakları' adındaki bir sistemin parçasıydı. Bu ocak, nüfusu 1.520.000'e dayanan askerî bir aristokrasiydi. Batı Anadolu ve Egeli olan bu zümre, Cezayir'de halkla bütünleşiyordu, bazense halka bedel ödettiği oluyordu. Ama bununla devleti ilişkilendirmek doğru olmaz zira mesafeden ve boşluklardan yararlanan bu ocaklar yeniçeri gibi davranır faaliyetteydi. Bir de yeniçeriler vardı, 1634'te buradaki sayıları 20 bindi. Cezayir, Garp ocakları içinde kontrolü en güç eyaletti.

1600'lerin ikinci yarısına doğru Cezayir'de renk değişmeye başladı, artık Dayılar otonom hale geldi. Cezayir ahalisi Berberîler, Araplar, Türkler, Endülüslüler, Hristiyanlar, ve Yahudiler'den meydana geliyordu. Toplam 60.000 nüfus mevcuttu. Fransa'nın bu tarihte, Osmanlı Devleti ile ticaret antlaşması bulunuyordu. Ama Emmanuel Macron muhtemelen, Marsilya'daki 21 Mart 1629 tarihli kaydı görse Cezayirlilerden daha çok "büyülenirdi". Fransa, Cezayir Dayısıyla deniz ticareti güvenliği için anlaşma yapmak zorunda kalmıştı.

3. İşgal dönemi, Pied-Noir'lar

Cezayir, otonomlaştıkça, Babıâli'den koptu. Artık Osmanlı Devleti hakimiyeti iyiden iyiye azaldı. Donanma küçüldü, yeniçerilerin sayısı 5 bine kadar geriledi. 1700'lere gelindiğinde Dayılar dik başlı bir döneme girdiler. Avrupalılarsa Akdeniz'de ilerledi.

Fransa'da burjuva devrim yaptı, Cezayir'de Dayılar evrim. Napolyon 1789'da Mısır'a saldırınca Cezayir Fransa'ya Osmanlı baskısıyla savaş ilan etti (eskiden gazaya teşvik edilirler, onlar da teşvike icabet ederdi). Yine de Cezayirliler 1817'ye kadar Fransızların Bastion ticaret merkezini ellerinde tuttular. Ancak Kuzey Afrika ülkesini önce İngiltere ve Hollanda zayıflattı 1830'da da Fransızlar geldi işgali başlattı. Başkaldırıyla karşılaştıkça zulümle cevap verdiler. Osmanlılarsa başka savaşlarda ve mücadelelerdeydi, Cezayir'in kendisini savunabileceğini düşündü. Fransa lehine 1847-1848'de kontrol, 1857'de hakimiyet 'başarıldı'.

Bu süreçte Türkler sürüldü. İşgalciler gözde yerlere yerleşti. Fransa, yönetimi "Arap büroları" adı altındaki askerî idare üzerinden sağladı. 1848'de Cezayir sömürgesi Fransa Anayasasında yer aldı, 1870'te İçişleri Bakanlığına bağlandı. Cezayirliler buna ayaklanmayla yanıt vermek istedi. Fransa tam bir apartheid uygulayarak zapturaptında kanlı yollar kullanırken iskan ettiği kendi vatandaşlarını palazlandırdı. Buraya yerleşen Fransa'nın fakirleri, burada üst tabaka haline geldi. Cezayirlilerde açlıktan ölme görülürken Fransızlarda "pied-noir" diye bir unsur oluştu. "Siyah ayak" anlamına gelen "pied-noir", adını bölgedeki siyah deri ayakkabı giyen Fransızlardan alıyordu. Cezayir'deki Fransa idaresinin önayaklarıydılar. Bir kısım tarafından Cezayirli bilinen Fransız edebiyatçı Albert Camus, babası itibarıyla bunlardandı. Tarihin bir cilvesi, Fransız devriminin 'baldırı çıplaklarının (sans-quilotte)', birkaç on yıl içinde Cezayir'de artık siyah ayakkabıları olmuştu...

4. Kurtuluş Savaşında Türk tarafında Cezayirliler

Cezayir'in günümüzdeki Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun Haziran 2021'de, Le Point dergisine verdiği röportajda Fransa'nın Cezayir'i sömürdüğü yıllar boyunca halkın acı çektiğini, kabilelerin yok edildiğini ve köylerin toptan yakıldığını söyledi.

İşgalci Paris yönetimi, Cezayir'i topraklarına katabilmek için bir milyona yakın yerleşimciyi göndermişti.

Cezayir'de çaresiz kalan yerli halk, buradan göç etti. İleride, iş bulmak için yurt dışına gidenlerin sayısı 212 bini bulacaktı. Osmanlı yönetimi Cezayirli tebaasını unutmadı. Osmanlı ülkesine gelmek isteyen Cezayirliler, vatandaşlığı kabul ettiklerine ve başka ülkelerin tabiiyetine girmeyeceklerine dair belge ile Osmanlı vatandaşlığına alındı. Şam, Adana ve Mersin'e yerleştirildiler.

Fransa, Adana, Antep, Urfa yöresini işgal ettiğinde, Fransız birliklerindeki Cezayirli askerler diğer Kuzey Afrikalılarla birlikte topluca Türk tarafına geçti. Daha sonra Anadolu toprakları Türk vatandaşlığı verilen bu askerlere de yurt oldu.

5. Fransa'ya karşı bağımsızlık hareketleri

Cezayir'de ayaklanmalar 20. yüzyılda bağımsızlıkçı çizgiye geldi. I. Dünya Savaşı ve önündeki-arkasındaki yıllar Fransa için Cezayir milli hareketiyle karşılaşılan yıllar oldu. Artık liderler, olgun örgütler vardı. Şiddet, yıldırma ve işkence arttı. Silahlanan Cezayir halkının direnişi bir yandan şanlıydı bir yandan zorluk içinde yürüyordu.

II. Dünya Savaşı patlak verdi ve Fransa, Hitler'in karşısında küçük düştü. Avrupa ülkesi, Cezayir'i o kadar sahipleniyordu, o denli ambarı olarak görüyordu ki ona "Aşağı topraklar (Le pays dessous)" diyordu. Bunun bir göstergesi olarak Hitler'in Paris'i işgalinde 1943 ve 1944'te başşehrini Cezayir'e taşıdı.

Cezayir'de bağımsızlık faaliyetindeki bütün örgütler 10 ve 24 Ekim 1954'te Kahire'de toplanan Kongre'de Ulusal Kurtuluş Cephesi çatısında birleşti ve Ulusal Kurtuluş Ordusu kuruldu. Avrupalılar –fiilleri soykırıma varan- Fransa'yı destekliyor, Kuzey Afrika ülkeleri Cezayir halkının yanında yer alıyordu. 4 yıl sonra kanlı politikayla yorulan Fransa'da hükümet devrildi, 4. Cumhuriyet sona erdi.

Fransa'nın uyguladığı yıkım tepki görüyordu. Jean Paul Sartre, André Breton, Simone de Beauvoir gibi isimler Cezayir halkının yanında tavır aldı. Gazeteci Henri Alleg 1958'deki "Sorgu", Sartre da, 1954-1962 arasında yazdığı yazılardan oluşan "Hepimiz Katiliz" başlıklı kitaplarıyla büyük ses getirdi.

Fransa, Cezayir'in 8 yıl süren bağımsızlık savaşının ardından Evian Barış Antlaşması'nı imzaladı. İşgal boyunca kayıp sayısı Cezayir Devleti kaynağına göre 5 milyon 630 bine ulaşıyordu.

Sonunda Cezayir, mücadelesinin ardından "medeni" Fransa'ya bağımsızlık golünü şık bir şekilde attı. 5 Temmuz 1962'de ülkede referandum yaptı, yüzde 99,72 "evet" oyu aldı.

+1. Bonus: Le Monde diyor ki: Cezayir'in ilham kaynağı Türkiye

Fransa'nın köklü yayın kuruluşu Le Monde gazetesi, bu yıl 6 Temmuz'da "Türkiye Cezayir'in ilham kaynağı" başlıklı bir inceleme yayımladı. Spotunda, "Bölgesel, siyasal, kültürel... Ankara'nın nüfuz stratejisi Cezayir'de olumlu yankı buluyor" deniyordu.

Yıl dönümüne denk bir zamanlama ile yayımlanan yazıda Türkiye Cumhuriyeti'nin politikaları ele alınırken başlıkla tarihsel bir gerçeğe de atıf yapılıyor olsa gerekti.

Çünkü Kuzey Afrika ülkesinin milliyetçileri Türkiye'nin milli mücadelesini yakından takip etti. Bağımsızlıkçı hareketin önderlerinin Atatürk'e iltifat dolu edimleri tarihte kayıtlı. 'Cezayir Halk Partisi' adı tesadüf değildi, 1937'de kuruldu.

Cumhuriyet Türkiyesi ise Cezayir'in Kurtuluş Savaşına eş bir tepki ver(e)medi. Aslında 1957'de Türkiye Cezayir'e –fena olmayan miktarda- bir silah yardımı yaptı. Sevkiyat gizliydi, "hurda malzeme" adı altında gerçekleşti ama bu iki ülke arasında 1999'a kadar bir sır gibi kalacaktı. Uluslararası toplumda Cezayir Türkiye'den beklediği desteği alamadı. Ankara'nın oyu üç renkten önce ret oldu sonraları da çekimser. 1960'lara kadar bu böyle devam etti.

1985'te Başbakan Turgut Özal Cezayir'i ziyaret etti ve Cezayir'den özür diledi. Kuzey Afrika ülkesiyle bağlarda ilk defa böylece ılımlı hava esti.

Bugün Cezayir Yatırım ve Kalkınma Ajansı verilerine göre, Türkiye, Cezayir'de (Fransa'yı 2018 sonunda geride bırakarak) en büyük yatırımcı konumunda. 800'den fazla Türk şirketi farklı sektörlerde ülkede faaliyet gösteriyor. İki ülkenin ilişkileri için "mükemmel" sözcüğü kullanılıyor.

Tüm Dünya haberleri için tıklayın