TDV İslâm Ansiklopedisi
Bir ilim insanı olan Katip Çelebi din ile hayat arasında sağlıklı bir ilişki kurulabilmesi için ilim yolunun çok önemli olduğuna dikkat çeker. Hayatı boyunca tarih, coğrafya bibliyografya ve biyografya alanlarda çalışmalar yapmakla kalmayarak çeviriler de yayınlamıştır. Katip Çelebi eserleri en önemlisi Cihannüma olarak gösterilmektedir. Katip Çelebi batı dünyasında en çok tanınan kitabı ise, Keşfü'z-Zünun an Esamü'l-Kütübi ve'l-Fünun'dur.
KATİP ÇELEBİ KİMDİR?
1017 Zilkadesinde (Şubat 1609) İstanbul’da doğdu. Hayatına ait orijinal bilgiler bizzat kaleme aldığı otobiyografilerine (Süllemü’l-vüṣûl, vr. 271a vd.; Mîzânü’l-hak, s. 129 vd.) ve yeri geldikçe öteki eserlerine serpiştirdiği kısa notlara dayanmaktadır. Asıl adı Mustafa, babasının adı Abdullah’tır. Ulemâ arasında Kâtib Çelebi, Dîvân-ı Hümâyun mensupları arasında Hacı Halîfe diye tanınır. Babası Enderun’dan yetişerek silâhdarlıkla alâkalı bir görevle çırağ edilmiş, devrin âlim ve şeyhlerinin meclislerine katılarak ilme karşı büyük ilgi içinde olmuştur. Kâtib Çelebi beş yaşında iken babasının özel olarak tuttuğu Îsâ Halîfe el-Kırîmî’den ilk dinî bilgileri aldı ve Kur’an’ı kısmen ezberledi. Daha sonra İlyas Hoca’dan dil bilgisi, Böğrü Ahmed Çelebi adlı hattattan yazı dersleri aldı. (Müstakimzâde, Tuhfe, s. 98).
Kâtib Çelebi on dört yaşına geldiğinde babası ona maaşından 14 dirhem harçlık bağladı ve yanına aldı. Böylece Dîvân-ı Hümâyun kalemlerinden Anadolu Muhasebeciliği Kalemi’ne girerek burada hesap kaidelerini, erkam ve siyâkat yazısını öğrendi. Ertesi yıl Abaza Paşa isyanını bastırmak için Erzurum’a giden orduyla birlikte babasının yanında Tercan (Fezleke, II, 54 vd.), 1035’te (1626) Bağdat seferlerine katıldı. Her iki seferde de savaşın bütün safhalarına ve sıkıntılarına şahit oldu. Bağdat’ı alamayıp muhasarayı kaldırmak zorunda kalan ordunun geri dönüşü sırasında çekilen kıtlık ve karışıklıklardan oldukça etkilendi. Musul’a geldiklerinde 1035 Zilkadesinde (Ağustos 1626) babasını, bir ay sonra da Nusaybin’de amcasını kaybetti. Bir süre Diyarbekir’de kaldı. Babasının arkadaşlarından Mehmed Halîfe tarafından Süvari Mukabelesi Kalemi’ne tayin edildi. 1037 (1628) yılında Erzurum muhasarasında bulundu ve birçok sıkıntıyla karşılaştı. İstanbul’a dönünce Kadızâde Mehmed Efendi’nin derslerine devam etti. Düzgün bir ifadeye, tesirli bir hitabet gücüne sahip olan bu zatın etkisinde kaldı (Mîzânü’l-hak, s. 130). 1039’da (1630) Hüsrev Paşa’nın maiyetinde Hemedan ve Bağdat seferlerine katıldı. Bu seferler sırasında uğradıkları veya zaptettikleri Gülânber Kalesi, Hasanâbâd, Hemedan, Bîsütûn gibi şehir ve menziller hakkındaki gözlemlerini Cihannümâ (s. 300-303) ve Fezleke (II, 118 vd.) adlı eserlerinde anlattı. Ayrıca bizzat bulunduğu Bağdat’ın muhasarasını ve savaşın safhalarını oldukça canlı bir şekilde tasvir etti (Fezleke, II, 128 vd.). Daha sonra İstanbul’a dönen Kâtib Çelebi yine Kadızâde’nin derslerine devam ederek tefsir, İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn, Şerh-i Mevâkıf, Dürer ve Tarîkat-i Muhammediyye okudu. Tabanıyassı Mehmed Paşa’nın kumandasındaki ordu ile tekrar Şark seferine gitti (1633-1634); ordunun Halep’e çekilmesinden istifade ederek hac farîzasını yerine getirdi. Ardından Diyarbekir’de kışlamakta olan orduya katıldı. Burada bazı âlimlerle sohbet etti ve ilmî tartışmalar yaptı. 1635’te IV. Murad’ın Revan seferinde bulundu. Bu sefere ait gözlemlerini oldukça geniş biçimde anlatan Kâtib Çelebi (Fezleke, II, 164 vd.) daha sonraki hayatını hemen tamamen ilmî çalışmalara verdi. Kendi ifadesiyle “cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekber”e döndü. Kendisine kalan küçük bir mirası kitaplara yatırdı. Halep’te iken sahaf dükkânlarında gördüğü kitapların isimlerini yazmaya başlamıştı. Daha ziyade tarih, tabakat ve vefeyât türü eserleri okumayı seven Kâtib Çelebi, 1636 yılına gelinceye kadar bu tür kitaplardan birçoğunu okumuş bulunuyordu. Ertesi yıl zengin bir akrabasının ölümü üzerine kendisine düşen oldukça büyük bir mirasın üç yük kadarını (300.000 akçe) yine kitaplara verdi; geri kalanla da Fâtih Camii’nin kuzey tarafında bu cami ile Yavuz Sultan Selim Camii arasında bulunan evini tamir ettirdi ve aynı tarihte evlendi. Tamamen ilim ve telifle uğraştığından IV. Murad’ın Bağdat seferine katılmadı. Devrinin fazileti ve geniş bilgisiyle meşhur âlimlerinden A‘rec Mustafa Efendi’nin derslerine devam ederek onu kendisine üstat kabul etti. Hocası da Kâtib Çelebi’ye diğer talebelerinden ayrı bir teveccüh gösterdi. Ondan el-Endelüsiyye fi’l-ʿarûż, Hidâyetü’l-ḥikme (dördüncü babın sonuna kadar), Mülaḫḫaṣ fi’l-heyʾe şerhini ve Eşkâlü’t-teʾsîs’i okudu (Câmiʿu’l-mütûn, vr. 5a). Bu arada Ayasofya Camii dersiâmı Abdullah ve Süleymaniye Camii dersiâmı Keçi Mehmed efendilerin derslerine devam etti (Fezleke, II, 239). 1642 yılında Vâiz Veli Efendi’den İbn Hacer el-Askalânî’nin Nuḫbetü’l-fiker adlı eserini okudu ve yine ondan Elfiyye derslerine başladı. İki yılda usûl-i hadîs ilmini tamamladı (Mîzânü’l-hak, s. 136). Ermenek müftüsü Molla Veliyyüddin’den Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ı, Ali b. Ömer el-Kâtibî’nin mantıka dair eş-Şemsiyye’sini okudu. On yıl kadar geceli gündüzlü ilimle uğraşan Kâtib Çelebi bazan kendini tamamen bir kitaba verir, her şeyi unutur, odasında güneşin doğmasına kadar mum yanar ve bundan hiç yorgunluk duymazdı. Ayrıca bazı talebelere ders veren Kâtib Çelebi (Süllemü’l-vüṣûl, vr. 42a) 1645 Girit seferi münasebetiyle harita yapımıyla da ilgilendi. Bu sıralarda mukabele başhalifesiyle kadro meselesi yüzünden tartışınca memuriyetten ayrıldı. Diğer öğrenciler yanında kendi oğluna da çeşitli konularda ders veren Kâtib Çelebi, hastalığı sırasında tedavi yollarını öğrenmek amacıyla bir yandan tıp kitaplarını okurken bir yandan da mânevî çareler aramak için esmâ ve havas kitaplarını inceledi; zira temiz bir gönülle edilen duaların şifalı tesirlerinden emindi (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 725 vd.; II, 1137). Müslüman olan Fransız asıllı Mehmed İhlâsî’nin yardımıyla bazı eserleri Latince’den Türkçe’ye çevirdi. 27 Zilhicce 1067 (6 Ekim 1657) sabahı vefat ederek Zeyrek Camii civarındaki kabristana gömüldü.
KATİP ÇELEBİ ESERLERİ
Cihannümâ: Coğrafya mevzuunda yazılmıştır. Kâtib Çelebi bu eserini, eski İslâm coğrafyacılarından, XVI. yüzyıl Türk coğrafî eserlerinden, bilhassa Mehmed Âşık'ın Menâzir ül-Avâlim adlı kitabından ve daha önemlisi bazı Avrupa kaynaklarından faydalanarak meydana getirmiştir. İbrahim Müteferrika tarafından neşredilen bu eser, bir kaç defa Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. Eserin güzel bir yazması Paris'te Biblioteque National'dedir. (E.Blochet Katalogu C.I.s. 265, Paris, 193.2)
Fezleke: KâtibÇelebi'nin tarihle ilgili mühim eseridir. Fezleke Arapça yazılmış bir umumî tarih kitabıdır. Bu eseri meydana getirmek için Kâtib Çelebi çok sayıda tarih kitabı okumuş, notlar almış ve derin bir tarih kültürüne sahip olmuştur. Eser 1592 senesinden başlayarak, 1654 tarihine kadar geçen olayları ihtiva eder. Atıf Ef. kütüp., nr. 1914'te bulunan yazmanın başındaki bir çok sahifeler Kâtib Çelebi'nin el yazısıdır.
.Takvim üt-Tevârih: Hz. Âdem'den 1648 tarihine kadar geçen zamanda tarihlerin zikrettiği ve diğer tarih kitaplarının, bilhassa Arapça, Fezleke'-nin kronolojik fihristi mahiyetindedir. Eser Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. (Babinger, Stambuler Buchwesen 16 ve GOW, s. 197)
Tuhfet ül-Kibâr: 1645 yılında başlayan Girid Seferi dolayisiyle, eserin yazıldığı 1656 yılı başlarına kadar geçen hâdiseleri anlatan bir eserdir. İbrahim Müteferrika Matbaasının bastığı kitaplar arasındadır.
Kanun-nâme: 1654-1655 yılları arasında toplanmış bir kanun mecmuasıdır.
Târih-i Frengi Tercümesi: Johan Carion'un "Chronik" adlı eserinin tercümesi olup, bazı kısımları Tasvîr-i Efkâr gazetesinde neşredilmiştir.
Târih-i Kostantiniyye ve Kayasira: 1579 yılma kadar doğuda geçen hadiseleri ihtiva eder. Tercüme ve seçme yoluyla meydana getirilmiş bir eserdir.
İrşâd ül-Hayârâ ilâ Târih il-Yunan ve'n-Nasara: İslâm tarihlerinde Avrupa memleketleri hakkındaki eksiklik ve yanlışlıkları telâfi etmek üzere, yazılmış küçük bir risaledir. Eserde muhtelif memleketlerin idare tarzları, demokrasi, aristokrasi, cumhuriyet v.b. seçilme usûlleri ve Osmanlılar ile münasebetleri anlatılmaktadır.
Sullem ül-Vusûl ilâ Tabakât il-Fuhûl: Alfabe sırasına göre tertiplenmiş Arapça tabakat kitabıdır.
Levamı ün-Nûr fî-Zulme Atlas Minor: G. Mercater ve Lud Hondios, Atlas Minör (Arnheim, 1621)'un tercümesidir.
İlham ül-Mukaddes fi-Feyz il-Akdes: Eser, şimal memleketlerinde namaz ve oruç vakitlerinin tayini, güneşin aynı yönden doğup batmasının dünyanın herhangi bir noktasında mümkün olup olmadığı ve her ne tarafa yönelinse Kıble olabilecek, Mekke'den başka bir memleket bulunup, bulunmadığı hususlarını ihtiva etmektedir.
Keşf üz-Zünûn an -Esâmi'il-Kütübi ve'l-Fünûn: Büyük bir bibliyografya kamusu olup 20 yılda meydana getirilmiştir. 14.500 kadar kitap ve risale kaydedilmiş olan bu eserde 10.000 kadar müellif ve şâirin ismi zikredilmektedir. Eser, Flügel tarafından, 1835-1558 yılları arasında. Arapça metin ve Latince tercümesi ile birlikte ilk iki cildi Leib-zig'de ve diğerleri Londra'da olmak üzere, yedi cilt halinde basılmıştır.
Tuhfet ül-Ahyâr: Alfabe sırasına göre tertiplenmiş bir edebiyat ve tarihe ait fıkra ve hikâyeleri ihtiva eden bir eserdir. Yazma nüshaları vardır.
Dürer-i Muntasıra ve Gurer-i Münteşire: Bir mecmua olup, muhtelif meselelere ait faydalı bilgileri ihtiva eder. Tek nüshası Nuruosmaniye Ktp., nr. 4949 (müellif hattı ile).
Düstûr ul-Amel li-İslâh il-Halel: Kâtib Çelebi'nin 1652/1653 senesinde, devlet bütçesinde gelirin az olup, masrafın çoğalma sebeplerini araştırmak ve gelecek yılın vergisini peşin almayı icabettiren bütçe açığına bir çâre bulmak için, dîvân toplantısına sunulmak üzere hazırlanmış bir eserdir.
Mizan ül-Hakk fi'İhtiyar il-Ahakk: Kâtib Çelebi'nin en son eseri olup, 1656'da te'lif olunmuştur.