Faruk Acar’ın sırları ve pişmanlıkları

Sıfırdan kurduğu şirketini 15 sene gibi kısa bir sürede alanında en iyiler arasına sokmayı başarmış bir isim Faruk Acar. Andy-ar’ın patronunu şimdiye kadar hep siyaset konuşurken gördünüz. Şimdi kendi deyimiyle “sıradan bir adem” olarak soruları yanıtladı. Başarısının sırlarını da anlattı büyük pişmanlıklarını da… İşte kamuoyu araştırması deyince akla ilk gelen isimlerden biriyle, çok özel bir sohbet.

Mehmet Şimşek / Aksam.com.tr 

Andy-Ar  Araştırma Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Acar, Bursalı dindar bir ailenin yedi çocuğundan biri. İmam Hatip lisesi mezunu ve aynı zamanda hafız. Üniversitede kamu yönetimi okumuş ancak bu ona yetmemiş. Mesleki bir tutku olsa gerek, araştırmacı kimliğini akademik donanımla birleştirme hevesi onu yeniden üniversite sıralarına döndürmüş. Halen İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi.  Evli ve iki çocuk babası olan Faruk Acar’a kendisini tanımlamasını istediğimizde mütevazılığı elden bırakmadan cevap veriyor: “Aslında bu soru nasıl cevaplanmalı bilemiyorum, sıradan bir adem diyelim…” Şimdiye kadar hep soruları soran tarafta olan bu “sıradan adem”e bu sefer soruları biz sıraladık… 

ANKETÇİLİKLE BAŞLAYAN BİR AŞKIN ÖYKÜSÜ...

Röportaja ‘Andy-Ar nasıl doğdu, bugünlere nasıl geldi’ diye klasik bir girizgahla başladığımızda Faruk Bey’in heyecanı sözlerine dökülüyor: “ Bugün yine sektörde herkesin bildiği ve Andy-Ar'ın rakiplerinden biri olan şirketlerden birinde ağabeyim aracılığı ile anketörlük yaparak başlamış ve bir daha çıkamadığım aslında çıkmayı hiç istemediğim bu mesleğe giriş yapmış oldum.” 


Genç anketçi sektörün merdivenlerinden adeta üçer beşer atlayarak serüvenini sürdürür: “Saha süpervizörlüğü, saha koordinatörlüğü, bilgi işlemde data girişi, rapor hazırlama , yöneticilik vs.gibi aslında araştırmanın her aşamasında bulunduğumu söyleyebilirim. Alaylı bir araştırmacıyım. Araştırmanın soru hazırlanma aşamasından rapor sunumuna kadar her detaya sahip olduğumu söyleyebilirim. Bu konuda iddialıyım çünkü yıllarımı verdim.”

BABA OCAĞINA DÖNÜŞ VE KALFALIK DÖNEMİ

Faruk Acar, bir dönem kaldığı İstanbul’dan eskilerin deyişiyle ‘sıla-ı rahm’e; yani ata toprağı Bursa’ya döner ve ona haklı şöhreti kazandıracak olan Andy-Ar Araştırma Grubu’nu 1999 yılında kurar.  O günleri şöyle özetliyor: “Niyetim Bursa çapında bugünkü Andy-Ar gibi İstanbul'da olan ulusal şirketlerin Bursa saha organizasyonunu taşeron olarak yapmaktı. Her ne kadar taşeron gibi görünse de kendi işimi kurmaya karar vermiştim. Ve bu şekilde bir süre ulusal şirketlerin Bursa sahasını yapmaya devam ettim. Ancak yine İstanbul'da ve ulusal şirketlerde çalışmış olmam ve tecrübem dolayısıyla yaptığım işin yeterli olmadığını düşünerek bölgesel çalışmalar yaparak işimi büyüttüm. Önce Bursa'ya en yakın olan şehir Yalova'yı, sonrasında sırasıyla Balıkesir, Bilecik, Sakarya, Kocaeli derken tüm Marmara'da organizasyonu üstlendim ve zor şarlarda da olsa işimi büyütmeyi başardım.”

ANDY-AR İÇİN MİLAT: 12 EYLÜL REFERANDUMU

Faruk Bey ve grubu için artık sahaya çıkma zamanı gelmiştir.  Bu o kadar kolay değildir ancak başarılar zincirleme gelir: “Bu organizasyonun özgüveni ile direkt müşteri ile proje denemeleri sonrasında ilk olarak 2004 yılında gerçekleşen yerel seçimlerde Andy-Ar'ın Türkiye genelinde kamuoyu önünde değerlendirmeye girmesi için sahaya çıktık ve müşterilerimiz ve kamuoyu ile paylaştığımız seçim tahminlerimiz oldukça başarılı bir netice ile takdir topladı ve yeni bir dönem başladı. Biliyorsunuz seçim sonrasında araştırma şirketlerinin bir başarı sıralaması oluşur kamuoyu tarafından. Biz de 2004'de  en yakın tahmin eden 4’üncü şirket olmuştuk. Daha sonra 2007 seçim tahminlerimizle üçüncülüğe, 2009 yerel seçimlerinde 2’nciliğe yükseldik. Yükseliş trendimiz gayet başarılıydı ve artık kamuoyunun az çok bildiği bir şirket olmayı başarmıştık ki olağanüstü bir başarı ile 2010 yılında gerçekleşen 12 Eylül referandumu Andy-Ar için yeni bir milat oldu.”

BİRİNCİ, EN YAKIN VE TEK BİLEN OLMAK...

12 Eylül halkoylamasının sonuçları Andy-Ar için deyim yerindeyse ‘şampiyonlar ligi’ne terfi edişinin de başlangıcı olur aynı zamanda. Hikâyenin gerisini Acar’dan dinleyelim: “O seçim Andy-Ar için çok olumlu ve bu Andy-Ar'ın başarısının daha da dikkat çekici olmasını sağladı. İktidar ve bazı küçük muhalefet partilerinin desteklediği ‘evet’ oylarını en yüksek sonucu açıklayan rakibimiz 55 olarak bulmuş ve öngörmüştü. Andy-Ar ise 57.4 ile yani resmi sonuca (57,7) sadece 0,3 sapma ile bildi. Abartmadan söylüyorum; bir dünya rekorudur halen yurtdışında üniversitelerde ders konusu veya tezlere referans gösterilmektedir.”


GELSİN HAKARETLER  GİTSİN KÜFÜRLER

Sözün tam da bu noktasında Faruk Acar'ın ‘meyve veren ağaç taşlanır’ sözü çerçevesinde yaşadıklarını anlatırken yüzünü belli belirsiz bir hüzün kaplıyor: “Tabii bu çok kolay olmadı. Biz bu sonucu seçime 12 gün kala kamuoyu ile paylaştığımızda başımıza gelmeyen kalmadı… Küfür, hakaret, tehdit, aklınıza ne gelirse.... Sonrasında 2011 seçimlerinde yine en yakın tahminde bulunan şirket olma ünvanımızı kaptırmadık. 2014 Cumhurbaşkanlığında yine tek bilen şirket olduk derken 7 Haziran seçimlerinde bu kez diğer rakiplerimizden farklı birşey yaptık ve sadece sonuç değil milletvekili sayısı için çalışmalar yaptık. AK Parti'nin 258 milletvekili ile koalisyon sonucu ile karşılaşacağını kamuoyuyla paylaştık. Okuyucularımız hatırlamayabilir ama AK Parti tam da bizim çalışmalarımızdan çıkan 258 sonucu ile seçimi bitirdi.Yine en yakın bilen ama bu kez aynı zamanda milletvekilini de bilen olduk. Bu başarı Andy-Ar'ın üst üste beşinci kez en yakın-tek bilen olmak üzere sektörde birinci olmasını sağladı. Araştırmalarımızda Andy-Ar'ı daha önce duydunuz mu diye sorduğumuzda artık sokakta Andy-Ar'ın başarılı ve güvenilir bir şirket olduğuna dair bilinilirliğini, marka değerini ölçümleyebiliyoruz. Bu da bütün yorgunluğumuzu gideriyor.”

BATI’YA GÖRE 10 YIL GERİDEYİZ 

Kamuoyu araştırmaları dünyada; özellikle Avrupa’da ve Amerika’da nasıl yapılıyor? Faruk Acar, hiçbir komplekse kapılmadan anlatıyor: “Bizim ülkemizde araştırma aslında Batı’ya göre daha ilkel yöntemlerle devam ediyor. Biz sokakta yüz yüze yöntemi uygulamaya devam ediyoruz. Batı'da bundan sonraki aşama telefonla yapılan anket ki, Andy-ar yaklaşık 2 yıldır bunu uyguluyor ve başarılı da oluyor. Ancak halen telefonla ankete müşterilerimizi ikna etmede zorlanıyoruz. Bu yönetimin avantajları, dezavantajlarından daha fazla. Mesela özel güvenlikli bir siteye girilecek diyelim. Anketörümüz buraya giremiyor. Biz ancak telefonla oradaki katılımcının evine girebiliyoruz. Batıda telefon yöntemi de demode oldu. Artık online, e-mail yoluyla yapılıyor araştırmalar. Yani yöntem olarak sanırım 10 yıl geriden geliyoruz. Ancak başarı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Türkiye'de kamuoyu araştırmacılığının başarısı Batı ile kıyaslandığında oldukça ileri düzeyde.  Özellikle son 3-4 seçim için bu böyle...”

ÖNGÖRÜLER TEMENNİYLE BÜTÜNLEŞİRSE...

Kamuoyu araştırmalarıyla ilgili bir güven sorununun sıklıkla  tekrarlandığını; dahası güdümlü olmakla eleştirildiğini hatırlatıyoruz Faruk Acar’a. Ve soruyoruz: Andy Ar olarak bu eleştirilere karşı cevabınız ne olacak?  Faruk Bey derin bir nefes çekerek anlatmaya devam ediyor: “Malesef böyle bir algı var kamuoyunda. Ve yine ne yazık ki bunu oluşturan biz araştırma şirketi sahipleri olduk sanırım. Son dönemde yıldızı parlayan ve oldukça dikkat çeken bir sektör. Neredeyse her gün bizlerden birilerini ekranlarda,  gazetelerde veya bir konferansta mikrofonun ucunda görmek mümkün. İşimiz, başarımız için bu önemli bir fırsat; ancak biz işimiz yerine kendi görüşlerimizi paylaşma hatasına düşüyoruz. Yani ekranda olma nedenimiz ya da bizden istenen öngörüyü temennilerimiz ile bütünleştiriyoruz.”

O TÜR HABERLERİN İÇİNDE YER ALMIYORUZ

“Andy-Ar olarak çok radikal bir karar aldık” diyen Acar, sözlerini şöyle sürdürüyor: “X partiye yakınlığıyla bilinen şirketin son anket sonuçları… veya X partiye yakınlığıyla bilinen araştırmacı şunu söyledi…, Böyle haberlerin içinde yer almamak için çok büyük çaba sarfettiğimizi söyleyebilirim. Öncelikle müşteri portföyümüzü değiştirmeye çalıştık. Hangi taraf olursa olsun sadece taraflı yayın yapan hiçbir program veya mecrada bulunmadık. İşimizi, sadece işimizi yapmaya çalıştık, çalışıyoruz. Ve çok şükür bu yaklaşımımız kamuoyunun büyük bir bölümü tarafından farkedildi ve bugün objektif araştırma şirketi algısına biraz daha yakın olduğumuzu düşünüyorum.”

TREND ARAŞTIRMASININ SAHİBİ ANAR’DIR

Faruk Acar’a, “Andy Ar gündemini nasıl belirler? Konjonktürden bağımsız olarak gündem oluşturur mu?” diye soruyoruz. Diyor ki: “Bence her alanda her şirketin sadece kendine özel bir projesi varsa başarılı olması muhtemeldir. Türkiye'de siyasi gündem araştırmalarını ilk çıkaran ve trend olarak devam ettiren sayın Beşir Atalay önderliğinde Anar’dır. Şimdi biz dahil bütün araştırma şirketleri bunu yapıyor. Kabul etmeliyim bu trend araştırmasının sahibi Anar'dır. Biz de Andy-Ar olarak ‘'Yerel Yönetimler Performans Araştırması’ yapıyoruz. Kamuoyu bunu daha çok ''En başarılı belediye başkanları olarak biliyor. Yine Andy-Ar'ın 2010 yılında başlattığı ve geçtiğimiz günlerde 2015'i değerlendiren 'yılın enleri’ siyasetten sanata, spordan markaya kadar birçok konuyu içinde barındıran bir proje. Yani tabii şirketlerin sürekli heyecana ihityacı var. Bir süre sonra rutin iş olarak görülebiliyor projeler. O yüzden konjonktüre uygun projelere evet ama dışında bir şeyler üretmezseniz sürdürülebilir başarının mümkün olduğunu sanmıyorum. Belirtmeliyim ki, siyaset öncelikli ve uzmanlık alanımız. Sosyal araştırmalar, piyasa araştırmaları ve yerel-bölgesel araştırmaları da yapıyoruz”

DAVA VE MÜCADELENİN ANLAMINI İYİ BİLİRİM

Elbette Faruk Acar da herkes gibi bir siyasi görüşe sahip. İngilizlerin tahminden çok temennileri dile getirmek diye özetledikleri ‘wishful thinking’ tuzağına düşmemek için kendisini nasıl korur? Lafı hiç eğip bükmeden cevap veriyor: “Benim iki öz dedem dışında üçüncü dedem rahmetli Erbakan hoca idi. Babam hep Refah Partisi için mücadele eden yerel bir dava adamıydı. Buz gibi havalarda gece yarılarında direk tepelerine ellerim donmuş çok bayrak astığımı hatırlıyorum. Mitinglere, bayraklara çok aşinayım. Dava, mücadele gibi kelimelerin anlamı bende büyük. Sonrasında hafızlık dönemi, imam hatip vs. devam etti. Siyasi görüşüm doğal olarak tahmin edilebileceği gibi hep aynı rotada oldu. Ancak bugün itibarıyla sanırım kendimi ‘muhafazakar demokrat’ olarak tanımlayabilirim. AK Parti'nin tanımladığını ben sanırım yaşıyorum.

BENİ ETKİLEMEYE ÇALIŞANLARA MESAFELİYİM

Siyaset ve özellikle siyasetin sonuçlarıyla ilgili bir iş yaparsanız siyasetçilerin ilgi odağı olmanız kaçınılmaz. Faruk Acar, bu tespiti şöyle güçlendiriyor: “Eğer sözde değil de özde bir demokratsanız empati kurmanız daha kolay oluyor. Ben işimi seviyorum.O nedenle şahsıma ve şirketime olan güveni zedeleyebilecek hiçbir eylem veya söylemde bulunmamaya gayret ediyorum. Etkilenebileceğim ortamlardan hep uzak dururum. Her görüşten kişiyle görüşürüm, dostluklarım vardır ve tahmin edersiniz beni gören her kişi, ya da girdiğim her cemiyette konu sadece siyaset oluyor. Etkilemeye çalışanlar vs. ‘Biz şu anda şu noktadayız, bence yüzde şu kadarız’ gibi benimle iletişim kuranların hiçbirini dikkate almam. Önce can sonra canan misali. Neticede ben araştırmamı yapmışım ve bununla başarılı olursam var olacağımı biliyorum. O yüzden kim kazansın, diye sorarsanız ben Andy-Ar'ın yaptığı araştırmaya göre şekillenen tablo kazansın isterim. İşimde objektif, hakkaniyetli, adaletli olduğumu düşünüyorum.”

BU KADAR YÜKSELEBİLECEĞİNİ GÖREMEDİK

Faruk Bey’e soracağımız en yakıcı soruya geliyor sıra: Türkiye'de hemen herkesin tahminlerini alabora eden 1 Kasım seçim sonuçları neden öngörülemedi? Şimdi, soğukkanlılıkla ve ortaya çıkan dinamikleri de hesaba katarak neler söylersiniz? Cevabı şöyle veriyor Acar: “7 Haziran gecesi sonuçların netleşmesiyle birlikte muhalefet liderlerlerinin ilk reaksiyonları ve sonrasında devam eden süreçte sürekli hatalar ile devam etmeleri AK Parti'nin işini çok kolaylaştırdı. Önce TBMM Başkanlığı seçimleri ile AK Parti'nin yardımına hızır gibi yetişip omuz attılar. İktidarı kaybetmenin şokunu atlatmalarını ve motivasyon bulmalarını sağladılar. İlk ve en önemli viraj bence burasıydı. Muhalefetten hiçbir şey olmaz diyen, kızgın bir muhalefet seçmeni oluşturdular. Bu seçmenlerin değişimini yaptığımız ilk araştırmalarda gördük. 7 Haziran sonrasında ilk yaptığımız araştırmada AK Parti'nin yükseldiğini gördük ve bunu ilk olarak kamuoyu ile paylaşan biz olduk. Aslında tepki de aldık. Ne oldu da AK parti yükseldi diye… Sonrasında terörün hızla yükselişe geçmesi, seçmenlerde özellikle doğu-güneydoğu seçmeninin kararsızlığa ve kendini gizlemeye geçtiğini gördük.

MHP seçmeninin ise Devlet Bahçeli'nin ne yapmak istediğini anlayamaması dolayısıyla pusuya yatıp izlemeye geçtiğini gördük. Bunların hepsini paylaştık. Hatta ilk olarak yine “iktidar kapısı açıldı” şeklinde kamuoyu ile yükselişin devam ettiğini tespit ettik. Ancak % 45 üstüne ihtimal veremedik. Çünkü 7 Haziran’dan sonra yaptığımız hiçbir araştırmada bu denli yükselişi teyit eden bir trend olmadı. Yükseldi ancak bu kadar olabileceğini göremedik. Son 10 günde değişim olduğu ve araştırma şirketlerinin bu kadar çok değişken dinamiği olan ve arada zamanın kısıtlı olduğu olağandışı bir seçimi doğru okuyamadığını düşünüyorum. Örneklem hatalarını da bunun üzerine katınca ortaya başarısız bir tablo çıktı. Ancak bunların hepsini tespit ettik ve dersimize çalıştık. Elimizde sonuca yaklaşan bir datamızı inceledik. Hataların teknik olarak nerelerde olduğunu en azından biliyoruz.”

ÇOCUKLARIMA BİLE SORU SORUYORUM

“Faruk Acar’ın 'profesyonel deformasyon', bir diğer ifadeyle ‘meslek hastalığı’ problemi var mı, yoksa sokaktaki insanları birer denek olarak mı görür?” sorusu karşısında itiraflar gelmeye başlıyor: “Evet malesef böyle bir problemim var. Bundan hoşlanmıyorum ama kendimi sanırım alıkoyamıyorum bu durumdan. Bir şehrin tepe noktasına gittiğimde zihnimde beliren ilk şey ‘bu evlerden şu siyasetçiye teveccüh var’ diye bakmak oluyor. Eşim, annem, babam dahil, arkadaşlarıma, personelime, kasaptan, berbere ve hatta zaman zaman kendi çocuklarıma bile uyguladığımız bir araştırmanın sorularından sorduğumu farkediyorum. Bazen de bilerek araştırmalardan çıkan neticelere göre genel görüşlerini bildiğim çevremdeki insanlar ile test etmeye çalışıyorum. Faydası da oluyor...”

PİŞMANLIKLARIM OLMADI DİYEMEM...

Madem Faruk Bey’i itiraf ederken yakaladık o hızla devam edelim diyoruz ve mesleki hâyâl kırıklıklarını ve pişmanlıklarını soruyoruz. Cevabı ilginç: “Araştırma sektörü her geçen gün büyüyen fakat kendi iç gelişmelerini takip edebilecek kadar küçük bir sektör. Yani Andy-Ar Türkiye genelinde bir araştırma sahasına çıkacak ve o anda aynı tarihlerde sahada başka şirket var mı varsa kimle çalışır hepsini biliriz. Çünkü çarpışmasını istemediğimiz projeler olabilir. Sonuçta aynı mahalleye gittiğinizde mahallede karşılaşacağınız kişiler aynı kişiler olabilir. Sizden önce giren başka bir şirket varsa o kişi ‘daha dün yaptım’ diyerek sizi geri çevirebilir.Veya illerde bulunan saha firmaları rakip şirketlerinde sahasını yapıyor olaibilir vs. O yüzden sahada kim gerçekten araştırma yapıyor ve hangi saha firması hizmet veriyor biliyoruz. Yani sektörde biz birbirimizi biliyoruz demek doğru olur. Fakat son dönemlerde özellikle yeni çıkan sözde araştırma şirketi adı altında aslında sahada kimsenin görmediği, çalışmadığı, bilmediği firmalar çıkıp sizin karşınızda biz bilmem kaç bin denekle 10 günde yaptığımız araştırmaya göre gibi sözler sarfedebiliyorlar. Araştırmanın yapılmadığını biliyoruz ancak yapacak bir şey olmadığı için bu durumu mesleğim açışından en büyük hayal kırıklığı olarak ele alabilirim. Pişmanlıklarıma gelince... Birkaç kez kamuoyuna yaptığım açıklamalarda maksadını aşabilecek, farklı yorumlara sebep olabilecek bazı yorumlarım, söylemlerim olduğu olmuştur. Bunlardan dolayı pişanlık duyduğum olmuştur.”

AMACIMIZ ULUSLARARASI BİR YAPIYA DÖNÜŞMEK

Bu söyleşiye nokta koymanın zamanı. Faruk Bey’den ödünç aldığımız o sözle ‘sıradan bir adem’e sıradan soruyla başlamıştık yine sıradan bir soruyla bitirelim o halde: “Mesleki olarak gelmek istediği noktada mısınız; yoksa idealize ettiğiniz bir nokta var mı?” İşte cevabı: “Ben şükretmesini bilen biriyim. Bundan 15 yıl önce Andy-Ar'ın bugünkü durumunu tarif edemezdim. Çok şükür önce doğru çalışmaya çalıştık, başarılı olmak adına çok büyük mücadeleler verdik ve bugünkü noktaya ulaştık. Ancak başarının edinilmesinin kolay olabileceğini, kalıcı ve sürdürelebilir olmanınsa zor olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki aşama hem mevcut durumumuzu koruyarak daha da iyi bir noktaya taşımak, güvenilirliğimizi, objektifliğimizi kalıcı hale getirmek hem de Türkiye ile sınırlı kalmayıp uluslararası platformda yer alan bir şirkete dönüştürmektir.